09 Nisan 2007 00:00

Habercilik ve temennicilik

Kazım Koyuncu’nun Karadeniz için verdiği savaşımın değer biçilmez anısına saygıyla...

Paylaş

Kazım Koyuncu’nun Karadeniz için verdiği savaşımın değer biçilmez anısına saygıyla...

“Cumhuriyet döneminin en önemli altyapı projelerinden biri olan Karadeniz Sahil Yolu, bugün düzenlenecek olan törenle hizmete açılıyor.”
Karadenizlinin Karadeniz’le ilişkisini kesen otoyol için Milliyet gazetesinin yaptığı haber böyle başlıyor.
Doğrusu şöyledir: Cumhuriyet devrinin, Mesut Yılmaz’lı döneminin Karadeniz’e ve ülkeye attığı en büyük kazıklardan birini siyasal getiriye çevirmek için bugün hükümet eden Tayip Erdoğan manevra açılışı yapacaktır.
Bunu ezberden söylemiyoruz.
Bu otoyolun ihalelerinde yolsuzluk yaptığı için ANAP’lı Bayındırlık Bakanı Yaşar Topçu Yüce Divan’a gitti. Topçu’yu Rahşan Ecevit affı kurtardı. Tam 14 ay süren yargılama sonunda Yüce Divan, bu af nedeniyle davanın kesin bir hükme bağlanmamasına karar verdi.
Hakkını yememek gerek, haberci bunları da söylüyor ve devam ediyor: “İlginç olan nokta, ANAP’lı bakanı Yüce Divan’a gönderen AKP’nin, sonradan Karadeniz Sahil Yolu’nu sahiplenmesi ve bu projenin tamamlanmasını en önemli siyasi önceliklerinden biri haline getirmesidir. AKP’nin Yüce Divan’a gönderdiği Topçu’yu sonradan katkılarından dolayı bugünkü törene davet etmiş olmasını siyasetin bir cilvesi olarak görebiliriz.”
Güzel. Haberci devam ediyor: “Sahil yolunun çevre üzerinde yaptığı olumsuz etkiler, büyük tartışmalara ve çevreci grupların yürüttükleri kampanyalara yol açmıştır. Bir öneri, otoyolun sahilden değil sahile paralel giren arka vadilerden geçirilmesiydi. Bu durumda kazılması gereken tünellerin yüksek maliyeti nedeniyle daha düşük maliyetli olan denize dolgu yapma seçeneği tercih edilmiştir.”
Zurna zırt dedi…
Haberci eğer sahiden haber yapmak isteseydi, sahili bozmadan yeğlenebilecek öteki yolun gerçek maliyetlerinin doğrudan doğruya kendi verdiği rakamlarda yattığını görürdü: “Başlangıçta 800 milyon dolar olarak hesaplanan proje, sonradan keşif artışlarıyla 2.5 milyar dolara mal olmuştur.” Yani halka bildirilenden yaklaşık 3 kat fazla para ülkenin cebinden çıkmış, Kara/ yollarından emeksiz kazanç sağlayanların cebine girmiştir. Oysa Murat Karayalçın’ın başbakan yardımcılığı döneminde hazırlanan ve sahili bozuma uğratmak yerine sahile koşut vadilerde gidecek yol yapımı seçilseydi, ne ülkenin cebinden bu kadar para çıkacaktı, ne de ormanları, kaya kütleleri söküldüğü için Karadeniz’i sel basacaktı. Haberci utanma belası da olsa şunları söylüyor:
“Sahil yoluna getirilen en önemli eleştiri, sahilin dokusu ile deniz arasındaki bağlantıyı kesen yolun, çevre üzerinde yıkıcı etkiler yapacağıdır. Projenin balık türlerinden sudaki mikroor,ganizmalara kadar deniz ve kıyıdaki bütün canlı türlerini etkileyerek ekolojik dengeyi başkalaştıracağı yolunda yaygın eleştiriler söz konusudur. Keza, dere yataklarının denize erişiminin önünün kesilmesi sel felaketlerine yol açmaktadır.”
Haberci sahiden haber yapmak isteseydi, jeologlarla, kent plancılarıyla ve tarım mühendisleriyle konuşarak salt yol yapım aşamasında gerçekleşen sel baskınlarının maliyetinin de 2.5 milyar dolara eklenmesi gerektiğini bulmakta zorlanmazdı.
Bundan sonra gelecek felaketleri öngörmek için de bilim ona yol gösterebilir.
