20 Nisan 2007 00:00

SANSÜRE HAYIR!


Sezgin Tanrıkulu*

Gazete kapatmalarla verilen ceza, aslında kamuoyuna verilen bir cezadır. Çünkü bu yargısal kararlarla toplumun haber alma hakkı, kişilerin bilgilenme hakkı engellenmektedir. Bu nedenle gazetenin yazılan yazı ve haberlerden ötürü kapatılıyor olması ve buna yönelik düzenlemeler, hukuk devleti ilkelerine uygun görülemez. 1990’ların başından itibaren muhalif basın sürekli baskı altında tutulmuş, baskı altında tutulmak istenmiştir. Yazar ve dağıtıcıları öldürülmüş, gözaltına alınmış, tutuklanmıştır. Faili meçhul cinayetlere kurban gitmişlerdir. Daha da yetmemiştir; gazetenin binası bombalanmıştır kapatmalardan önce. Dolayısıyla bu sürecin yeniden bu şekilde hızlı bir biçimde yeniden başlatılmasını, Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarla izah etmek mümkün değildir. Bir eski konseptin yeniden yürürlüğe sokulduğunu, yürürlüğe sokulmak istendiğini, yargı vasıtasıyla bunun yapılmak istendiğini uzun zamandır söylüyoruz. Gerçekten de yargı, artık durumdan vazife çıkarmaktadır. Durumdan vazife çıkarıp kendiliğinden hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan bir biçimde tutum alıyor. Bu sorunları çözmüyor. Sorunların barışla ve uzlaşma yoluyla çözümü için başlatılan çalışmalara gölge düşürüyor, engelliyor. Son olarak Genelkurmay Başkanı’nın Gündem gazetesiyle ilgili yaptığı açıklama da bunu tamamlayan bir açıklama olmuştur. Genelkurmay Başkanı, basın organı ve basın çalışanları; muhabir ve yazarlar için çok açık bir biçimde ‘birlikte çalıştığımız ve işbirliği yaptığımız’ ifadesini kullandıktan sonra, Gündem gazetesini kastederek örgütün yayını olduğunu ifade etmiştir. Genelkurmay Başkanı, Türkiye’de önemli bir iktidar odağıdır. Genelkurmay Başkanı’nın, devam eden yargısal süreçlerle ilgili olarak bu şekilde açık bir söz söylemesi, Türkiye’ye özgü demokrasiyle açıklanabilir. Bu, bizim tanımladığımız bir demokrasi değildir. Biz şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da basın özgürlüğü ve haber alma özgürlüğüyle doğrudan bağlantılı olan bu olaylara karşı tutum almaya ve dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz. Mahkeme kararı olmadan Türkiye’de mevzuat Avrupa normlarına getirilmeye çalışılıyor, belki mevzuatta bir kısım değişiklikler yapıldı. Avrupa ve diğer ülkelerdeki mevzuatlarla aynı konuma getirildi. Türkiye’de değişmeyen bir olgu var: Devlet zihniyeti. Türkiye’de yargıç ve savcılar kendilerini hukukun ve özgürlüklerin bekçisi olarak görmüyorlar. Türkiye’de yargı, bir bütün olarak kendisini devlet ideolojisinden bağımsız hale getirememiştir. Getiremediği için de hangi mevzuat olursa olsun, özgürlükleri kısıtlayan tutum alabiliyorlar.
(*) Diyarbakır Baro Başkanı
Türkiye’deki muhalif basın ağır baskılar altında
Nico Sandfuchs*

Türkiye’deki muhalif basına yönelik olarak son dönemlerde artan bir baskı dalgası gelişiyor. Çok sayıda solcu muhalifin MLKP örgütü üyesi olduğu suçlamasıyla tutuklanmasının ardından, Demokratik Toplum Partisi’ni hedef alan bir kitlesel gözaltı furyası gelişti. Bu baskılardan sol basın ve Kürt basını da payını aldı.
Gelişmelerin son kurbanı, 2004 yılında bir askeri darbe girişimi yapıldığı planlarını ortaya çıkaran Nokta dergisi oldu. Savcılık, bu planlarda adı geçen generallerle ilgili bir kovuşturma başlatmazken Nokta dergisinin İstanbul’daki bürosu, İstanbul Terörle Mücadele ekipleri tarafından geçtiğimiz hafta sonu basıldı. Gözlemciler, yapılan bu baskında Ordu’nun etkili olduğunu tahmin ediyor. Burada da dergide daha önce Silahlı Kuvvetle’re ilişkin olarak yer alan eleştirel haberler gösteriliyor.
İçinde bulunduğumuz günlerde Kürt gazeteleri de ağır baskı altındalar. Mart ayında Özgür Gündem ve Azadiya Welat gazeteleri, savcılık tarafından PKK yanlısı haberler yaptığı iddiasıyla başlatılan kovuşturmalar sonucu kapatılma cezaları aldı. Böylelikle sadece son 6 ayda 5 Kürt gazetesi kapatılmış oldu. Bu kapatmalar için yasal gerekçe olarak yeni Terörle Mücadele Yasası gösteriliyor. Burada yer alan maddeler, basın özgürlüğünü hiçe sayacak şekilde esnek bir biçimde yorumlanıyor. “Toplumun bekası, ulusal güvenlik, ülkenin birliği” gibi soyut belirlemeler, basın özgürlüğünün sınırlandırılması veya yok edilmesi için kullanılıyor. “Silahlı Kuvvetler’in itibarının zedelenmesi”ne yönelik bir paragraf da cezalandırmalarda çok sık kullanılıyor. Burada ordu üzerine eleştirel haberler kastediliyor. Şu anda Kürt gazetecilerden Muharrem Şahin, PKK’lilerin askerler tarafından tutuklandıktan sonra öldürüldüklerine dair bir haberden dolayı yargılanıyor.
Kürt gazetelerine karşı böyle baskılar gelişir ve bu durum, Türk basınının büyük bölümü tarafından görmezden gelinirken Nokta olayından sonra ülkede sesler biraz daha fazla yükselmeye başladı. TGC avukatı Fikret İlkiz, bu durumu “Türkiye’de basın özgürlüğü öldü” şeklinde yorumladı. Türk basınındaki üç sendikanın temsilcileri de dayanışma çağrısında bulundular. Tüm bu sessizlik içerisinde Türk hükümeti, düşünce özgürlüğüne yeni bir darbe vurma hazırlığı içinde. İnternetteki haberciliğe yönelik olarak hazırlanan yasayla tüm eleştirel yayınların engellenmesi hedefleniyor.
(*) Almanya’da yayın yapan Junge Welt’ten çeviren Bülent Özçelik
Sansüre karşı sessiz kalmayalım
Mehmet Bozgeyik*

Son dönemde ülkemizde demokratik kitle örgütleri ve basına yönelik baskı ve tehditler olağandışı yönetimleri aratmayacak şekilde artmış durumdadır. Yurttaşların haber alma, basının özgür bir ortamda yayın yapma hakkı ortadan kaldırılmaktadır.
Son iki aydır, özellikle Gündem ve Welat gazeteleri vb. yayın organları üzerinde her gün kapatma kararları verilerek çalıştırılamaz hale getirilmiştir. Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler üzerinden yaşadığı kriz bahane edilerek geliştirilen bu antidemokratik uygulamalar sonucu, toplumun değişik kesimleri üzerinde de her geçen gün artan baskı ve yıldırma politikaları, 21. yüzyılda Türkiye’nin içerisine çekilmek istendiği krizin belirtilerini açığa çıkarmıştır.
Bugün toplumum tüm kesimlerinin, aydınlarının, sivil toplum örgütü temsilcilerinin, bu sürece karşı demokrasiden yana tutum almalarını zorunlu hale getirmiştir. Bugün bu uygulamalara sessiz kalanların yarın aynı şeylerin kendilerine de yöneleceğini bilmeleri gerekmektedir.
Nitekim, NOKTA dergisine yapılan operasyon bunun işaretlerini açığa çıkarmıştır. Hepimiz farklı düşünüp yazabiliriz. Ancak hepimizin yazma ve düşüncelerimizi özgürce ifade edebilmesini de savunmak zorunda olmamız gerektiği bilinmelidir.
Bu nedenle özgür basın üzerinde artan baskı ve kapatma kararlarını antidemokratik buluyor, bu uygulamaların bir an önce son bulmasını istiyoruz.
(*) Eğitim Sen Gaziantep Şube Başkanı

Evrensel'i Takip Et