09 Nisan 2007 00:00

POLİTEKNİK EĞİTİM

Postmoden eğitimciler, çokkültürlü bir eğitimin altını çizerler. Bununla eğitimde farklılık, zenginlik ve çeşitliliğin müfredat ve öğrenim süreçlerine aktarılabileceğini; eğitimde yanlılık, ırkçılık ve çeşitli ayrımcılıkların yaşanmayacağını ileri sürerler.

Paylaş
Postmoden eğitimciler, çokkültürlü bir eğitimin altını çizerler. Bununla eğitimde farklılık, zenginlik ve çeşitliliğin müfredat ve öğrenim süreçlerine aktarılabileceğini; eğitimde yanlılık, ırkçılık ve çeşitli ayrımcılıkların yaşanmayacağını ileri sürerler. Kuşkusuz, hemen her farklı düşünce, eğilim, inanç, uygulama ve değerin eğitimde bir zenginleşme yaratacağı ileri sürülebilir. Müfredatlarda ezilen kültür, grup ve etnik kimliklerin bilgi ve değerlerine de yer verilmelidir. Ancak, çokkültürlülük, Batı’da kapitalizmin küreselleşme politikasını kolaylaştıran ve meşrulaştıran bir içeriğe de sahiptir. ‘Demokratik toplum’ vitrininin parlatılmasında kullanılan bir politika olan çokkültürlülük, ezilen ötekinin (kadın, çocuk, özürlü, roman gibi sosyolojik kategoriler; yerel kültürler, işçi ve köylüler vb.) haklarına saygı gösterilmesi bağlamında ‘farklı’ olana müfredat, ders kitapları ve öğretim süreçlerinde ancak sembolik bir yer verilmesinden yanadır. (Örneğin MEB’in gönderdiği yerli öğretmenlerin Batı Avrupa ülkeleri okullarında okuyan Türkiye kökenli öğrencilere verdiği ‘Türkçe ve Türk Kültürü’nün hiçbir Avrupa ülkesinin müfredatında ağırlıklı, zorunlu ve kayda değer bir yeri yoktur.) Öte yandan, birçok Batılı kapitalist ülkede, özellikle farklı dil, din, renk ve milliyetten öğrencilerin okudukları okullarda yapılan yıl içi ve sonu çeşitli çokkültürlü toplantı, tören, şenlik ve festivaller, hem farklı olanın kültürüne saygı adı altında göçmen öğrencilere sadece “özel” ve “kısıtlı” bir ilgi göstermekte hem de “yerel”in merkeze taşınan değerlerini (giysi, şarkı, dans, yemek vs.) piyasada bir tüketim nesnesi olarak pazarlamaktadır. Yerelin kültürüne saygı adı altında çoğu zaman da egzotik ürünlere özgü oryantal bakış açısı pedagojik olarak da ortaya çıkmakta; eğitim süreçlerinde “öteki”ne ilişkin bilgi, değer ve ürünler müzelik bir ilgi konusu olabilmektedir sadece. Postmodernistler farklı bilme/bilgi biçimlerini, meta-anlatılara, despotik aydınlanmacılığa ve aşırı, mekanik ve determinist evrimci düşünceye bir yanıt olarak düşünürler; olabildiğince öğretim süreç ve materyallerini esnetmeye çalışırlar. Son yıllarda Türkiye’de de çokça sözü edilen eğitimde toplam kalite yönetimi, grup temelli öğrenme, müfredat laboratuvar okulları (MLO), vizyoner eğitim, performansa dayalı ödev anlayışı, öğrenci merkezli eğitim, akıllı okul (bilgisayar ve internet teknolojisine dayalı eğitim yapan okul) gibi kavramlar, postmodern eğitimcilerin en fazla kullandığı kavramlardır. Tüm bunlar, eğitimde sözde verimlilik, kalite ve ilerlemeyi yaratmaktadır. Merkezin yerel ile olan bağlantılarını küresel düzeyde sanal olarak kuran eğitim sistemleriyle ulusal eğitim sistemlerinin açıklarını kapatıp onları neoliberal küreselleşme süreçleriyle daha yoğun biçimde bütünleştirme söz konusudur. Dolayısıyla postmodern eğitim kavram ve teorileri, kapitalist ilişkileri yeniden üretmektedir. Ulusal eğitim sistemlerini tek bir öğretim yöntemine (kuru anlatım) dayanmakla eleştiren postmodernistler, eğitim yapısı ve sürecinde her şeyi çeşitlendirmekle sorunun çözüleceğini düşünmektedirler. Nasıl Postfordizm Fordizmi eleştirip yeni açılımlar sunduysa, aynısını postmodern eğitimciler modernistleri eleştirerek yapmaktadırlar. Ancak burada postmodernistlerin modern eğitim sistemi içinde yer alan birçok unsura itiraz etmedikleri, bilakis onları alıp kabul ettikleri görülmektedir. Bu unsurlar: 1) Eğitimdeki egemen sınıf ayrıcalığının devam etmesi, 2) Eğitimin, ideolojik bir aygıt olarak seçme, eleme ve ayıklama aracı olarak kullanılması, 3) Eğitim süreçlerindeki eski yabancılaşma süreçlerinin sürmesi, 4) Kaba modernleşmeci çizginin kabul edilmesi (“eğitim modernleştirir”), 5) Adil olmayan ve eşitsizlikçi ölçme-değerlendirme sistemlerinin devralınması, 6) Eğitimin, bir meta ya da mal olarak piyasada işlem görmesine itiraz edilmemesi, 7) Eğitimle ilgili sivil toplum girişimlerinin “numune” çalışmaları ve “hayırsever” girişimlerinin bir çözüm gibi sunulması, 8) Her şeyin başı-sonunun eğitim olduğuna ilişkin eski inancın korunup sürdürülmesi.Bu özellikler artırılabilir. Fakat önemli olan, postmodern eğitim düşüncelerinin asıl hedefinin daha liberal bir “açık toplum” olduğu unutulmamalıdır. “Açık toplum” nosyonu, postmodernistlerce tüm demokratik hakların eğitimde de kullanıldığı politik bir örgütlenmeyi ifade eder. Oysa, postmodern açılımların kapitalizme ekonomiden ziyade kültür, eğitim, sanat, edebiyat gibi alanlarda güç taşıdığı düşünüldüğünde demokratik mücadelede psotmodernistlerin söyleyebilecekleri hiçbir şeyin olmadığı görülebilir. Sözün kısası, postmodernistlerin ileri sürdüklerinin aksine, eğitim bir sivil toplum mücadele alnı değil, hak mücadelesi alanıdır. Eğitim, sosyal (parasız, kitlesel ve demokratik/eşit) bir haktır.
Kemal İnal
ÖNCEKİ HABER

Linç edilmeye çalışıldık

SONRAKİ HABER

Köylüler taş ocağı istemiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...