18 Nisan 2007 00:00

Alaçam köyü kültür etkinlikleri

Bundan 40-50 yıl kadar önce, New York’ta bir film gösterime girmişti. Afişinin altına kocaman kocaman yazmışlar, “Dünyanın gelmiş-geçmiş en kötü filmi” diye. Kuyruklar oluşmuş, kapısında. Anımsadığım kadarıyla, hemen hemen 2 yıl afişten inmemişti film.

Paylaş

Bundan 40-50 yıl kadar önce, New York’ta bir film gösterime girmişti. Afişinin altına kocaman kocaman yazmışlar, “Dünyanın gelmiş-geçmiş en kötü filmi” diye. Kuyruklar oluşmuş, kapısında. Anımsadığım kadarıyla, hemen hemen 2 yıl afişten inmemişti film.
“Birinci ol da, nasıl olursa olsun,” düşüncesi yıllar geçtikçe tüm dünyaya yayılmıştı. En iyilerin seçildiği yarışmaların karşısında, artık en kötülerin yarışmaları da yer alıyordu.
Daha sonraki yıllar, büyük ödüllerin verildiği görkemli yarışmaların öncesinde, “Aperatif” olarak başka yarışmalar da gündeme geldi. Örneğin, Oscar’dan önce “Mini Oscar”ın yapılışı gibi…
Edebiyat yarışmaları da, ödülleri de bir başka oluyor. İşte bir “Nobel Ödülü”… Aylar öncesinden başlıyor heyecanı. Ve ödül gününden sonra da aylar sürüyor. Kazananın da, onun kitaplarını yayınlayan yayınevlerinin de cepleri ve kasaları parayla doluyordu… Ama sinema ya da müzik alanındaki yarışmalar, ödüller, edebiyat alanındakilere tur bindiriyordu. İşte “Oscar”, işte “Eurovision” ve diğerleri…
Türkiye’de de durum pek farklı değildi. Özellikle bahar ve yaz aylarında, hem o beldenin belediyesi, hem de esnafı gelir elde etsin ve bu arada yörenin insanı biraz neşesini bulsun diye hemen her ilimizde, hatta ilçelerimizin bir bölümünde şenlikler düzenleniyor. “Altın Portakal Film Yarışması”ndan, “Karpuz Güzeli Yarışması”na dek yığınla gelir getirici şenlik ve yarışma…
Edebiyat alanında da çeşitli ödüller, yarışmalar, yalnız bahar ve yaz aylarında değil, yılın tüm aylarında kendisini gösteriyordu. Ya bir yazar, ozan adıyla anılıyor bu yarışmalar ya da medyanın önde gelen kuruluşlarının adıyla… Ne olursa olsun, kitap sevgisine şöyle ya da böyle katkıda bulunuyordu bu yarışmalar, ödüller. “Goncourt”un Fransa’sında, adam başına yılda 27 kitap düşerken, Türkiye’de 6 kişiye bir kitap düşmesinin önüne, belki de böyle geçilebilirdi…
Geçenlerde, Türkiye‘de ilk olduğunu sandığım bir olayla karşılaştım. Dostum Gürsoy Turan, “Alaçam Köyü Kültür Etkinlikleri”nden söz etti. Bu etkinlikler içinde bir de öykü yarışması varmış.
Bu yarışmanın koşullarının büyük bir bölümü, hepimizin bildiği türdendi. Ama koşullardan biri, yedincisi çok önemliydi. Şöyleydi: “7. Ödüller: Yarışma tamamen amatör düşünceyle düzenlendiği için maddi bir ödül konulmamıştır. Ancak, dereceye giren eser yazarlarına kitap hediye edilecek ve yazarın kabul etmesi halinde öykünün bir gazete veya dergide yayınlanması için çaba gösterilecektir…”
Para yok, altın yok, şu yok, bu yok… Sadece kitap var, ödül olarak. Bunun anlamı, acaba fark edilecek mi, bazı çevrelerde?.. Her şeye paranın gözünden bakanlar, belki de küçümseyecekler. Belki de, değil, kesinlikle küçümseyecekler. Ama belki de her şeyin “Para” olmadığını, bir an bile olsa düşünecekler…
Neyse… Ardahan’ın Hanak ilçesi… Taaa, Türkiye’nin bir ucu… Uzakdoğu Türkiye’nin bir ilçesi. Ve onun da, belki de ufacık bir köyü, Alaçam. Ama bir kültür etkinliği düzenleniyor, öykü yarışması açıyor… 4 Mayıs günü sonuçlanacakmış, başvurular. Yarışma sonuçlarının da açıklanması, 10 Mayıs 2007’de. Alaçamlılar, öykülerin gönderileceği e-posta adresini de vermişler. Yazıyorum, dileyenler arka çıkarlar Alaçamlılara: “umitodabasi@hotmail.com”
Sanırım, Uzakdoğu Türkiye’nin Alaçam’ından, eğer kazanırsanız, gelecek olan “Ödül Kitap”ın ayrı bir yeri olacaktır, kitaplığınızda…
Bülent Habora
ÖNCEKİ HABER

Çocuklara adanan karikatürler

SONRAKİ HABER

Festival rekorla bitti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa