11 Nisan 2007 00:00
AVRUPA GERÇEĞİ
Geçtiğimiz hafta sonu Hıristiyanların en önemli bayramı olan Paskalya idi. Cuma başlayan pazartesi sona eren Paskalya günleri, Hz. İsanın çarmıha gerilişi, ölümü ve tekrar dirilişinin yıldönümü olarak kutlanıyor.
Geçtiğimiz hafta sonu Hıristiyanların en önemli bayramı olan Paskalya idi. Cuma başlayan pazartesi sona eren Paskalya günleri, Hz. İsanın çarmıha gerilişi, ölümü ve tekrar dirilişinin yıldönümü olarak kutlanıyor. Bu bayramın en sembolik özellikleri arasında kırmızı, yeşil, turuncu... renklere boyanmış yumurtalar, Paskalya yortusu, Paskalya çöreği bulunuyor.
Her Paskalyada başta Vatikan olmak üzere, bütün kiliseler yoğun ve kasvetli bir din propagandası yapar. Dinin toplumsal yaşamın merkezinde olmasının ne kadar önemli olduğundan dem vurulur, mevcut toplumsal ve sosyal çelişkilerin, savaşların kaynağında dine verilen önemin azalmasının kaynaklık ettiği ileri sürülür.
Papazlar, Paskalya boyunca lafta savaşlara ve sosyal sorunlara dikkat çekerlerken, Almanyada 1960tan bu yana savaş ve silahlanma karşıtları sokakta irili-ufaklı gösteriler düzenleyerek savaşsız adil bir dünya dileklerini sözle değil eylemle göstererek, seslerini daha fazla insana ulaştırmaya çalışıyorlar.
Hıristiyan alemi için önemli olan Paskalyanın geleneksel dini içeriğinin farklı olarak, savaşlara ve emperyalizme karşı bir diriliş gününe dönüştürülmesinin tarihi çok da eski değil. Bu dini bayramda ilk dini olmayan yürüyüş 1958 yılında İngilterede düzenlendi. Almanyada ise 1960da yapıldı. Paskalya yürüyüşleri, 1968 gençlik hareketinin etkisiyle kitleselleşmesi ve devrimci içeriğe bürünmesi üzerine, 10 yıl boyunca resmen yasaklandı. Bu dini bayramın yüzbinlerce insanın daha iyi bir dünya talebiyle bir araya gelmesine vesile olması ve bir direnç gününe dönüşmesi, egemenler açısından artık tehlike arz ediyordu.
1980li yıllarda, bugünkü Birlik 90/Yeşiller partisinin de içinde bulunduğu barış hareketleri tarafından yeniden örgütlenen yürüyüşlere yüzbirlerce insanın katılımıyla sonraki yıllarda da sürdü. Son birkaç yıldır yürüyüşlere katılımda bir daralmanın olduğu herkes tarafından biliniyor.
Bu yılki Paskalyanın yeşil yumurtasını Claudia Roth kaptı!
Paskalya yürüyüşlerinin de aralarında olduğu çeşitli sokak eylemlerinde boy göstererek güç toplayan Yeşiller, bugün pek çok konuya olduğu gibi bu yürüyüşlere de farklı bakıyor. Partinin Eşbaşkanı Claudia Roth, Paskalyanın başladığı gün basının karşısına geçerek, yürüyüşler için belirlenen Alman askerleri yurtdışına gönderilmesin! talebinin yanlış ve yetersiz olduğu, eylemlerin de artık iş olsun diye yapıldığını söyleyerek, yeni yaratıcı fikirlerin bulunmasını istedi.
Hiç şüphesiz, neredeyse 50 yıllık bir geçmişi olan Paskalya yürüyüşlerinin daha güçlü ve kitlesel geçmesi için yeni fikirler ve biçimler üretmek mümkün olabilir. Ancak, bu yapılırken asıl kaygı eylemlerin güçlenmesi olmalı. Genel olarak son yıllarda, bunca savaşa ve silahlanmaya rağmen eylemlere katılımın zayıfladığı gerçeği ortadayken, bunu atlamamak gerekiyor.
Ama bir zamanlar Paskalya yürüyüşlerinin parçası olan, uzun zamandan beri ise bu yürüyüşlerle arasına mesafe koyan Yeşillerin, şimdi yeniden hareketin parçası olma yerine, dışarıda kalmak için bin bir gerekçe aradığı anlaşılıyor.
Yeşillerin çoktan beri Alman askerlerinin işgallere katılmasının baş savunucularından birisi olduğu biliniyor. 1998de SPD ile kurulan ve yedi yıl süren hükümet ortaklığı boyunca partinin programından savaş ve militarizm karşıtlığı adına ne varsa kazılıp atıldı ve bundan ötürü savaş karşıtları ile Yeşiller arasında derin bir uçurum meydana geldi.
Yani bir zamanlar aynı saflarda olanlar, Yeşillerin saf değiştirmesiyle karşı karşıya geldi. Roth bu gerçeği görme yerine, işi biraz daha üstten tutarak, asıl olarak ABDnin izlemiş olduğu politikalara karşı çıkmanın bugün çok daha önemli olduğunu söylüyor. Kendi ülkesinin yurtdışına işgalci bir güç olarak katılmasına sesiz kalanların topu taca atarak başkalarına karşı çıkması elbette samimi bir davranış değil.
Bugünün sorunu, belirlenen taleplerin yanlışlığı değil, eylemlerin örgütlenmesi, daha fazla insanın işin içine çekilmemesinden kaynaklanıyor. Anketlere göre Alman halkının yüzde 63ü askerlerin yurtdışına gönderilmesine karşı iken, doğru olan bu eğilimin dışavurumunun sağlamaya yardımcı olmaktır. Ne var ki; halk arasındaki bu güçlü eğilim kendisini bu Paskalya yürüyüşlerinde sokakta gösteremedi.
Paskalya yürüyüşlerinin gösterdiği tarihsel gerçek ise, dini içerikli bir bayramın halkın duygu ve inançlarını da içine alabilecek tarzda, ilerici bir amaçla sosyal mücadele gününe dönüştürülebileceğinin somut bir ifadesi. Bugün önemli olan bu tarihsel kazanımın korunarak geliştirilmesidir, eleştirilerek zayıflamasına yol açmak değildir.
Yücel Özdemir