21 Nisan 2007 00:00

SANSÜRE HAYIR!

İki ay içinde yayını iki defa durdurulan Gündem Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Genç: Gazete kapatılıyor, yeni bir gazete çıkıyor, o da kapatılıyor. Demokrasi bu kadar ucuz olmamalı

Paylaş

Baskılar ve yasaklar nedeniyle ilk Kürtçe gazete “Kurdistan” 22 Nisan 1898 tarihinde Mikdat Mithat Bedirhan tarafından Mısır’ın başkenti Kahire’de yayımlandı. Bugün, Kürt gazeteciliğinin 109. yılında yine aynı baskılar devam ediyor. Bir buçuk ayda, önce Gündem, ardından Yaşamda Gündem ve Güncel gazeteleri; Türkiye’nin ilk Kürtçe günlük gazetesi olan Azadiya Welat’ın yayınları durduruldu. Dağıtım şirketleri bu gazeteleri dağıtmayacaklarını bildirdi.
Bütün bunlar yaygın medyada “haber” olarak bile yer bulmadı. Hemen ardından Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, Gündem ve çalışanlarını, herkesin canlı yayında izlediği bir toplantıda “terörist” ilan ederek hedef gösterdi.
Tüm bu süreci görüştüğümüz Gündem Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yüksel Genç, yaşananların Kürt sorununa çözümsüzlükte ısrar politikasının bir yansıması olduğuna dikkat çekti. Çoğu gazetecinin süreci görmezden gelmesi ile ilgili ise, Voltaire’in “Düşüncelerinize katılmam ama düşünceleriniz için ölmeye hazırım” sözünü hatırlatarak, “Basın özgürlüğünün de bu şekilde ele alınması gerekiyor. Siz herhangi bir yayın organının hitap ettiği, haber konusu yaptığı şeyi benimsemeyebilirsiniz; dünya görüşünüze ters gelebilir, farklı yorumlayabilirsiniz ama özgürlüğü savunmak gibi bir derdiniz vardır” diye konuştu.

Bir buçuk aylık süreçte yaşadıklarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Basın özgürlüğü ihlal ediliyor, haklar ihlal ediliyor demek yaşanan durumu izah etmekte yetersiz kalıyor. Bu süreç Türkiye’de demokrasiye yaklaşımda ciddi sorgulanması gereken bir süreci ifade ediyor. Bizim Gündem gazetesi üzerinden verdiğimiz kavga, bir ay içinde beş kere yayınının durdurulması ile birlikte basın özgürlüğü kavgası olmaktan çıktı; Türkiye’de demokratik zihniyetin yerleşmesi ile ilgili bir kavga halini almaya başladı. Türkiye’de bir yayın aynı gün içinde, hem de iki defa durdurulabiliyor. Bir mahkeme, bilirkişilere bile gerek duyulmaksızın hızla örgüt propagandasıyla yargılıyor, yayınımız savcılık talebiyle aylara varan biçimde durdurulabiliyor. Böyle bir durumda o yayın hakkında başkaları da çok daha rahat, ağzına geldiği gibi, sınırlarını da aşacak biçimde ifadeler kullanabiliyor.
Büyükanıt’ın 12 Nisan konuşması tahlil edilmeye muhtaç görünüyor. Meslektaşlarımız önünde gazetemiz hedef gösterildi. Türkiye’de ordunun söylediği söz emirdir ne yazık ki. Çok açık bir şekilde hedef haline getirildik ve tehdit süreci içine girdik. O söylemle birlikte bizim hakkımızda işleyen hukuki sürece müdahale edildi. Çalışanlarımız hedef gösterildi. Geçmişte sadece 92-95 yılları arasında 26 arkadaşımızı faili meçhul cinayetlerde kaybettik. Failler bilindiği halde yargılanmadı. Dolayısıyla 1990’ların benzer sürecini yaşatmaları çok mümkün. Bunun yanında da yayınlarımız hedef gösterildiği için sürekli kapatılıyor, kapatıldığı için de çalışanlarımız maddi olarak da ciddi mağduriyetler yaşıyor.

