15 Nisan 2007 00:00

sanatımın amacında yaşanabilir
bir dünyayı hayal etmek var

Yıllardan beri dans mesleği Türkiye’de devletin tekelinde, Ankara Devlet Balesi, İstanbul Devlet Balesi, İzmir Devlet Balesi, Antalya Devlet Balesi, Mersin Devlet Balesi bu şekilde devletin bünyesinde.

Paylaş

Sayın Zeynep Tanbay söyleşimize başlamadan önce kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
Bale eğitimine Ankara’da ‘Kuğu Bale Stüdyosu’nda başladım ve ardından 1981 yılında New York’a gittim, bu şehirde Joffrey Bale Okulu’na başladım ve burs aldığım Alvin Ailey, Cleveland ve San Francisco bale okullarında devam ettim.1983 yılında solist olarak dans etmeye başladığım “Minnesota Dance Theater” baş dansçı oldum.1989 yılında tekrar New York’a döndüm ve burslu olarak Paul Taylor Dans Okulu ve Martha Graham Çağdaş Dans Okulu’nda çalışmaya başladım, aynı yıl Martha Graham Dance Company girdim ve hocalık kadrosuna alındım.1997 yılına kadar orada ders verdim ve Türkiye’ye döndüm.
2000 yılında ‘Zeynep Tanbay Dans Projesi’ adı altında Cemal Reşit Rey , 2001’de İş Sanat ve 18. Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nde gösteriler yaptım.2002 yılında 2. İstanbul Uluslararası Dans Festival’inde konuk sanatçı ve 13. İstanbul Tiyatro Festivali’nde Genco Erkal’ın yönettiği “Nazım’a Armağan”adlı oyununda koreograf ve dansçı olarak yer aldım. Son olarak 2006 yılında Akbank Sanat’ın sponsorluğu ile ‘Zeynep Tanbay Dans Projesi’ adı ile bir dans topluluğu kurdum, halen bu toplulukta dansçı ve koreograf olarak çalışmalarımı sürdürüyorum.

Türkiye’de dans etkinlikleri henüz yeterince kendi izler çevresini yaratabilmiş değil bunun sebebi nedir sizce?
Yıllardan beri dans mesleği Türkiye’de devletin tekelinde, Ankara Devlet Balesi, İstanbul Devlet Balesi, İzmir Devlet Balesi, Antalya Devlet Balesi, Mersin Devlet Balesi bu şekilde devletin bünyesinde. Modern dansta profesyonel düzeyde bir tek Ankara’da modern dans topluluğu var onun dışında profesyonel bir şekilde sürekliliğini koruyarak var olabilen özel sektörde aslında 2000 yılından beri Zeynep Tanbay Dans Projesi var. Mesela Çağdaş Bale Topluluğu yıllardır var, ama onlar daha çok gösteri için bir araya geliyorlar ama profesyonel düzeyde bu işten maaşını da alarak yapma şeklinde değil maalesef. Burada yani niye böyle diye soracak olursak; özel sektörde bunun var olamaması dansın hacmini de küçültür ve yaygınlaşmasını engeller. Çünkü biliyorsunuz devlet tiyatroları var, şehir tiyatroları var, aynı zamanda özel tiyatrolar da var. Dans alanında bu böyle değil yani devletin dışında kurumsallaşmış bir yapı henüz tam manası ile oluşturulabilmiş değil. Bu durum profesyonel dansçıların istihdamını da engelliyor ve meslekten kopmalarına ve başka alanlarda var olmalarına sebep oluyor ve böylece de dans bir gösterim sanatı olarak kendi izleyicisini yaygın bir şekilde oluşturamıyor.

Bu sanatın yaygınlaşması için devletin yada diğer kurumların yeterince destek verdiğini düşünüyor musunuz?

Dans etkinlilerini izleyen çevreler tamamen faklı kesimlerden oluşuyor, yani sınıfsal bir ayrımı yok. Bu sanatın üretilmesi ve izleyicisinin oluşturulması ve bu anlamda yaygınlaştırılması için devlete büyük bir görev düşüyor, bunun yanında özel sektörün de bu yönde adımlar atması gerekiyor artık. Bugün devlet bütçesinden Savunma Bakanlığına ayrılan ödenek ile Kültür Bakanlığına ayrılan bütçe arasında büyük fark olduğu herkesin bildiği bir durum ve bu tek kelime ile haksızlık. Bu koşullarda bir ülke de sanatın gelişmesi mümkün olabilir mi, sanatsız bir yaşamın nasıl bir patoloji ve travmalı kimlikler yarattığı artık bu yüzyılda biliniyor. Örneğin Trabzon’da birkaç tiyatro daha olsa, sinemalar ve kültür merkezleri yaygınlaştırılsaydı, birkaç bale ve dans topluluğu kurulsaydı ve buralara ilginin artırılacağı kimi eğitsel yönlendirmeler yapılsaydı o kentten O.S diye biri çıkar mıydı acaba? Muhsin Ertuğrul ne güzel demiş; “Eğer çocuk tiyatrosu kurmuyorsanız, yarın öbür gün tiyatro ve insan için umutlanmayın.”

Akbank Sanat’ın dışında bu tür çalışmalara sürekliliğe dönüşmüş maddi destek veren kurumlar var mı?

Hayır yok, çok ilginç bir şey mesela şimdi özel sektörde diyelim ki Akbank Oda orkestrası kuruldu, Cem Mansur’un yönetiminde çok güzel çalışılıyor, fakat Borusan da var Bilkent Üniversitesi’nde var müzik alanında bu orkestralar güzel ve nitelikli işler yapıyorlar.Tiyatro da sanat galerileri ve kültür merkezleri var fakat dansa yeterince ilgi ve eğilim yok bu şirketlerde sadece Akbank Sanat bu çalışmalara destek verdi ve grubun yaşaması için sponsorluğunu devam ettiriyor.
Yani başka bir kurum, başka bir banka bu nitelikte bir dans topluluğuyla ya da bir koreografla birlikteliği yok malesef. Akbank Sanat’ın bu kurumsal desteği belki bu işte yeni bir kapı açar bundan sonra böyle oluşumlar olur diye umut ediyorum.

Bu mesleği icra edenler yeterince dayanışma içinde değiller sanırım ne dersiniz? Bir dayanışma olsa sorunlar belki de daha rahat ortaya konulur ve çözüm üretme konusunda ağız birliği edilmiş olmaz mı?

Dayanışmanın olması önemli tabii, bu olmayınca arkadaşlarımız birbirine destek değil tabiri caizse köstek olma yolunu tercih ediyorlar ve anlamsız bir rekabet içine giriyorlar. Bence Türkiye’nin zaten her konuda ve her alanda en büyük sorunu bu. Bu böyle bir “ben yapamadım o da yapamasın” politikası. Buradaki şey kıskançlıktan farklı. Orhan Pamuk bugün Türkiye’de yaşayabiliyor mu? Kendi meslektaşlarından bile destek görmüyor. Bu çok acı bir şey.

Dansta çağdaş yorum ve modern yorum arasındaki fark nedir sizce?

Çağdaş kelimesi çok yaygın kullanılmaya başlandı Türkiye’de. Ben kendi üretimlerimi tanımlamak istemiyorum doğrusu izleyenler buna karar versin diye düşünüyorum. Yaşadığım yüzyılın sorunlarını ben estetik bir bütünlük içinde görsel olarak koreografi olarak sahneye ve seyirciye taşıyorum, bu anlamda zaten çağdaş bir etkinliğin içindeyim. Diğer yandan sonuç olarak klasik bale dediğimiz,klasik eserlerin ortaya çıkması ve parmak ucu dansıysa ben çıplak ayak dans ediyorum, o açıdan dans anlayışımı kategorize edeceksem ben modern dans ediyorum.

Sanatınızla kurmak istediğiniz yaşam ve varmak istediğiniz dünya nedir?

Sanat anlayışımın ekseninde ve çalışmalarımın özünde içinde doğduğumuz ve yaşadığımız dünyanın hali var. Yani bu dünyada gördüklerimi ifade ediyorum ve yansılıyorum. Kendi yaşamımdan ve yanı başınızda ya da daha uzağınızdaki yaşananların ifadesi. Güncel olsun yada tarihsel olsun insanın yaşadığı her türlü sıkıntı ve zulüm benim sanatımın içindedir. Kendi ülkemdeki insanlarında, Irak’taki iç savaşta ölenlerin evsiz işsiz kalanların da sorunlarına karşı duyarlı ve antenlerim açık yaşarım ben. Yani benim sorunum hâlâ gelişmekte ve evrimleşmekte olduğunu düşündüğüm insanlar ve toplumlarla. Bir çalışmamızdan örnek vereyim; Topluluk olarak ilk yaptığımız projenin adı “ 4 ayak”dı. Bu ismi koymamın sebebi dasın dört ayaklı materyaller ve nesnelerle ‘masa, sandalye, karyola, bank ve koltuk” gibi gündelik yaşamımızda farkında olmadan bu malzemelerin üstünde, altında çevresinde varız. Ben bir farkındalık yaratmak ve bu ilişkileri vurgulamak için bu çalışmayı yaptım esas amacım bir başka açıdan insana ve onun yaşamına yeniden vurgu yapmaktı. Düşlediğim dünya, insanın horlanmadığı farklılıklardan dolayı aşağılanmadığı bir ortak yaşam. Böyle bir dünyayı sanat ve edebiyat da kurabilir ve insanın yaşamını eşit ve özgür bir hayatla buluşturabilir. Sanatımın amacında ve etkinliklerimizin hedefinde yaşanabilir bir dünyayı hayal etmek var.
Metin Boran - Nazlı Akçığ
ÖNCEKİ HABER

Beyoğlu’nda şifacı bir dede

SONRAKİ HABER

evrensel olmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...