Haberci, benim biraz yukarıda “utanma belası söylüyor” dediğim verilerin belki de “habercilik konumuna” vereceği rahatsızlığı gidermek için habercilikte pek olmayan bir son yazmış: “Bu düşüncelerle Karadeniz Sahil Yolu ülkemize hayırlı olsun diyoruz.”
Çok basit, bir bölgeyle ilgili bu kapsamda bir haber yapacak olan herkesin çok rahat görebileceği basitlikte, birkaç şey söylemek kaçınılmaz oluyor.
1. Karadeniz, adından da anlaşılacağı gibi bir denizdir. Basit bir haritadan Karadeniz’in komşu ülkelerde olan kıyılarına bakıldığında görülecek ilk şey şudur: 2.5 milyar dolar ödenerek açılan yolun ulaşacağı bölgelerin çoğu için bu denizin taşımacılık olanağı, ilk seçenek olacak niteliktedir. Üstelik hem doğal, hem de ucuzdur.
2. Karadeniz, Çoruh gibi büyük akarsuların yanında, dağlardan denize inen derelerle beslenir ve yenilenir. Şimdi bu kesildi.
3. Deniz demek kıyı demektir; Karadeniz’de doğmak demek de denizde ve kıyısında, balıkçılık, turizm gibi yaşamsal ve kazanç etkinlikleri demektir. 550 km. boyunca sadece ve sadece otoyoldan geçerken seyredilen bir kıyı şeridine sahip olmak da olsa olsa bahtın kararmasıdır.
4. Mustafa Dağistanlı’nın lazuri.com’da yazdığı gibi, bu deniz bölge insanının karakterini oluşturan ilk etmendir. Şimdi deniz yerine asfalt görmek gibi bir karakter taşıyacaktır.
5. Bu yolun sorumluları, başta Kazım Koyuncu gibi sanatçıların açtığı davalarda, mahkemeye ve halka, halkın sahile ulaşımının altgeçitlerle sağlanacağı gibi yarı yalan, yarı saçma ifadeler vermiştir. Yarı yalan; çünkü 550 km’de kaç tane alt geçitle hangi kenti, hangi sahile indirecekler? Saçmalığı da kıvrılmış bunun içinde yatıyor. Bu davalar sürerken Kara/ yolları mafyası, davacı Avukat Cihan Eren’i öldürdü. Bu cinayet nedense habercinin ilgisini çekmemiş. Oysa bu yolla ilgili, mahkemelerde bugün de süren karmaşanın nedeni, bu yola karşı açılan davaların bir kısmının kazanılmış olmasından kaynaklanıyor
6. “Bu sahil yolunun bölgenin yoksul kaderinde bir iyileşme yapmasını temenni etmek” doğaya daha saygılı, helal, insani kazanç biçimini küçümsemeyi, hiç olmazsa gizli olarak barındırır.
7. Karadeniz Sahil Yolu’nun bu halini ihaleye açan ve nemalanan ANAP’ın bu projeden sonra bölgeden aldığı oya bakmak da “siyasetin cilvelerini” değerlendirmek bakımından önemli bir veridir.
8. Haberci, “Ancak bütün çevresel ve hukuksal pürüzlere karşılık sahil yolu bugün iddialı bir törenle hizmete giriyor” diyor. Bu ülkede yaşayan, bu ülkenin doğasına, insanına, geçmişine ve geleceğine saygılı birisinin seçimi doğadan yana olmalıdır. Bu da “çevrensel etkileri pürüz” olarak değil, bu yolun çevreye, doğaya ve hukuka çıkardığının pürüz olduğunu, pürüz ne kelime; Karadenizlilerin deyimiyle “yüzyılın kabusu olduğunu” söylemeyi gerektirir. Zira bunun bütün verileri ortadadır.
9. Bütün bunları, bölgedeki kentlerde araştırmalar yapmış, Karadeniz’in ulaşım ve taşımacılık bakımından ülke denizleriyle ilişkisinin dondurulmasının, kısılmasının bu bölge insanını içine ittiği yoksulluğun, insanları bu ucubeye sessiz kalmaya zorladığını gören biri söylüyor.
10. “Altı üstü bir haber yahu” denecektir. Doğrudur. Benim yaptığım da bir haberi okumaktan daha fazlası değildir. Tek fazlası varsa o da sesli okumaktır.
Tevfik Taş
ÖNCEKİ HABER

Mezhep çatışmalarının bilançosu ağır

SONRAKİ HABER

AFSAD 30’uncu yılını kutladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...