15 Nisan 2007 00:00

SANSÜRE HAYIR!

Prof. Dr. Eser Köker, başkalarının, ötekilerinin, bir siyasi grubun, bir etnik grubun sesinin kısılmasının, toplumsal korkuları artıracağına dikkat çekti

Paylaş

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eser Köker, Gündem gazetesinin önündeki en büyük engelin; hukuk, toplumsal endişe ve korkular ile güçlü bir sermaye birikimine sahip olan ticari yayıncılığın, ulusal çıkarlara dayalı olmasını gösterdi.

Türkiye’deki gazete yayıncılığı içinde Gündem, Evrensel, Birgün gibi “farklı” yayınları nereye koyuyorsunuz?
Bilgi vermek, eğlendirmek, insanların vakit geçirmesine aracılık etmek gibi işlevlerinin ötesinde bir siyasal bağlılığı, çıkma nedeni olarak sürdüren gazetelerin yayın dünyası içinde kalması, bir ülke için çok önemli bir olgu. Radikal basın, alternatif basın, üçüncü basın nitelemeleri, olup olmadıkları, kuramda tartışmalı. Bu ayrı bir mesele. Ama ticari yayıncılığın içinde, dağıtım ve üretim şebekesini kontrol eden gazeteler, bu tür yayınlara bakarak bunları kale alarak kendi görüş ve düşüncelerini nitelendiriyorlar. Hem bu gazeteler, hem de yelpazenin diğer tarafında olan Vakit, Yeni Şafak gibi gazetelerin ticari yayıncılık içinde önemli bir orta oluşturduklarını görüyoruz. Belirli bir sermaye yoğunlaşmasının kontrol ettiği üretim şebekesi içinde yer alan ticari yayıncılık, kendi metnini oluştururken kendi dışındaki birtakım metinlere profesyonel olarak bakıyor. Bu radikal-alternatif yayıncılık olmazsa nereye bakacak? Bakacağı yer kalmaz. Böylece “ben sağduyuyum, sesiyim” örtüsü altında var olan geleneklerin en çürümüş, en bağnaz, en şoven olanlarına sahip çıkar ve onu dile getirmeye çalışır.
Siyasi gazetelerin binlerce, yüzbinlerce olması; ne kadar kendi kamusuna seslenen grup varsa onların yayın imkanına kavuşmaları, aynı zamanda popüler olanı da etkiler, değiştirir, dönüşümüne katkıda bulunur. O yüzden Güncel’in, Gündem’in, Welat’ın olmasının anlamı, biraz böyle bir yere de denk geliyor. Bu yüzden onları çok önemli ve çok kıymetli buluyorum.
Nihayetinde o topluluklar varsa; düşünüyor, yazıyor, birlikteyseler; o dergiler, gazeteler, broşürler, ritüeller, sloganlar var olacaklar ve olmaya da devam edecekler. Ama bunun engellenmesi durumu, ikili sonuçlar veriyor. O grubun iç iletişimini engellemesi; sesinin, dilinin çıkmasına engel olduğu gibi daha genel kamunun sesinin de kısılmasına, oranın da değişmemesine neden oluyor. Bu yüzden hiçbir yayın kuruluşunun sözünün eksiltilmemesi lazım. Hele böyle kapatmalarla ya da sansür türleriyle hiç engellenmemesi gerekir.

Peki Gündem gibi gazetelerin Türkiye’deki önemi özel olarak nedir? Hem Kürtler hem de Türkiye için ne ifade eder?
Kendini etnik siyasetin bir parçası olarak gören ve bu ülkede birlikte yaşanılan insan gruplarından birisini oluşturan, bir ayrı anadil aracılığıyla var olan bir grubun düşüncelerinin iç karşılık bulmaması; ancak bir ticari yayın içinde sadece alıntılan durumda olmaları, zaten bu ülkede yaşadığımız gerilimin temel bir parçası. Madem böyle bir grup var, insanların bir kısmı kendilerini tanımlarken öncelikle Kürt olarak tanımlıyor ve bunu politik aidiyet de sağlıyor; o zaman onların düşüncelerinin, duygularının yer aldığı yayınların olması lazım. “O insanlar böyle düşünüyorlar, memlekette birlikte yaşadığımız sorunlar karşısında şu rasyonel gerekçelendirmeleri ileri sürüyorlar” diye bir yerlerde okumalıyım. Ki bu ülkede yaşayan insanların büyük çoğunluğunun üstüne sinen korku ve endişeler ortadan kalkmış olsun. Onların gerekçelendirmelerine izin verilmediği ortamda, özellikle şoven korkular ve endişeler çok artacak.
Onların düşüncelerini bilmezsek ne olur? Bilmediğimiz şeylerden ancak korkarız. Korktuğumuz zaman da en tipik korkularımız geri gelir. En tipik korkumuz nedir bu meseleyle ilgili? “Vatanımızı bölecekler” ya da “bunlar bölücü.”
Benim seni, senin beni anlaman için birtakım gerekçeleri tartışabilmemiz lazım. Politika budur. Politika yapmak, görüş ve düşüncelerini söylemek, basın özgürlüğünün temel unsuruysa; o zaman ben, bilmek ve anlamak zorunda olan politik insan olarak bu yayınların var olması gerektiğini düşünüyorum.

Peki Gündem gazetesi üzerinde ne gibi engeller olduğunu düşünüyorsunuz? Kapatma kararlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kapatma kararlarının hangi gerekçelere dayandığının tartışılması gerekiyor. Yargı kararlarının duyurulması lazım. Öncelikle mücadele edilmesi gereken; hangi yasal düzenlemenin, gazetelerin kapatılmasını haklılaştırabileceği konusudur. Özellikle iletişim hukukçularının, bu mesele üzerinde daha fazla durması lazım. Bu yüzden engellerden bir tanesi, hukuk dilini kendi dilimize çevirmedeki tıkanıklarımızdır.

Ama bu alanda hukuk bazen çok da fayda etmeyebiliyor...
Elbette pozitif hukuk; var olan düzenin sürdürülmesine aracılık etmek için düzenlenmiş, kurallı dünyamızın ifadesidir. Ancak “365 günün 300’ü davalarla dolu” demek, bir şey ifade etmiyor. Biz, toplumsal adaletin gerçekleştiricisi olarak hukuk düzenini göremeyiz ama şunu görebiliriz: her hukuk düzeni herkesle başlar. Herkese seslenen bir yol vardır onun içinde. Dolayısıyla mahkeme kararlarının değdiği bir alan var. Bizim de haklı görülebileceğimiz, yargılayabileceğimiz, tartışabileceğimiz bir alan var. Kapatma kararına ya da dava konusu edilen yayına yönelik görüşler tartışmalı hale geldiği zaman, o hukuk düzeninin nasıl işlediği daha iyi ortaya çıkar. Sansürün bu boyuttaki hali konuşulabilir olur. Hukuk meselesinin, engel ama aynı zamanda çözüm olduğunu düşünerek işe başlamak gerekiyor.
En önemli meselelerden biri de etnik siyasete karşı duyulan korkuların, toplumsal düşünüş açısından ciddi bir engel olması. Hak arayışına dayalı siyaset denildiği zaman, bunun din veya etnisite ile bağlantısının kabul edilemeyecek bir yönelim olduğunu düşünen çok sayıda politik aktör var ortada. O politik aktörler, siyasetin bu unsurlara dayalı olarak yapılmayacağını çok güçlü biçimde iddia ediyorlar. Bu iddialarını dayandırdıkları geleneksel temalardan biri de ulusal çıkar. Ayrıca güçlü bir sermaye birikimine dayalı olan ticari yayın dünyası, kendisini kamu hizmeti ve ulusal çıkarları savunmada en üst değer olarak tanımlıyor. O tekeller, ulusal çıkarın en üst değer olarak görülmesini kabul ettirmeye çalışıyorlar. Bir siyasi grubu reddetmekle işe başlıyor zaten. Dolayısıyla bütün bu gazeteleri, “bölücülüğe hizmet eden kuruluşlar, ulusal çıkarın karşısında olan gruplar” olarak nitelendiriyor. Kendisi dışındaki Güncel, Vakit gibi yayınları “sapkın görüşlerin temsilcilerinin yayınları” diye nitelendiriyor. Onlara bu tür bir marjinalleştirme işiyle de bakıyor. (Ankara/EVRENSEL)
‘Yaşam hakkı engelleniyor’
Az bir okuyucuya ulaşan bu yayınların bu kadar engellenmesi, “yarın” sorusunu, “yarın” üzüntüsünü benim kafama getiriyor. Çünkü bu durum, bu gazeteler aracılığıyla insanların sadece görüş ve düşüncelerinin değil onların yaşam haklarının da engellendiği bir durum. Kürtçe konuşmanın kendi başına bir yaşam hakkı olduğunu düşünüyorum. Ki bu gazeteler Kürtçe de yayınlanmıyor. Buna bile tahammül edemeyen, ulusal çapta dağıtılan Kürtçe yayınlanan gazetelere tahammül edemeyecek. Dolayısıyla bir okuyucuya Kürtçe seslenmeyi hedefleyen yayın, bu topraklar üzerinde daha uzun sürede yayınlanacak diye üzülüyorum. Bu durum, sadece bir yayın organının kapatılması değil, aynı zamanda Kürtçenin okunabilir gazete haline dönüşmesi, bir dilin modern dünyanın gereksinimlerine uymaması demektir. Bu tahammülsüzlük beni endişelendiriyor.
Müge Tuzcuoğlu
ÖNCEKİ HABER

3 dakikalık eyleme 50 yıl hapis cezası

SONRAKİ HABER

MERCEK

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...