09 Nisan 2007 00:00

KONUM

Kovara Tîroj, 25. sayısında Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem’in, İslami kesimin Kürt sorununa yaklaşımı konusunda değerli, tartışılması gereken bir makalesini yayımladı.

Paylaş
Kovara Tîroj, 25. sayısında Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem’in, İslami kesimin Kürt sorununa yaklaşımı konusunda değerli, tartışılması gereken bir makalesini yayımladı. İslami kesimin kendi içinde farklılıklar taşımakla birlikte, esas olarak “devlet dini” anlayışına dayalı “laiklik” uygulamalarından rahatsız olan çevreler olarak tarif edildiği yazısında Prof. Erdem, “İslam dünyasının çeşitli bölgelerinde yaşanan sorunlar karşısında yüksek hassasiyet sahibi olan bu kesimlerin, kendi yanı başında yaşanan, bütün bir ülkeyi etkisi altına alan, can alıcı ve can yakıcı sonuçları olan bir sorun karşısında duyarsız kalmaları”nın, “tartışılmayı ve sorgulanmayı hak eden bir tavır” olduğunu belirtmektedir.Öncesinde tamamen yabancı oldukları Kürt sorunu karşısında, çatışmalı sürecin başladığı 80’li yılların ortalarından 90’lı yıllara kadar İslami çevrelerin tutumunun “suskunluk ve kayıtsızlık hali”, “resmi söylemle paralellik arz eden duruş” ve “ümmetçi yaklaşım” olarak şekillendiğini vurgulayan Erdem, bu eğilimler içinde en yaygın eğilim olan “ümmetçi yaklaşım”ın Kürt sorununu, “İslam ümmetini bölme ve zayıflatma amacını taşıyan emperyalist odakların yapay bir şekilde yarattığı bir sorun” olarak gördüğünü ifade etmektedir. Prof. Erdem makalesinde, 1992 sonunda Mazlum-Der tarafından düzenlenen “Kürd Sorunu Forumu”nda, sorunun “ terör ve şiddetle değil, özgürlükçü ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi” gerektiğinin belirtilmesine rağmen, söz konusu forumdan sonra İslami kesimin suskunluğunun devam ettiğine dikkat çekmektedir: “İslami kesim yeniden derin bir suskunluğa bürünmüş; adeta ‘bekle-gör’ politikasıyla, olayların gelişiminin dışarıdan izlenmesi yoluna gidilmiştir.1990’lı yılların başlarında Bölgede düşük yoğunluklu savaşın dizginsizleşmesi ve malum vahim sonuçları karşısında sessizlik korunmuş, yaşanan insanlık dramı görmezlikten gelinmiştir. Oysa aynı kesimler, aynı dönem ve ilerleyen dönemlerde benzeri sorunlarla karşı karşıya kalan dış dünyadaki Müslüman topluluklar için gereken duyarlılığı gösterebilmiştir. Filistin, Bulgaristan, Yunanistan, Çeçenistan ve Bosna-Hersek’teki Müslüman topluluklarla dayanışma içine girilmiş; maddi ve manevi destek verilmiştir(…) Ancak benzeri duyarlılık Kürt halkı için gösterilmedi. Kürtlerin yaklaşık bin yıllık tarihi, coğrafi ve dini birliktelikten kaynaklanan haklı beklentileri hiçbir karşılık bulmadı.” Erdem yazısında, bu “çifte standartlı duruş” konusunda, 2005 yılında Erzurum’da ardı sıra yaşanan iki olayı hatırlatmaktadır. Atatürk Üniversitesi’nde düzenlenen mezuniyet törenine katılmak isteyen türbanlı bir annenin tören alanına alınmaması TBMM Başkanı Arınç, hükümet temsilcileri, çeşitli kuruluşlar ve basın-yayın organları tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Bu olaydan 3 ay sonra 9. Kolordu Komutanının katıldığı bir yardım dağıtımı sırasında, Komutanın Kürtçe yardım talebinde bulunan anneye sinirlenerek “Eğer yardım istiyorsa devletin resmi dilini öğrensin” açıklaması karşısında, aynı çevrelerin bu ayrımcı ve aşağılayıcı muamelesi karşısında tepki vermediğine dikkat çekmektedir.Tîroj’daki makalesinde Prof. Erdem, “ihtiyatlı ve mesafeli tavrın sebepleri” başlığı altında bu kesimlerin Kürt sorunu karşısındaki mevcut tutumunun nedenleri üzerinde de duruyor. Bu konuda, Türk milliyetçiliğinin İslam dinine, ulusu ve onun kurum ve sembollerini (vatan, millet, devlet, bayrak, marş ) meşrulaştırma işlevini yüklemesi, ümmetin parçalanması korkusu (ümmet kavram ve algısının örtük milliyetçi duyguların kılıfı olarak kullanılması) gibi tespit ve değerlendirmeler yapıyor. Yazısını bir öneri ile bitiren Erdem, “başkasının sorununa kayıtsız kalma”, “mağdur olmadığı durumlarda rejimin bekçiliğine soyunma” tutumunun terk edilerek “sorun ve mağduriyetlerin ortaklaştırılması”nı öneriyor. Zaman zaman aralarında Prof. Erdem’in de yazılarının yer aldığı, Kürt sorunu ile ilgili yazı ve makalelere yer veren başta Yeni Şafak, Zaman gibi gazeteler olmak üzere, söz konusu İslamcı çizgideki basın yayın organları ve yazarlar tarafından bu makaledeki değerlendirmeleri tartışma yönünde, bildiğimiz kadarıyla atılmış her hangi bir adım bulunmuyor. Oysa Erdem’in makalesi, mevcut “çifte standartlı duruş”un değişmesi konusunda samimi olan bütün İslami çevrelerin kendi gerçeklikleriyle yüzleşmesi ve bu temelde tutum belirlemesi bakımından tartışılmayı bekliyor. Bekliyoruz!
Çetin Diyar
ÖNCEKİ HABER

DSP’den Çankaya mitingi

SONRAKİ HABER

Operasyonlarda 2 asker,1 korucu yaşamını yitirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...