Sürece baktığımızda Roj TV’nin de engellenmesiyle birlikte Kürt yayıncılığı tamamen ortadan kaldırılıyor. Kürtlerin haber alma hakkının yanında, Türkiye’nin Kürtlerin yaşadıkları hakkında haber almasını da engelleyen bir durum var...

Elbette. Türkiye demokratikleşmek zorunda olan bir ülke; demokratikleşmesindeki en kilit nokta Kürt sorununun halidir. Son yaşadığımız durumun kendisi, Kürtlerin haber alma, bilgi edinme özgürlüklerine müdahale biçimi olarak açığa çıkıyor ve Kürtler ve Türkiye demokrasisi arasındaki ilişki tekrar göz önüne seriliyor. Türkiye devleti, geleneği yüzyıllara dayanan büyük bir devlet. Ancak bu devlet Avrupa’dan engelleyemediği bir yayını burada korsan yöntemlerle engelliyor. Bölgenin yüzde 80-90’ının izlediği ve Avrupa’nın yasalarına uygun yayın yapan Roj Tv’nin yaşadığı durum bu. Ve yayın sadece Güneydoğu’da engelleniyor, izlenemiyor. Yine Gündem gazetesi ve benzer gelenekten gelen yayınlar daha ilk günlerinde müdahale görüyorlar. Bir ayda dört ayrı yayın, kapatma aldı. Bu bir rekordur. Türkiye uzun süredir Güney Kürdistan üzerinden ciddi bir teyakkuz politikası izliyor, kendi bölgemizde çok ciddi operasyonlar oluyor, DTP üzerinden operasyonlar oluyor. Tam bir iç temizleme harekatı başlamış durumda. Böylesi bir durumda haber alma kaynakları olan yayınların kesilmesi ile toplumun haberdar edilmesinin engellenmesi süreci de başlatılıyor. Bu birkaç ayda yaşadığımız şeyler de Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrar politikası ile ilgidir.

Kapatma sürecine gazetelerin, gazeteci örgütlerinin ve gazetecilerin bu duruma tepkisizliğini nasıl karşılıyorsunuz?

Bir basın organına yapılan müdahaleye tabii ki ilk tepkinin aynı meslekten, aynı sıkıntıdan gelmiş, bu işi yapmanın bedelinin ne olduğunu bilen kuruluşlardan, bireylerden bekleriz. Gönlümüz yaşadığımız zorlanmadan çıkabilmemiz için ilk desteğin meslektaşlarımızdan gelmesini isterdi... Elbette sol ve sosyalist basın yanımızda oldu, bu çok önemli ama medya ordusunun kendisi yayınların kapatıldığını ve baskı politikalarına maruz kaldığını görmediler bile. Biz meslektaşlarımıza yaşadığımız durumu ifade etmek için epey görüşme de yaptık. Meslek örgütlerimize; sendikalarımıza, konseyimize, cemiyete de gittik ama yeterli sahiplenmeyi aldığımız söylenemez.

Çok haklı olarak Nokta’ya sahip çıkan gazeteciler, aynı duyarlılığı Gündem’e göstermediklerini görüyoruz...

Fransız aydınlanması döneminde Voltaire’nin ettiği çok bilinen bir söz vardır, “Düşüncelerinize katılmam ama düşünceleriniz için ölmeye hazırım.” Düşünce özgürlüğünü sahiplenme ve ilkesel olarak savunmada birkaç yüzyıl önce yapılmış oldukça cesur bir tanımdır bu. Basın özgürlüğünün de bu şekilde ele alınması gerekiyor. Siz herhangi bir yayın organının hitap ettiği, haber konusu yaptığı şeyi benimsemeyebilirsiniz; dünya görüşünüze ters gelebilir, farklı yorumlayabilirsiniz ama özgürlüğü savunmak gibi bir derdiniz vardır. Elbette Nokta’ya yapılan baskın kınanmalı ve Nokta’yı hepimiz sahiplenmeliyiz. Fakat diğer yayınları da aynı ilkesellikle sahiplenmek gazetecilerin boynunun borcu. Neden sahiplenilmiyor? Türkiye’de genel olarak Kürt sorunu ile ilgili “üvey evlat” muamelesi yapılıyor. Bu aslında çok bölücü bir mantık. Siz ısrarla birilerine üvey evlat muamelesi yaparsanız bir yerden sonra o da kendisini ait bulmamaya başlar bu çok tehlikeli bir duygu hali. Umarım bu kurumlar ve meslektaşlarımız bizi üvey evlat muamelesi içinde almıyorlardır.

