15 Nisan 2007 00:00
NOT
Paşa ne demek istedi?... Şimdi herkes bunu tartışıyor. Her biri arkeolog gibi...
Paşa ne demek istedi?... Şimdi herkes bunu tartışıyor. Her biri arkeolog gibi... Büyükanıtın açıklaması üzerinde kazı çalışması yapan arkeologlar! Laikçisi, darbecisi, AKPlisi, Genelkurmay Başkanının sözlerinden kendilerini rahatlatacak kerametler bulma uğraşında... Cumhurbaşkanlığı konusunda Tayyip Erdoğana yeşil ışık yaktı mı ya da Kimi tarif etti vb. sorulara, birbirinin tam tersi yanıtlar üretip Bakın işte Paşamız da bizim gibi düşünüyor diye kendilerine referans yapabiliyorlar. Oysa hiçbiri, bu tartışmaların kendisinin bile askeri vesayete işaret ettiğini dert edinmedi. Öyle ya bugün, asker dışında hangi devlet memurunun görüşleri bu kadar ilgi görüp referans alınabilir? Örneğin Tapu ve Kadastro Genel Müdürünün cumhurbaşkanı tarifini kim merak eder, kim önemser?! Ama Genelkurmay Başkanı olunca işler değişiyor, antenler sonuna kadar açılıp Ne dedi, ne dedi diye pür dikkat kesiliyorlar. Demirel boşuna söylemiyor: Türkiye Cumhuriyetinde askerlerin kendilerine göre bir vesayeti vardır...!
İşte, Paşa kimi tarif etti sorusuna verilecek en kestirme yanıt, bütün o çok kontrollüydü denilen söylemine rağmen askeri vesayeti tarif etti olmalıdır. Gündemdeki andıç ve darbe günlüklerine ilişkin Büyükanıtın o çok çok tatmin edici(!) açıklamalarının hemen akabinde, Nokta dergisinin basılması da (aynen Şemdinli davası savcısına yapılanlar gibi) ortadaki askeri vesayetin günlüğüne eklenen mütevazı bir not değil midir zaten?!
Bu vesayetin gölgesini, Büyükanıtın cumhurbaşkanı tarifinde de görebiliyoruz. Cumhuriyet ilkelerine sözde değil özde bağlılık tarifi, Tayyip Erdoğanın cumhurbaşkanlığı adaylığını değil de bizzat cumhurbaşkanlığını, yani icraatlarını gözeteceklerini anlatmak istemiş, gözümüz üzerinde olacak mesajı vermiştir. Bu ülkede daha önceden ilan edilmiş bulunan en hakiki sözde vatandaş kategorisine dahil edilmedikleri bilinen AKPlilerin bile bu açıklamayla rahatlamış gibi davranmalarını yadırgamamak gerekiyor artık! Yani daha mühim uzlaşmalar uğruna Cumhurbaşkanlığı konusunda beklenen kriz, en azından adaylık sürecinde ertelenmiş gözüküyor. Ve yine, asıl özde-sözde ekseninin korunduğu ve sözde vatandaşları daha ağır bir geleceğin beklediği anlaşılıyor.
Genelkurmay Başkanı açık söylüyor: Savaşa ve acılara devam! Ve artık, savaşın ve acıların sınırı da genişletilecek gibi. Bu, çözümsüzlüğün sınır ötesine de taşınma ısrarını yansıtıyor. Harp Akademilerinde yaptığı konuşmada da ipuçları vardı, şimdi daha bir açıktan söylendi. Kaşkollü-kalpaklı bir acayip numune durumundaki Yalçın Küçükün de Yaşar Paşa Doktrini diye isimlendirdiği bu yönelime göre Türkiye, Kuzey Irak ilgisini giderek PKKnın ötesinde, Irakın durumuyla gerekçelendirmeye başlıyor. PKK ile Kuzey Iraktaki Kürt yapılanması ısrarla birlikte değerlendiriliyor. Yani artık adı konuyor: Sorun sadece PKK değil Kuzey Iraktaki Kürtlerin devletleşmesidir. Büyükanıtın konuşmasında da bu var; Irak artık dağılması çok muhtemel gevşek bir konfederal yapı arz ediyor. Üçe bölüneceği kesin gibi... Bu ön kabulden hareketle, bölge stratejisini revize etme ihtiyacına binaen Irakın bütünlüğünü korumaya öncelik tanımaktan çok, bölünmekte olan Irakı veri alan bir yaklaşımın öne çıktığını (en azından TSKda; kaldı ki Abdullah Gülün Büyükanıtın konuşmasının Kuzey Irak bölümünü değerlendirirken söylediği Ayaküstü yapılmış bir konuşma değildir sözleri, bu eğilimin bir MGK iradesini yansıttığını da gösteriyor) görüyoruz. Kuzey Iraka müdahalenin PKK ile sınırlı olmayacağı anlamına geliyor bu. Bölünen Irakta, Kürtleri zapturapt altına almak!
Sınır ötesi operasyonu gündemde tutmak, bugünden yapılacağı anlamına gelmiyor elbette. Zaten Büyükanıt da gerekliliktir diyor ama siyasi otoriteden neden bu gerekliliğe ilişkin izin talep etmedikleri sorusunu ise açıkta bırakıyor. Çünkü en başta o çok şikayetlenilen ABDnin; bölge ve İran, Irak stratejilerinde kabul görmek, yer edinmek gerekiyor. Bu anlamda bugün ABD ile aradaki mesafe sürdükçe sınır ötesi harekatın, bütün o afra tafralara karşın şöyle bir Kandili görüp gelmekle sınırlı kalacağı açıktır. Ama en azından Türk Genelkurmayının yeni stratejisinin hareket noktası olan dağılan Irak ön kabülü, giderek bir gerçekliğe dönüşür ve ABDnin de yeni maliyet analizleri yapması gerekirse; İran meselesini de içermek üzere Türkiyenin rolü masaya yatırılabilir. Gelecek hesapları da buna göre yapılıyor olmalı.
Evet, sınır ötesi harekat hep gündemde tutulacaktır. Bunun için bugün yapıldığı gibi, gerekirse Barzaninin üç ay önceki bir açıklaması bile gündeme getirilip fırtınalar koparılacaktır. Yine PKKnin ateşkesi görmezden gelinip savaş dayatılacak, cenazeler ve acılar Kuzey Irak stratejisinin malzemesi yapılacaktır. Yani milliyetçilik ve savaş, Türk militarizminin yeni Irak politikasının da gereksinimleri durumundadır artık.
Türkiye halklarını acı çekmekten zevk alan mazoşistler topluluğu olarak öngördükleri kesin. Bu öngörünün isabetli olup olmadığını göstermek ise sadece Kürtleri ilgilendiren bir sorun olmasa gerek...
Vedat İlbeyoğlu