11 Nisan 2007 00:00

UZUN MESAFE

Yaşarken uzun uzun sohbet etmek isteyip ertelediğimiz nice dostumuz, yakınımız ya da en yakınımızda hissedip de yeterince tanışamadığımız nice bilim insanı vardır.

Paylaş

Yaşarken uzun uzun sohbet etmek isteyip ertelediğimiz nice dostumuz, yakınımız ya da en yakınımızda hissedip de yeterince tanışamadığımız nice bilim insanı vardır. Bir gün bakarız ki yaşarken bir eksilmişiz. Geçen ay iyi insan, iyi hekim Prof. Dr. Eker Doğan Avşargil’i yitirdik. Bugünkü yazımı, alanında anadilinde eser bırakan nadir hocalarımdan birisi olarak onunla birlikte kaleme almış gibi hissetmenizi istedim. Eserlerini kullandıkça ruhunun şad olacağı düşüncesiyle editörlüğünü bir diğer değerimiz Prof. Dr. Gürbüz Gümüşdiş ile birlikte yaptığı “Klinik Romatoloji” kitabından yararlanılma “Bel Ağrılı Olguya Klinik Yaklaşım” bahsini sizlerle paylaşmak istedim.
Konuşma dilinde bel olarak anılagelen omurga, yük taşımaya ve lokomotor fonksiyonlara hizmet eden kompleks bir yapı. Omurga hastalıklarında oluşan yakınmalar arasında ağrı, sıklığı ve rahatsız edici etkisi nedeniyle en önemlisi. Bel ağrısının oluşmasında ise mesleksel ve psikolojik olanlar başta geliyor. Çalışanın fizik gücü üstünde ya da uygunsuz pozisyonda çaba gerektiren fiziksel aktiviteler, örneğin ağırlık kaldırma, bel ağrısının önemli bir nedeni. Öte yandan psişik rahatsızlıklar da bel ağrısı yapabiliyor. Bu arada risk faktörleri arasında aşırı kilo ve sigarayı da unutmamak gerekiyor.
Gündelik koşuşturmalar arasında genelde “incitmişiz herhalde” diyerek başlangıçta hafife alabildiğimiz bel ağrıları, aslında kas spazmından kansere, enfeksiyon hastalıklarından bel fıtığına, sistemik bir hastalıktan romatizmal hastalıklara, ileri yaş ya da osteoporozda görülebilen omurgada çökme kırıklarından iç organ delinmelerine, kazalardan kemik hastalıklarına, daha birçok klinik durumda karşılaşabildiğimiz sık ama bir o kadar da önemli bir yakınma.
Hekimin doğru tanıya ulaşmasında belki de en önemli kısım hastanın öyküsü. Burada hekimin özeni kadar hastanın kendi yakınmalarının seyri konusundaki gözlemleri belirleyici oluyor. İlk anda basit gibi gelen uyarı, eğer bel ağrınız varsa paylaşımımızı kendi yakınmanız üzerinden düşünerek daha iyi anlayabilirsiniz. Belki de size önemsiz gibi gelebilen bir yakınma, onca hastalık arasında daha hızlı tanıya yardımcı olabiliyor. Bu nedenle değerli hocam Prof. Dr. Eker Doğan Afşargil’den öğrendiğim ve gözlemlerinizi işe yarar kılabilecek bazı soruları sizlere aktarmak istedim.
- Sırtüstü yatarken ağrı rahatlıyor mu?
- Yürümekle kötüleşiyor mu?
- Sabahları belde tutukluk oluyor mu?
- Ağrınız öksürük, hapşırma veya ıkınma ile artıyor mu?
- Uyuşukluk veya iğnelenme oluyor mu?
- Beraberinde ateş ya da kilo kaybı var mı?
- İki aydan uzun sürüyor mu?
- Yayılım iki taraflı mı oluyor?
Tıbbın özetlediği olası yakınmaların hastaların geliştiriciliğine gereksinimi olduğu bilinciyle sağlıklı, ağrısız günler diliyorum.
...
Evde ve sağlıkta çatı
Sağlıkta yıkım dönemi dönüşüm olarak topluma lanse edilirken sıcak ve pozitif anlamlar yüklenmiş sözcükler evlerimizden ödünç alındı. An geldi, aile hekimliği dediler toplumu can evinden etkilemeye çalıştılar. Yetmedi, hemşire ebeye “aile hekimliği elemanı” kadrolarını uygun gördüler. Yetinmediler; “çatıyı” ödünç aldılar, yuvalarımızdan sağlığı ve sosyal güvenliği tek çatıda birleştireceğiz derken. Oysa ailelerin aynı doktora bağlı olma zorunluluğu olmadığı gibi SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı tek çatıda birleştirilirken ya da SSK ve diğer kurumlara ait sağlık kuruluşlarına el konup Sağlık Bakanlığı’nın tek çatısı reva görülürken bahsi geçen çatı, çokuluslu şirketlerin koruyucusu IMF’in çatısıydı.
GSS, toplumu tek çatı altında sağlık sigortası kapsamına alacağını iddia ederken Dünya Çalışma Örgütü, benzer programların uygulandığı ülkelerde “çatı”nın aktığını söylüyordu oysa.
Bu güzel bahar ayında sağlık politikaları yeter, biraz da havadan sudan konuşalım diyorsanız; birlikte mahalle aralarında dolaşmaya ve resme yeni başlayan çocukların vazgeçilmezi evlerden ve resmederken en fazla detaylandırdıkları çatılardan sohbete ne dersiniz!
Uzun zamandır özellikle ilk gittiğim yerleşim yerlerinde evlerin çatılarına bakıyorum; sizlere de öneririm. Neredeyse her binanın çatısında daire sayısı kadar rasgele konumlanmış su deposu ve anten mevcut. Bırakalım çok katlı binaları, iki-üç katlı binalarda dahi ortak kullanıma rastlanmıyor. Ne belediyeler çözüm üretiyor ne de kullanıcının gereksinimi, mimari boyutuyla önceden planlanabilmiş. Hal böyle olunca, iç konuşmalarda cevabını arayan sorular eksik olmuyor:
  • İnsanlar, neden su deposu ve anten takmak zorunda kalıyor?
  • Belediyeler, kesintisiz su ve TV görüntüsü sağlayamadığı için.
  • Peki neden apartmanlar ya da yakın evler bir araya gelip toplu çözüm üretemiyorlar?
  • Genel hizmet sunumu (temel teminat) yetersiz hale geldiğinde ya da kesintiye uğrama ihtimaline karşı adeta kendi evlerini susuzluğa karşı sigortalıyorlar.
    Aynı binada oturanlar kardeş, baba-oğul da olsalar neden ortaklaştırılmış ve maliyeti daha düşük su depolarını tercih etmiyorlar?
  • Ek teminat olarak algıladıkları su depoları da zorunlu hallerde devreye girmekle birlikte cepten ek ödeme gerektirdiğinden, muhtemelen her koyun kendi bacağından asılır vaziyetleri hasıl oluyor.
  • Ya balkonlardaki su damacanaları?
  • Geçmişin içilebilir çeşme sularından parası olanın daha güvenli bulduğu, özel sektörün içme sularına zorunlu yönelim, yani yetersizleştirilmiş kamusal hizmet sunumunda su temininin içme boyutuyla kapsam dışına çıkartılması.
    Fark ettiniz mi bilmem ama evlerimizdeki çatılar ne kadar da Genel Sağlık Sigortası’nın tek çatısına benziyor! Ama tehlike, benzerlikten ziyade yıllar içinde değişen davranış kalıplarımızda. Giderek dayanışmadan ne kadar da uzaklaşıyoruz. Bu yüzden olsa gerek; GSS’de dayanışmacı öğenin hani eş, anne, baba ve çocukların sigortalı üzerinden sağlık hakkından yararlan-malarının sonlandırılması yeterince tepki almadı. Bunların ışığında mahalle aralarında yazı için yeniden dolaşırken GSS’yi, taslakları dahil yeniden düşündüm. Yasa yürürlüğe girdiğinde şu anki sağlık hizmetlerinin bir kısmının kapsam dışına itilmesi sonucu bazı sağlık hizmetlerinin özel sektörden alınma olasılığı, içme suyunun özel sektöre terk edilmesine, kapsam dışına itilen hastalıklara karşı kişilerin özel sigorta şirketlerine ek teminat paketi altında cepten para ödeyerek tamamlayıcı sağlık sigortası yaptırmaları, çatılardaki su depolarına ne kadar da benziyordu. Ya da bir apartmanda bozulan su tesisatının riski, sakinler arasında bölüştürülüyorken ne kadar da SSK’yı andırıyordu. Ama iş kamusal alandan çıkartılıp özelleştirildiğinde, örneğin delinen su deposunun masraf yükünün sahibinin üzerine kalması da bir o kadar GSS sonrasına, yani kapsam dışına çıkartılacak hastalıklarda yapılan tamamlayıcı sağlık sigortası ertesi yıl tekrar edilmek istendiğinde, özel sigorta şirketinin “siz geçen sene hastalanmışsınız, primlerinizi artırmak zorundayız” olası cümlesindeki önceden kestirilememiş ve sigortalanmanın yetmediği duruma denk düşüyordu…
    Mahalle turunda sizleri yalnız bırakırken dayanışmayı yeniden örecek ortak kullanım alanları ve davranışta dayanışmacı dönüşümün ipuçlarını benim göremediğim detaylardan yakalamanız dileğiyle, hoşça kalın diyorum.
    Dr. Zeki Gül
  • ÖNCEKİ HABER

    Bininci kez aynı kışkırtma

    SONRAKİ HABER

    Kalbinize dost gıdalar

    Sefer Selvi Karikatürleri
    Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
    Evrensel Ege Sayfaları
    EVRENSEL EGE

    Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...