Engellerin devam edeceği Büyükanıt’ın konuşmalarının ardından iyice ortaya çıktı. Bu süreç karşısında neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Aslında bir buçuk aydır bir “kedi-fare oyununda” gibi hissettik kendimizi. Gazete kapatılıyor, yeni bir gazete çıkıyor, o da kapatılıyor... Bizim meselemiz yeni bir gazete çıkarmak değil. Yıllardır bir “aç-kapa” süreci yaşıyor Türkiye’de özgür basın geleneği. Biz de koşullarımız elverdiğince bu hakkımızı kullanırız. Ama Türkiye demokrasisi bu kadar ucuz bir kedi-fare kovalamacasına girmemeli. Türkiye kendi gerçeklikleri ile ilgili bütün perspektiflerden sunulmuş yayınlara açık olabilmeli ki demokratik ilerleyişi yakalayabilsin. Biz Gündem olarak Türkiye demokrasisinin yerleşmesinde önemli bir mücadele geleneği sürdürdüğümüzü düşünüyoruz. Adımız ne olursa olsun bu sürecek. Ancak basına ve düşünceye yönelimin bu kadar ucuz olmadığı gösterilebilmeli. Bu noktada dayanışma ağları kurmaya çalışıyoruz. Uluslararası gazetecilerle görüşüyoruz, Türkiye’deki meslektaşlarımızla sürekli temas halinde olmaya çalışıyoruz, ama tek başına yapabileceklerimizin sınırlı olduğunu herkes tahmin edebilmeli. (İstanbul/EVRENSEL)
Gerekçe sunulmadan gazetemiz dağıtılmıyor
Bu sorunların yanında bir de dağıtım şirketinin gazeteleri dağıtmayı reddetmesi sorunu yaşıyorsunuz...


Dağıtımla ilgili sürecin özel incelenmesi gerekiyor. Düşünün, yeni bir gazete çıkıyor ki Güncel gazetesinin yaşadığı pratik budur, her gazete gibi haber alma hakkı olana ulaştırılması hakkı var. Yasalar zorunlu kılmasına rağmen gazetenin dağıtımı üstlenilmiyor. Israrla gerekçe sunulmuyor. Tabii ki gayri resmi ağızlardan, “ilgili yerlerin” bu gazetenin dağıtılmamasını istediği ifade ediliyor. Merkezi Dağıtım, TMSF el koymadan önce Güncel gazetesinin başvurusunu kabul etmedi. YAYSAT çok yüksek bir birim fiyat sundu, ardından da “yeni yayın dağıtmayacağız” dediler. Bu arada Gündem’in bir aylık kapatılma süreci bitti. Cuma gününe denk geldi ve biz öncesinden sözleşmemiz olan Merkez Dağıtıma bunu ilettik. Sözleşmesi olduğu halde, “TMSF olarak bazı şeylere hakim değiliz pazartesi toplanacağız, size o zaman geri döneceğiz” denildi. Öyle ki pazartesi yayın yeniden durduruldu. Sözleşmemiz olduğu halde Gündem üç gün boyunca dağıtılmamıştı, bu mağduriyetin hukuki karşılığını da arayacaktır. Böyle danışıklı bir dövüş. Aslında Terörle Mücadele Yasası (TMY) ve TCK’nın kimi maddeleri Anayasa’ya aykırı olarak bunlara elveriyor.
SON
Elif Görgü
ÖNCEKİ HABER

asıl felaket kapitalizm

SONRAKİ HABER

Yönetici adaylığına geçen yol Muğla’dan geçiyorsa

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa