12 Nisan 2007 00:00

SANSÜRE HAYIR!

Gündem ve Azadiya Welat üzerindeki baskılar “bahar operasyonları”nın bu alandaki devamıdır

Paylaş

Türkiye gündemini basın özgürlüğü açısından takip edenler görecekler ki siyasal duruma göre düşünce özgürlüğü kısıtlanmakta veya bu alanda ipler gevşetilmektedir. Çeşitli kanunlarla veya var olan kanunları şekli değişikliklere uğratarak, ortam siyasal konjonktüre göre şekillendirilmektedir. Düşünce özgürlüğünün sınırlarını belirleyen uluslararası standartlar ve insan haklarının geldiği düzey değil, işte bu “devlet çıkarları” belirlemektedir. Hal böyle olunca, demokratikleşme paketleri, demokratik güçlerin tazyiki filan hikaye olmaktadır.
Son günlerde Gündem, Azadiya Welat, DTP ve Bölge belediye başkanları üzerindeki baskılara bakıldığı zaman, görülecek ki aslında bir kaşık suda fırtına koparılmakta ve bir çeşit “bahar operasyonları” bu alanda devam ettirilmektedir. Kürt sorunu Güney’de çeşitli kazanımlarla dünya gündemindeki yerini aldıkça, devlet bu alandaki politik açmazını ve perspektif eksikliğini gideremediğinden, hele sınır ötesi operasyon isteği bir “dert” haline geldiğinden, bu negatif enerjisini basın ve muhalif partiler üzerindeki baskılarla boşaltmak istemektedir. Teşkilatı basılmadık DTP kalmadı gibi, birçok yöneticisi gözaltına alındı veya tutuklandı. Basın üzerinde tam bir terör estiriliyor. Bütün bunlar devletin ve özelde AKP iktidarının cumhurbaşkanı seçimleri öncesinde askere ve muhalefete şirin görünme çabası olarak da değerlendirilebilir. “Kürtler üzerine baskıyla giderim”in mesajı verilmek isteniyor. Öte yandan özellikle DTP üzerinde baskı kurularak, bu parti genel seçimler öncesinde bağımsız adaylarla Meclis’te grup kurma ihtimaline karşılık, marjinalleştirilmek isteniyor. Diyarbakır il başkanının ünlü Kerkük demecinden sonra, egemen basın tarafından hedef gösterilerek, DTP “Kürt milliyetçisi” gösterilmeye çalışıldı. Türkiye solunun ve Türk seçmenin de bu partiye oy verme eğilimi tehlikesi böylece bertaraf edilmek istendi.
Bütün baskıların altında düşünce özgürlüğü alanındaki yasaların negatif yorumlanmasından ve siyasal niyete göre, hedefler belirlenmesinden ötürüdür. İktidar kendine göre hedefler belirliyor, yasalar ne olursa olsun, ne kadar özgürlükçü olursa olsun, belirleyici olan bu niyettir. Önce yargısız infaz yapılıyor, sonra işin hukuki çerçevesi çiziliyor veya var olan bir çerçeveye uyduruluyor. Bu da bilimsellikten ve evrensellikten uzak, ilkel bir yaklaşım tarzıdır. Türkiye’de bu baskıcı mantık değişmedikçe, düşünce özgürlüğü alanında hiçbir gelişme olamayacaktır. DTP’li il başkanları görüşlerini söylüyorlar, ellerinde silah mı var, bomba mı var? Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Kürtçe davetiye bastırtmış, bu şekilde nasıl “bölücülük” suçu işlenir, bunda ne var, anlamak mümkün değil. Bir yandan devlet TRT 3‘te “Farklı Dil ve Lehçelerde Yayın” adı altında Kürtçe yayın yapıyor, öte yandan Sur Belediye Meclisi Çok Dilli Belediyecilik kararını meclislerinden çıkardı diye, soruşturmalık oluyorlar. Bu çelişkiyi AB’ye nasıl anlatacaklar, dünyaya nasıl anlatacaklar? Bu ülkede Kürt adıyla kurulmuş birçok dernek ve kurum artık var, peki bunlara dönük bir belediye hizmeti olamaz mı, yani bunlar bu ülkede yaşamıyorlar mı? Belediyeler kendini “Kürt” olarak ifade eden bu kurumların üyelerine kendi dillerinde hizmet verdiğinde suç mu oluyor? O zaman neden bu kurumların, derneklerin “Kürt” adıyla kurulmalarına izin verildi? Farklı dil ve lehçelerde yayını kime dönük yapıyorsanız, onların kendi dillerinde belediye hizmeti alma veya kendi dillerinde bir belediye başkanından davetiye alma hakları niye olmasın? Çelişkileri çoğaltmak mümkün.
*Kürt Yazarlar Derneği Başkanı
Basın özgürlüğünde geriye gidiş var
Sedat Alp (Ekonomi Muhabirleri Derneği İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı): Demokrasisini iyileştirmek için paket üzerine paket çıkaran Türkiye, iyi işleyen bir demokrasinin en güçlü göstergesi olan basın özgürlüğü konusundaki sicilini düzeltmemekteki ısrarlı duruşunu sürdürüyor. Basın özgürlüğünden kasıt; farklı seslerin de kamuoyuna duyurulduğu mecraların yaşam şansı bulması olduğuna göre, Gündem gazetesinin üst üste kapatılması çıkarılan paketlerce yasaya rağmen Türkiye’nin bu alandaki geri gidişinin sürdüğünü gösteriyor.
Daha fazla ışığa ihtiyacımız var
Muharrem Erbey*

Kürt basını, Kürt muhalifleri Kürt sorununun çözümünden yana olan aydın, düşünür, gazeteciler, belediye başkanlarına ve DTP yöneticilerine karşı Türkiye cumhuriyeti tarihinde görülmemiş bir baskının olduğunu söylersek abartmamış oluruz herhalde. Siyaset kurumu Türkiye’de yaşayan Kürtlere karşı repliğini değiştirmeyip son yıllardaki esnemeden, değişen yasaların uygulanmasından vazgeçip sertleşmeye başladı yine. Uzun yıllardır “Kürtleri yok sayma, Kürt sorununu erteleme ve inkar” üzerine kurulu resmi ideolojinin bakış açısı yine tekrara başladı. 2006 yılında çıkan ve her yönüyle antidemokratik olan TMK özgür basınla yıldızları bir türlü barışmadı, barışmayacak gibi de görünüyor.
Nedir yükselmenin kıstası, nedir evrensele yakınlaşmanın kıstası diye sorsalar derhal basın ve ifade özgürlüğü derim. Bir ülkede aydınların sesi kısılmak isteniyorsa, haber almak sıkı koşullara dayatılıyorsa bilin ki orada işkence, kötü muamele ve gizlenmeye çalışılan bir şeyler vardır.
Ne ulusal ne de ulusalüstü yasaların bağlayıcı olabildiğini söyleyebiliriz. Maalesef demokratikleşme ve AB karşıtı kesimlerin sesi daha gür çıkıyor, kızılelmacılar daha baskın ve demokrasi yanlıları dağınık, demokrasi yanlıları baskılarla yılgınlığa düşürülmek isteniyor.
Işık biraz daha ışık...
Baharı karşıladığımız bu günlerde ışığa daha fazla ihtiyacımız var... Bir de hoşgörüye ve dayanışmaya...
(*)Yazar
Edîb Polat*
ÖNCEKİ HABER

tahlil

SONRAKİ HABER

Kollektif hayatı yaşamak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...