19 Nisan 2007 00:00
Moğol istilasından Ilısuya
İşte Hasankeyfin öyküsünün özeti. Dünya Anıtlar ve Sitler Gününde, yüzlerce yıllık tarihi yok edecek inşaatın başlamasına birkaç hafta kala...
Dünya Anıtlar ve Sitler Günüydü 18 Nisan. Ancak Allionoiden Zeugmaya ve Hasankeyfe kadar kültürel mirasını yok eden projelere imza atan Türkiye için kara bir gün oldu. Ortaçağın görkemli başkentlerinden Hasankeyfi sular altında bırakacak Ilısu Barajı inşaatına, birkaç hafta içinde başlanacak çünkü. Halbuki zamanında Moğol istilası bile bu kenti tamamen yok etmeyi başaramamıştı.
Hasankeyfliler, 40 yıllık söylentinin gerçek olabileceğine hâlâ inanmıyorlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM) iki, Türkiyede açılan üç dava ise hâlâ devam ediyor.
Hasankeyfliler çok kızgın
Yıllardır antik şehrin korunması için mücadele veren Hasankeyfliler, inşaat haberlerine çok kızgın. Kaleye çıkarken rastladığımız yaşlılar, baraj lafını duyar duymaz tepki gösteriyor. Hacı Osman, Yalancılar. 40 yıldır söylüyorlar. Yalan söylüyor Başbakan diye bağırmaya başlıyor. Genç esnaf da tedirgin. Çünkü Hasankeyf ilçesinin Diclenin öte yanına, Raman Dağının ardına taşınması planlanıyor. Böylece halkın tek geçim kaynağı ortadan kalkacak. GAP ile birlikte alınan baraj kararı nedeniyle hiçbir yatırım yapılmayan ilçe, yoğun göç vermeye devam ediyor. 1960larda 30 bin kişi iken nüfus bugün 3 bin 500lere kadar düşmüş. Baraj Koordinatörü Yunus Bayraktar, inşaatın birkaç hafta içinde başlayacağını açıklarken antik şehirdeki 4 bin 200 mağaranın da en az 1000 dolara kiralanacak butik otellere dönüştürüleceğini söyledi. Hasankeyfin, binyıllar boyunca her uygarlıktan insanın yaşadığı o mağaraları, 1000 doları verebilen uygarlar görebilecek artık demek ki.
Su altında kalacak ilçenin gençleri ise kendi geleceklerini -o da eğer şanslılarsa-, asgari ücrete İstanbul tekstil atölyelerinde düşünebiliyorlar sadece.
İstanbul yolu göründü
Hasankeyfte esnaflık yapan Hamdullah Gürbüz iki çocuk babası. Barajın yapılabileceğine inanmamakta direnenlerden o da. 10 bin yıllık bu tarihi, baraj uğruna sular altında bırakmaya nasıl göz yumarlar? Taşındıktan sonra biz burada ne yapacağız? Eğer burası kalkarsa kesin İstanbul yolları görünüyor. Başbakan Diyarbakıra geldiği zaman, Söz veriyorum Hasankeyfi kurtaracağım dedi. Ama nerede o söz diyor Gürbüz.
19 yaşındaki Akif Orhan da tepkili: Herkes buradan ekmek yiyor. Burası boşaltılırsa geriye yapacak hiçbir iş kalmıyor. Ama kimse bizim sesimizi duymuyor. Düşün yani, Mezopotamyada ne zamandan beri var olan bir şehir burası. Türkiyeden önce burası vardı. Bu, tek kelimeyle geçmişe hakarettir. Eserlerin taşınması çok saçma geliyor bana. Tarihi, yerinden kaldırdığın zaman tarih mi kalır? Taşı istediği yere götürebilirsin ama önemli olan yeridir; sen onu başka yere götürdün mü hiçbir anlamı yok. Bir başka esnaf Mehmet Emin Aydın ise Geçim kaynağımız kalmıyor. İnsanlar Batı kentlerine kaçacak diyor. Hasankeyfi Yaşatma Girişimi Sözcüsü Ercan Ayboğa ise geçtiğimiz günlerde yeniden eylemlere başlayacaklarını duyurmuştu.
Ortaçağ başkenti
Kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmeyen Hasankeyfin ilkçağda cefa adını taşıdığı ve bir Süryani piskoposluğunun merkezi olduğu tahmin ediliyor. Bizanslılar, Sasaniler, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler ve Osmanlılara kent olan Hasankeyf, 1978 yılından beri de Birinci Derece Arkeolojik SİT alanı. 130 sene Artuklulara başkenlik yapan Hısn Keyfa, Eyyübiler zamanında Moğol istilası ile yerle bir olmuş, ancak yeniden imar edilmişti. Dicle Nehri üzerindeki kemer ise ortaçağda taş köprülerinin en büyük ve görkemlisi olarak biliniyor. Hasankeyfin yanında da 289 SİT alanı bulunuyor. (Hasankeyf/EVRENSEL)
Bir kilo domates değil taşıyacağımız
Haziran 2006da Kültürel Miras Eylem Planı ile Hasankeyfteki tarihi eserlerin taşınması kararı alındı. Uzmanlar ise karşı çıkıyor. 1986-2003 yılları arasında Hasankeyf Kazı Başkanı olan ve korunması için AİHMe başvuran Prof. Dr. Oluç Arık, Burası bir kent teknolojisidir. Bu ortaçağ teknolojisini, üzerinde yükseldiği doğal oluşumu, hangi teknikle taşıyabiliriz; bunlar karanlık. Buradan bakınca, taşıma dendiğinde tılsımlı bir demogojiden başka şey söylenmiş olmuyor. Kent dokusunu bir kilo domates gibi taşımaktan söz ediliyor gibi geliyor insana. Efes, Milet, Bergama gibi antik kentler neredeyse bir yüzyıldır kazılarak açığa çıkarıldı. Böyle bir kenti kazmak için bize verilen zaman ise yalnızca birkaç yıl. Olanakların kıtlığından, esirgenmesinden söz etmekse gereğinden de çok yorucu olur. Baraj yapımı nedeniyle bize sıklıkla şu söyleniyor: `Bir yerde bitirin. Bir noktaya gelince durun. Nerede duralım? Osmanlı yapısının altından Selçuklu çıkıyor, onu ırgalıyorsun altından Asur çıkıyor. Söylesinler, hangisinden vazgeçelim! Barajın alternatifi var. Ama Hasankeyfin alternatifi yok açıklamalarında bulunmuştu.
Elif Görgü