16 Nisan 2007 00:00
Bir babanın öpücüğüyle uyanmak
Mert Çorap haksız yere 30 arkadaşımızı işten atmakla Malatyada en çok konuşulan fabrika oldu. Ben de Mert Çorapta iki yıl boyunca yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Mert Çorapa iki sene önce giriş yaptım.
Mert Çorap haksız yere 30 arkadaşımızı işten atmakla Malatyada en çok konuşulan fabrika oldu. Ben de Mert Çorapta iki yıl boyunca yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Mert Çorapa iki sene önce giriş yaptım. İlk günümüz oldukça yorucu oldu. Yemekhane bölümüne alındık. Personel görevlileri yanımıza geldi. Bize fabrika ortamı hakkında bilgi verdiler. Daha sonra ustalar tarafından elimize sakat çorap verilerek makineleri sildik. Depoya giderek iplik taşıdık. Kolilerle çorapları ikinci kata çıkardık. İlk haftamız böyle geçti. Ben bazen kendi kendime soruyordum; bu fabrikaya ben makineci olarak mı alındım, yoksa meydancı mı?
İlk bir hafta işten ayrılmayı çok düşündüm ama sabrettim. Makineye geçtikten sonra işimi sevmeye başladım. Karşıma çıkan her zorluğun üstesinden geliyordum. Bana ilk etapta 7 makine verildi. İki hafta sonra ise artık 22 makineye bakıyordum. Diğer arkadaşlarım benimle alay etti, çünkü onlar 9 makineye bakıyorlardı.
Mert Çorapta iki ayım makine dairesinde operatör olarak geçti. Çalışma performansım ustalarım tarafından çok beğenilmişti. Bana, numune takip görevi teklif edildi. Ben kabul etmedim. Çünkü o görevi benim çok saygı duyduğum bir arkadaşım yapıyordu. Usta ikimizi yanına çağırdı ve iki seçenek sundu; ya kabul edeceksin ya da çıkacaksın dedi. Ben çıkışımı istedim, vermediler. Usta arkadaşımla beni yalnız bıraktı. Arkadaşım bana dedi ki; Hüseyin, beni zaten numuneden almaya alacaklar, sen geç. O zaman kabul ettim.
Ben çok azimliydim. Zamanla ben de desen çizmeyi, program yapmayı öğrendim. Çalışmalarım daha güven verici, daha kaliteli olmuştu müdürün gözünde. İşi iyi bildiğimden dolayı sevilen, değer verilen bir eleman olmak hoşuma gidiyordu. Benim bazı davranışlarıma göz yumuyorlardı. Çünkü işin kurdu olmuştum. Adeta yapamadığım iş yoktu. Tabii müdür bunca işi tek kişi yapıyor diye benden çok memnundu. Bu böyle devam etti, ta ki mesailer uzayana kadar. Sabah saat sekizde işe geliyordum ama çıkış saati bazen gece 11, 12 veya sabaha doğru 2 oluyordu. Hatta bazen ertesi sabah sekizde çıkıyor, yani aralıksız 24 saat çalıştıktan sonra iki saat uykuyla 11de geri işbaşı yapıyordum. Bunca çalışmaya rağmen bir kuruş fazla mesai vermiyorlardı. Hatta 403 YTL asgari ücretten 1015 YTL kesiliyordu.
Aylığımı tam almıyordum. Bazen ücretin yarısını vermiyorlar iki hafta sonra tamamlıyorlardı. Bu sıkıntılarımı ustaya söylüyordum, tamam konuşurum deyip başından savıyordu. Müdüre söylüyordum; maaşını farklı alacaksın diyor ama hiçbir değişiklik olmuyordu. İşimi sevdiğimden bırakmıyordum ama yapılan haksızlığa da dayanamıyordum. Ağzımdan sabır kelimesini eksik etmedim. Düzelir dedim. Bu duruma tepki duyan birçok arkadaşın çıkmasına da mani oldum.
Ama her geçen gün mesailerden dolayı daha stresli olmaya başladı. Ailemi iki haftada bir görür oldum. Gece ikide eve geliyordum. Uykum 45 saati geçmiyordu. Saat sekizde geri gidiyordum. Gene geç geldiğim bir gün üstümü çıkarmadan yatağa uzandım. Tam yatmak üzereyken yanağımda bir öpücük hissettim. Yaşlı babam beni sekiz gündür görmüyordu. O gün yatmamış beni görmek istemişti. Yüzümde ıslaklığı hissedince yataktan fırladım. Babama baktım. Babam gözlerini benden kaçırıyor ağlıyordu. İşte o dakika ben Mert Çorapa isyan ettim. İşçinin bir kıymetinin olmadığını yaşayarak öğrendim.
Artık mesailere kalmamaya başladım. Ama iş saati içinde elimden geleni yapıyordum. Ustalar beni şikayet etmiş mesaiye kalmıyorum ve performansım düştü diye. Ben de istenmediğim yerde kalmam dedim. Çıkışımı kendim aldım. Benden sonra 30 arkadaşım ücretlerinden (403 YTL) 50 YTL kesintiyi kabul etmedi diye işten atıldı. Ama bugün yanlış yaptığımı anlıyorum. Doğru olan fabrikadaki haksızlıkları düzeltmek için arkadaşlarla birlik olmaktı. Ama işten atılan arkadaşlarla yaşadıklarımız da bana çok şey öğretti.
Mert Çoraptan ayrılan bir işçi (MALATYA)