12 Nisan 2007 00:00
JİN û JîN
Alanyaya bağlı Çıplaklı Belediye Meclisi, oylarını aldıkları erkeklere önemli bir hizmette bulunmuş.
Alanyaya bağlı Çıplaklı Belediye Meclisi, oylarını aldıkları erkeklere önemli bir hizmette bulunmuş. Beldede yaşayan erkeklerin boşanmadan ikinci kez evlenebilmeleri için maddi yardım yapılması yönündeki kararı oybirliğiyle almış. Çıplaklı Beldesi Belediye Meclisi üyelerinin 6sı AKPli, 3ü ANAPlı. Belediye Meclisi Eşleri rahatsız olan erkekler için kumaya destek kararı almış. Anavatan Partili üye Murat Arslan, Meclis toplantısında hanımlarımız yaşlanıyor. İsteyen ikinci kez evlenebilsin. Belediye de maddi destek yapsın önerisinde bulunmuş. AKPli Ali İhsan Topal ise Yazın yaylaya gidince hanım evde, biz yaylada yalnız kalıyoruz diyerek öneriyi desteklemiş ve kuvvetlendirmiş. Ali İhsan Topal haklı; eş değil, eve hizmetçi alıyor efendi!
Töre ve erkek hakkı böylece modern devletin belediye meclisi tarafından yeniden kutsanıyor. DTPli belediye başkanlarıyla uğraşıp duran İçişleri Bakanlığı, hukukun üstünlüğünü gözetmesi gereken Adalet Bakanlığı, umarım Çıplaklı Belediyesinin hukuksuzluğunu da görür.
Hafta sonunda, Zülfü Livanelinin romanından uyarlanan Mutluluk filmini izledim. Film, töreye karşı mücadelenin sonunda yakalanan mutluluğu anlatıyor. Aslında töreye karşı mücadele demek yerinde değil, ona bilinçli bir direnme değil söz konusu olan. Hayatın akışı içinde, usul-usul, gündelik yaşamın, kendiliğinden yaşama sevincinin töreye galip gelmesinin altı çiziliyor. Özgü Namalın yüzünden yansıyan Meryemin saf genç kız yüreğinin yaşamı öğrenmesinin, yaşama sarılmasının galip gelen öyküsü. Nazımın deyişiyle yaşamak yani ağır bastığından..
Sinema eleştirmeni değilim ama, yine de bir izleyici gözüyle filmi, görsel açıdan, sinema fotoğrafları açısından başarılı buldum. Oyunculukları da başarılı buldum. Talat Bulutun oyunculuğu noktasındaki eleştirilere katılmadım, onu da başarılı buldum. Filmdeki zayıflıklar, hikayedeki zayıflıktan kaynaklanıyor.
Romanı okumadığım için; bu zayıflıkların romandan mı, yoksa senaryo uyarlamasından mı kaynaklandığını da değerlendiremeyeceğim.
İlk olarak filmdeki profesör İrfan karakteri, bir Türk aydını temsili ise, bu temsilin çok kötü bir temsil. Bu aydın tipi, oldukça zengin ve halktan kopuk, sahte ilişkiler içinde sosyetik bir yaşam sürüyor. Aydın sıfatını hak edenler bu ülkede hep bir mücadele içinde olmuşlar ve devletin, sosyetenin gazabına uğramış, onlar tarafından dışlanmış. Ayrıca fikri ve fiili bir mücadele içinde olan aydının, sosyeteye dahil olmaya pek bir zamanı da olmamış.
Diyelim, bu idealist aydın, özüne yabancı bu ilişkiler içindeyken, birden özüne dönmeye karar verdi. Peki nereye? Film, bu soruya annesine, geleneksel ilişkiler içine ve sıradan insanlar arasına, doğaya karışmak cevabını veriyor. İyi niyetli bir yaklaşım, hümanist bir dönüş olduğu sonucuna ulaşabilir. Ama gerçekçi bakış, filmin ilerleyen bölümleriyle birlikte, geri-toplumsal ilişkilere, geleneğe ve töreye dönüş cevabını düşündürüyor. Filmde oldukça uzun karelere yayılan, Cemalin askerlik anılarından yansılanan yaylalar-yaylalar, komando-komando, her Türk asker doğar nakaratlı şarkılarla, gelenekçi Türk milliyetçiliği ve militarizmi övgü buluyor. Bu militarist terminoloji filmde eleştirilmiyor, tersine, şehirli-sosyetik aydının, köylü Cemalde saf vatansever Mehmetçik değerleriyle bulduğu huzur yansıtılıyor.
Filmde böylece töre mi eleştirilmiş oluyor? Yukarıdaki karelerde hayır. Ama hakkını yemeyelim, kirletilmiş kadının temizlenmesine dönük töre sahiden eleştiriliyor. Zengin ve sosyetik aydının karşı koyabileceği töre de, ancak bu olabilir. Töre adına, savunulanın erkek egemenliği olduğu, fail-mağdur kişileştirmesi ile de, bir kez daha vurgulanmış. Kirleten erkek, törenin en amansız savunuculuğuyla ikiyüzlü ahlak anlayışını ortaya koyuyor.
Filmden yansıyan oryantalizm de unutmamalı. Kentli, zengin ve batılı, modern Türk, köylü, cahil ve töre kıskacındaki Doğunun kurbanlarını, naif bir tesadüfler zinciriyle kurtarıyor.
Yıldız İmrek Koluaçık