22 Nisan 2007 00:00

cızırtı

sessiz kurt

Paylaş

Ne diyordu Polat Alemdar? “Ben terör işine dahil olmak istedim ama engellediler. Ama bu işin peşini bırakmayacağım.”
Malum, Kurtlar Vadisi başladı. Bu cümle kim bilir kaçıncı kez kuruluyor. Çünkü Kurtlar Vadisi hep biter gibi oluyor, sonra yine başlıyor. Ne de olsa izleyicisi hazır, kendinden reklamlı, uydurması kolay, oynaması kolay bildiğimiz hikayeler.
Ama itiraf edeyim, Kurt’çular benim tahminimden zeki çıktılar. Geçen seferki Kurtlar Vadisi Terör’ün neresini tutsanız dökülüyordu, biliyorsunuz. Zaten tam yerinde, zamanında, gayet kışkırtıcı, Kürdü, Türkü birbirine düşürücü mesajlar veriyordu. Üstelik bunu gözünün içine soka soka, televizyon tarihinin en kaba yöntemlerini kullanarak yapıyordu. Oyuncu kadrosu, dizi senaryosu, hikaye falan son derece zayıftı. Ama anormal bir tartışma yarattı. Vatandaş tepki gösterdi, sağlıkçılardan sendikalara birçok kurum kaldırılmasını istedi. Daha da önemlisi, rakip gruplar dahil bütün gazetelerde, televizyonlarda birinci gündem oldu bir süre. Sonunda da yayınına son verildi.
Bu kez, her yönüyle olay tam tersi. Geçen sefer bir sürü reklam yapmışlardı, tartışma çıkmıştı. Şimdi kendi grubu bile doğru dürüst tanıtım yapmadı. Sessiz sedasız başladı. Kadroyu adam akıllı güçlendirmişler, birçok tecrübeli oyuncu toplamışlar. Olay örgüsünü daha ilgi çekici, biraz daha karmaşık hale getirmişler. Sırf komplo işinden kurtarmışlar, birtakım olaylar, ilişkiler anlatıyorlar.
Mesajlar o biçim, o ayrı. Geçen sefer “örgüt şöyle, örgüt böyle” diye diye, otobüs taramalar, vatandaşa yardım eden askeri öldürmelerle nasıl suyunu çıkardılarsa, daha ilk bölümden “bırak şu devrimci jargonları” kıvamına geldiler. Bu kez hedef “solcular” olacak gibi görünüyor, tabii onları kullanan hangi karanlık güçlerdir kim bilir...
Bu mesajları da göze sokma yöntemiyle vermemişler, biraz daha inceden çalışmışlar. Olayları biraz takip eden herkes, Özdemir Sabancı cinayetiyle en ince ayrıntısına kadar benzerlik kurulduğunu fark eder. Olaya adı karışan örgüt de Polat’ın laflarından epey nasibini aldı tabii. Çok çalışmışlar da daha mı iyi olmuş? Bana sorarsanız, yine aynı “devlet için kurşun sıkma” mesajlarını vereceklerse böylesi daha tehlikeli. Sessiz ama derinden.
sirk yakıştı

Meğer ekranın beklediği şey buymuş. Çok güzel isim Ünlüler Sirki, ben çok tuttum. Gerçi bir magazin programına falan verseler, daha uygun düşerdi. Olsun, bu da güzel.
Madem bu kadar ilgiye muhtaçlar, bunun için her şeyi yapmaya hazırlar, birazcık ilgiyi esirgemem ben kendi adıma. Kıyamam bir kere. Bana sorarsanız, seyirci de aynı şeyi düşündü, ilk hafta Furkan’ı birinci yaptı. Furkan kim bilmeyebilirsiniz ama Havuç deyince hatırlayacaksınız. Çocuklar Duymasın bitti, Havuç ne oldu? Yazık, çocuğun sesi kalınlaştı, bütün çocuksu sevimliliğini kaybetti, ortada kaldı.
Bu hafta Doğa Bekleriz bir sürpriz hazırlamıştı. Bu yazı yazılırken, daha müşerref olamamıştık ama kendisi striptiz yapacaktı. Öyle ilan edildi. Bu hanım kızımızı kulaklarını Japon yapıştırıcısıyla kafasına sabitlemesinden hatırlarsınız belki.
Bu sirk tutarsa, aslanlar, kaplanlar, lastik adamlar, ateş yutanlar falan işsiz kalır valla. Tutacak gibi de görünüyor...

KAMPANYA - sms işkencesine son!

Televizyonculuğun en büyük gelir kaynağı reklamlardır. Okullarda hâlâ böyle öğretirler. Artık ona bir ekleme yapmak gerek: SMS.
SMS, biliyorsunuz, “Halk karar verecek”in kısaltması. Bütün şarkıcı, türkücü, dansçı, sirkçi yarışmalarında geçerli oy kullanma ve para kazandırma yöntemi. Yalnız bununla kalmıyor. Tartışma programlarında da soru sorup izleyicinin eğilimini ölçme diye bir yöntem var. Tamam, seyircinin tepkisini ifade etmesi için bir kanal kabul edilebilir, ama bir kamuoyu yoklaması olarak dünyanın en bilimsellikten uzak anket yöntemidir herhalde. Oy verenlerin özellikleri konusunda en ufak bir fikri olmayan bir başka anketin daha yapıldığını sanmam.
Bir de özellikle bolca klip yayınlayan kanallarda bir yandan müzikler dinlenirken, bir yandan ekranın altından çeşit çeşit mesajlar geçiyor. Bunlar da selam gönderme, aynı kanalı izleyen kişiler arasında bir haberleşme aracı olarak kullanılabilir elbette. Bir keresinde, bize özgü bir yayın yöntemi olan “uydudan yerel” bir kanal izlerken köy muhtarının gönderdiği bayram mesajının nasıl heyecan yarattığına tanık olmuştum. Yararlı bile oluyor demek ki.
Ama kontrolden çıkıyor ne yazık ki. “Arkadaş bulma” işinin iyice abartıldığı örnekleri çok yaygın zaten. “Boyum şu kadar, yaşım bu kadar, şurada oturan bekar bayanlarla tanışmak istiyorum”, “Benim de boyum bu kadar, tamam tanışalım” gibi... Ya da bir Alevi kanalının düzeysiz bir siyasi küfürleşme platformuna dönüştüğünü görmüştüm bir kere. Tartışma falan yoktu ortada, düpedüz karşılıklı küfürler ediliyordu. Bir milliyetçi kanal da, canlı müzik programında “İstediğiniz parçayı yazın gönderin, sanatçı çalsın” uygulaması yürütüyor. Tamam, istek parça diye bir şey var ama televizyon programını peçeteye yazma usulü şarkı istenen gazinoya çevirmek de çok acayip oluyor.
Kısacası, SMS hayırlı bir iş için de kullanılabilecekken, bizde işkence aracı olabiliyor!
Çağdaş Günerbüyük
ÖNCEKİ HABER

zorlanan türkiye’de çocukları düşünmek

SONRAKİ HABER

sokakta yemenin tadı bir başkadır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...