18 Nisan 2007 00:00
AVRUPA GERÇEĞİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Almanyaya gelmeden önce Der Spiegel dergisine verdiği söyleşide, AB üyeliği konusunda İstemiyorsan açıkça söyle diyerek Şansölye Merkele adeta efelendi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Almanyaya gelmeden önce Der Spiegel dergisine verdiği söyleşide, AB üyeliği konusunda İstemiyorsan açıkça söyle diyerek Şansölye Merkele adeta efelendi.
Erdoğanın bu çıkışı birçok Alman gazetesinde Erdoğan, hayal kırıklığına uğradı başlığıyla yer aldı. Aynı söyleşide Erdoğan, ABnin Türkiyeye takındığı tavır nedeniyle halk arasında desteğin azaldığını rakamlarla vererek, Eğer bu oranın daha fazla azalmasını istemiyorsanız, gereken adımları atın demeye getirdi ve tam üyelik için bir yol haritası belirlenmesi ve tarih vermesini isteyerek, tam üyelik için gönlünde 2014-15 yıllarının geçtiğini eklemeyi ihmal etmedi.
Muhtemelen başbakan sıfatıyla son kez Merkel ile görüşen Erdoğan, bu kez Ne düşünüyorsam onu söyleyeyim edasıyla, bir bakıma Merkel ve onun gibi düşünen Avrupalı politikacılara sert bir mesaj verip, buradan elde edeceği desteği iç politikada kullanmayı tercih etti. Ve tahmin edilebileceği gibi, ABnin uzun ince yolunda beklemekten usanmış kesimlerin çoğu bu açıklamayı alkışladı. Türkçe gazetelerin Avrupa baskılarının çoğunda Erdoğanın bu sert sözleri manşetten verildi.
Ne var ki; Erdoğanın bu efelenmesi Merkelin tutumunda küçük de olsa bir değişikliğe yol açmadı. Ortak basın toplantısında bir gazetecinin Erdoğanın efelenmesine yanıtının ne olacağı yönündeki sorusuna, Görüşmede tüm sürecin uzun ve ucu açık olduğu birçok kez dile getirildi. Temaslarımız bu uzun süreç içinde devam ediyor, üyeliğe ilişkin farklı görüşler olduğu biliniyor.
Yani Merkel cephesinde Türkiyenin AB üyeliği konusunda değişen bir şey yok. Kaldı ki, Avrupada politik dengelerinin çoğu Türkiyenin aleyhine dönüyor. Dönem Başkanı olarak Merkelin tam üyelik yerine İmtiyazlı Ortaklık fikrini savunduğu biliniyor. Diğer önemli bir gelişme Fransada yaşanabilir. Aşırı sağcı görüşlere sahip Nicolas Sarkozynin cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda, hem genel olarak ABnin birleşme süreci hem de Türkiyenin ABye tam üyeliği biraz daha sekteye uğrayacak. En azından belirlenen takvimlerin çoğunun tutmayacağı söylenebilir.
Erdoğanın ABye karşı üslubunu sertleştirmesi Avrupada yankı yaratmadı değil. Özellikle APde grubu bulunan Hıristiyan demokrat, sosyal demokrat ve liberal grupların yöneticileri yol haritası belirlenmesi ve tarihin verilmesine karşı çıkarak, Türkiyenin öncelikli olarak ödevlerini yerine getirmesini istedi.
Almanyanın etkili gazetelerinden Süddeutsche Zeitung da, Erdoğanın bu son efelenmesini Tehlikeli provokasyon diye tanımladıktan sonra şu tespitte bulundu: Erdoğan bugüne kadar yazgısını hep AB ile ilişkilere bağlamıştı. Sürekli mümkün olanların gerçekleştirilmesini denedi. Ama şimdi kafayı duvara geçirmek istiyor. Tam üyelik için tarih talebi belki ülkesindeki seçimlerde kendisine yardımcı olabilir. (17.04)
Gazete, ABnin Polonya, Romanya ve Bulgaristan ile yaşadığı tecrübelerden ötürü bundan sonra hiçbir ülkeye koşullar yerine getirilmeden tam üyelik tarihinin verilmeyeceğini belirterek, Erdoğanın bu son çıkışının hem Brükselde hem de Ankarada üyelik karşıtlarının elini güçlendirdiğine dikkat çekti.
Yani, efelenmenin daha çok pazarlık gücünü artırmaya, iç politikaya yönelik olduğunu Avrupa biliyor.
Bu arada, her fırsatta iyi bir pazarlamacı olduğunu söyleyen Erdoğan, Almanyadan bazı tavizler koparabilmek için, bu ülkede yaşayan Türkiye kökenlilerin bazı haklarının yok edilmesine de yardımcı oluyor. 17 Aralık zirvesi öncesinde, 50 binden fazla çifte vatandaş konumundaki Türkiye kökenliye ait bilgileri Almanyaya teslim ederek, binlerce insanın Alman vatandaşlığından çıkarılarak mağdur olmasına neden olmuştu. Aynı Erdoğan şimdi de, Merkelin Göç Yasasını sertleştirmesine yardımcı olmak istiyor. Bir süre önce Federal Hükümet tarafından alınan bir kararda, evlilik yoluyla Almanyaya gelecek gelin ve damatların kendi ülkelerinde yeterli derecede Almanca bilmeleri şartı getirildi. Erdoğan, geçen yıl Merkele gelin/damatlara Türkiyede Almanca kursları vermeye hazır olduklarını taahhüt etmişti. Ancak tepkiler üzerine Almanyaya gelen kabinenin değişik üyeleri bunu inkar etmişti. İki ülke arasında tartışma yaratan memlekette Almanca konusunda son noktayı yine Erdoğan koyarak, Elimizden geleni yapacağız dedi. Bu demektir ki, evlilik yoluyla Almanyaya gelmek isteyenler önce Türkiyede yeterli derecede Almanca öğrenecek, yapılacak sınavları başarıyla geçecek, ondan sonra vize alıp gelebilecekler. Eşlerin aylarca, belki de yıllarca ayrı kalması anlamına gelecek olan bu uygulamanın Alman Anayasasına aykırı olduğu defalarca belirtilmesine rağmen, Erdoğanın bir hak gaspına yardımcı olması akıllara hangi pazarlıkların yapıldığını getiriyor.
Basına yansıyan haberlerde tarafların en çok açılacak müzakere başlığı sayısı konusunda pazarlık yaptığı anlaşılıyor. Merkel, önümüzdeki AB Zirvesine kadar iki başlığın açılabileceğini, Erdoğan ise dört başlığın açılması gerektiğini durmadan tekrarladı. Açılacak müzakere başlığı sayısı üzerinde yapılan bu pazarlığın nasıl sonuçlanacağını önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz.
Yücel Özdemir