21 Nisan 2007 00:00

Ruhi Su direndi ve hiçbir zaman yılmadı

Osmanlı Bankası Müzesi’nde, Hilmi Etikan’ın yönettiği Ruhi Su belgeselinin gösterimi ve bir söyleşi gerçekleştirildi.

Paylaş

Osmanlı Bankası Müzesi’nde, Hilmi Etikan’ın yönettiği Ruhi Su belgeselinin gösterimi ve bir söyleşi gerçekleştirildi. Kültür Bakanlığı, Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı ve Belgesel Sinemacılar Birliği’nin katkılarıyla hazırlanan belgesel, Su’nun ailesi ve yakın arkadaşlarının anlatımlarıyla da zenginleştirilmişti. Su’nun tarifi zor güçlü sesine paralel, oldukça etkili bir çalışmaydı.
Belgeselde anlatılan yaşam öyküsü oldukça etkileyiciydi: Çeşitli fotoğraf ve video görüntüleri eşliğinde; Mehmet Ruhi Su’nun 1912 yılında Van’da doğduğu, çocuk yaşlarında önce babasını, bir süre sonra da annesini yitirdiği ve yaşamının bir kısmını Öksüzler Yurdu’nda geçirdiği anlatıldı. Su, sonrasında İstanbul’da askeri okula devam eder fakat yüreğindeki müzik ateşi onu Adana Öğretmen Okulu’na, oradan da Ankara Müzik Öğretmen Okulu’na götürür. 1935 yılında bir süre Cumhurbaşkanlığı Orkestrası, Devlet Operası’nda çalışan Su, radyoda da türkü programı yapar.
1952’de, yasadışı Türkiye Komünist Partisi’ne (TKP) üye olduğu gerekçesiyle tutuklanır, işkenceye maruz kalır. 1957’de serbest kaldığında artık o, 1954 yılında hapisteyken söylediği Mahsusmahal türküsüyle ünlenmiş bir sanatçıdır. Bu, devletin baskılarının daha da artmasını ve ekonomik-sosyal yaşamının basınç altında tutulmasını getirir. Uzun işsizlik karşısında, nakliye işlerinde çalışmak zorunda kalır. 1960’da, dostlarının da çabasıyla, Taksim Belediye Gazinosu’nda, halkın karşısına sazıyla, sözüyle yeniden çıkar.. O gür ve kararlı ses bir kez daha gök semada ve dinleyicilerin yüreğinde gümbürder.. Susmak bilmeyen uzun alkışlar ancak Su’nun sazını çalmasıyla diner ve izleyicilerin gözyaşları müthiş bir sessizlikle bütünleşir.
Su, yeniden istediği yerdedir. Yeniden radyo programı yapmaya başlar. Fakat yine kısa bir süre sonra, “Serdari halimiz böyle n’olacak / Kısa çöp uzundan hakkın alacak” türküsü nedeniyle işine son verilir. Yılmaz ve ödün vermez. 1975’de “Dostlar Korosu”nu kurar. 12 Eylül askeri cuntası, pratik uygulamalarıyla Su’nun sanatçı hayatını yok ettiği gibi, yurtdışında tedavi olasılığı bulunan hastalığına rağmen, pasaport vermeyerek onu ölüme sürükler... Nice uğraş ve uzatmalar sonunda koparılsa da, pasaport bir işe yaramaz ve Ruhi Su, yurtdışı’na çıkamadan 19 Eylül 1985’de yaşamını yitirir.
Cenazesine katılan on binler, aynı zamanda toplumda cunta ve uzantılarına karşı biriken tepkiyi de dile getirir. 12 Eylül sonrası bu ilk büyük gösteriyi hazmedemeyen iktidar, yürüyüşçülerden 163 kişiyi gözaltına alır ve 15 gün işkenceli sorgulardan geçirir.
Ruhi Su ve Onurlu Yaşam
Belgesel sonrası gerçekleştirilen “Ruhi Su ve Onurlu Yaşam” başlıklı söyleşide Bertan Onaran da, o günlerden bugüne toplumsal arka planı politik ve felsefi yönleriyle işledi.
Ancak Ruhi Su’nun sosyalist kimliğini ve mücadelesini “14 Nisan Mitingi”yle paralelleştiren bir anlatımda bulunması; anti-Amerikancılık eksenindeki eleştirilerini, ordu paralelinde işlemesi Ruhi Su’nun da hatırasına uygun olmayan yaklaşımlardı.
Etkinlik sonrası, bunları belirterek Onaran’a birkaç soru yönelttik. Sosyalistlerin emperyalizme bağımlı ülke egemen sınıf ve iktidar organlarından, ordularından yana olamayacağını hatırlattığımızda şu yanıtı verdi: “Bütün dünyada sermaye geldiği zaman ne yapıyor; üstüne üç kulvarı; siyaseti , orduyu ve infazı kendine bağlıyor, kullanıyor. Bütün dünyada bu böyle, bizde de böyle. Emperyalizme bağımlı bir sistemden yana olamayız. Elbette olamayız.”
Ruhi Su gibi düşünenlere baskıların sürdüğünü ifade ettiğimizde ise Bertan Onaran şöyle konuştu: “Şimdi biz ve bütün dünya bugün şu sorunla karşı karşıya: Ya toplumculuk ya barbarlık. Yani her yerde egemen olan barbarlık. Barbarlığın ayrıntıları üzerinde durma. Herkese karşı barbar.”
Memik Horuz
ÖNCEKİ HABER

ZEUS SUNAĞI

SONRAKİ HABER

İzmir Kitap Fuarı şenlikli geçecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa