08 Nisan 2007 00:00

ev sahibi olmak hayal

İnşaat sektörünün yeniden canlandığı, her yanda yeni yapıların yükseldiği şu günlerde inşaat işçisi Celal Çelikel’le, çalışma ve geçim koşullarını konuştuk

Paylaş

- Günün birinde Sibirya’ya gideceğin aklına gelir miydi?
- Ne Sibirya’sı abla! Ben İzmir’e geleceğimi bile düşünemiyordum?
En çok, “.... kattan düşerek öldü” haberleri ile gündeme gelir inşaat işçileri. Ekmek parası için artık sadece ülkenin batısına değil, Afrika ülkelerinden tutun Sibirya’ya kadar gidiyorlar. Ama yüzlerce, binlerce ev yapan inşaat işçilerinin çoğunun kendi evi yok.
Celal Çelikel de bu işçilerden biri. Önce çalıştığı inşaata gidiyoruz kendisi ile görüşmeye. Bornova Atatürk Mahallesi’nde, iki katlı bir evin seramik işlerini yapıyor.
Aslen Tuncelili olan ve 12 yıldır İzmir’de yaşayan Çelikel, ağabeyleri ile birlikte yıllardır inşaatlarda çalışıyor.
Aynı mahallede 250 YTL’ye kirada oturan Çelikel’e, bu zamana kadar ev sahibi olamamasının nedenlerini soruyoruz. Bütün inşaat işçileri gibi senenin yarısında çalışıp yarısında boş kaldığını anlatıyor: “Bazen iş buluyoruz bazen bulamıyoruz. Sürekli çalışamıyoruz. Böyle bir yaşam sürdürüyoruz. Biz ancak hayal edebiliyoruz ev sahibi olmayı. ‘Yeterli bir şekilde geçinebilelim, ev istemiyoruz’ diyoruz.”
‘Ayakta durabildiğin sürece’
Çelikel, bir inşaat işçisinin ayakta durabildiği sürece çalışmak zorunda olduğunu anlatıyor: “Çünkü hiçbir güvencesi yok. Yaşımız ilerledi mi çalışamayacağız. İnşaat işi ağır bir iş. Böyle açık bir inşaatta çalıştığın zaman cereyan yapıyor, hasta oluyorsun. Aldığın parayı doktora veriyorsun. Yaşlanınca ya çocukların bakacak, ya kimsesizler yurduna gideceksin ya da sokakta kalıp donarak öleceksin” diyor.
Çalışmak için Fas’a ve Sibirya’ya gitmiş Çelikel. İki ay öncesine kadar Fas’ta yol yapımında çalışan Çelikel, bir yılda sadece 15 gün ailesini görebilmiş. 1997 yılında gittiği ve bir yıl kaldığı Sibirya’da ise bir hastanenin seramik işini yapmış. Oralardaki çalışma koşullarının da bizdekinden farklı olmadığını anlatan Çelikel, Fas’ta insanların daha kültürlü olduğunu gözlemlemiş. Rusya’da ise beraber çalıştıkları Rusların her boş kaldıklarında kitap okuduklarını anlatıyor. Bütün zorluklarına rağmen, iş olursa oralara yine gideceğini belirten Çelikel, “Mecburum” diyor ve ekliyor: “Bir de oralarda çalıştığımızda sigortamız yatırılıyor.”
Türkiye’de hiçbir dönem inşaat işçilerine herhangi bir hak verilmediğini söyleyen Çelikel, “İnşaatçıların örgütü yok. Gidebilecekleri bir yer yok. Türkiye’nin kanayan en büyük yaralarından biri de budur. Herkesin ufak da olsa bir örgütü, bir sendikası vardır ama inşaatçıların yok” diyor. Çelikel’e göre bunun nedeni, inşaat işçilerinin birbirinden kopuk olması.
Çocuğunu bırakmak zorunda kalıyor
İş bitiminde evine misafir olduğumuz Çelikel’in iki oğlu var. Oğlanlar ikiz ve ilkokul 5’inci sınıfa gidiyorlar. Çelikel’in eşi Şengül Hanım gülerek, çocukların ikiz olmasının da masraflarını artırdığını, ne alırlarsa iki tane almak zorunda olduklarını belirtiyor. Şengül Hanım, kendi çocuklarının da bakıma ve ilgiye muhtaç olmalarına karşın, koşullar nedeniyle çocuklarını bırakıp üst kattaki komşunun bebeğine baktığını söylüyor.
Sigortasızlık, en çok çocuklar hasta olduğunda etkiliyor. “Paramız varsa sağlık ocağına gidiyoruz, ilaç alabiliyoruz. Paran yoksa evde oturup kendi kendine iyileşmesini bekleyeceksiniz” diyorlar.
12-13 yıldır çalışmasına rağmen hiçbir birikim yapamadığını anlatıyor Celal Çelikel: “Aldığımızla ancak geçinebiliyoruz. Geçinebiliyoruz derken normal şartlarda değil zor şartlarda. Kültürel bir faaliyet yok. Kahveye bile gidemiyoruz.” Çalışmadığı dönemde zamanını nasıl geçirdiğini soruyoruz; “Ya iş peşinde koşuyoruz ya da evde oturuyoruz. Çarşıya gitmek, bir yerlerde oturmak imkansız. Bir ay çalışmadığın zaman o bir ayın acısını bir yıl çekiyorsun” diyor.
Doğmamış çocuğa borç
Ülkeyi yönetenlerden bir beklentisinin olmadığını ifade ediyor. Binlerce ev inşa eden inşaat işçisinin, artık vaatlere karnı tok. Çelikel, emekçilerin kendi çıkarları için örgütlenmesi gerektiğini belirterek şunları söylüyor: “Yıllardır ülkeyi yönetiyorlar. Bir adım ileriye gidebilmiş değiliz. İşçinin bir buzdolabına, televizyonuna lüks deniyor. Özal döneminde örneğin, ‘Biz elektrik götürdük’ diye övünüyordu. Tabii ki götürecekti, onun görevi zaten oydu. ‘Çok şey yaptı bu ülkeye’ diyorlar. Ne yaptı? Doğmamış çocuğa borç yüklediler. Ondan sonrakiler de hep aynısını yaptı.
CHP de Türkiye için çare değil. İnsanlar beraberce örgütlenmeli, başka türlü bir kurtuluş göremiyorum. Siz ev yapıyorsunuz; birileri gelip oturuyor, sizin eviniz yok. Binlerce ev yapmışızdır bugüne kadar. En kötüsüne ‘keşke bu ev benim olsa’ demişizdir.”
Emine Uyar
ÖNCEKİ HABER

mezopotamya bahçesine bahar geldi

SONRAKİ HABER

Milliyetçilik değil demokrasi gerek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...