25 Nisan 2007 00:00
AVRUPA GERÇEĞİ
Macar babanın, Musevi-Yunan annenin oğlu Nicolas Sarkozy, göçmen kökenli bir siyasetçi olarak Fransanın en güçlü adamı, yani cumhurbaşkanı olmak için rakibiyle yarışta bir adım önde görünüyor.
Macar babanın, Musevi-Yunan annenin oğlu Nicolas Sarkozy, göçmen kökenli bir siyasetçi olarak Fransanın en güçlü adamı, yani cumhurbaşkanı olmak için rakibiyle yarışta bir adım önde görünüyor.
Parisin zengin semtlerinden Neuilly sur Seinede 19 yıl boyunca yaptığı belediye başkanlığı sırasında Fransız burjuvazisinin dikkatini çeken Sarkozy, kısa bir süre içinde Fransız politikasının parlayan yıldızlarından biri olmayı başardı. Yılların siyaset kurdu Chirac bile, geliyorum diyen Sarkozyyi durdurmak için elinden geleni yaptı, ama sonunda havluyu atmak zorunda kaldı.
İçinde bulunduğumuz dönemde Fransız sermayesinin ekonomik ve politik taleplerini en radikal tarzda savunmaktan geri durmayan Sarkozynin; gericilik, yabancı düşmanlığı ve aşırı sağcılıkta faşist Le Pen ile yarıştığını bütün Avrupa basını yazıyor. Aynı basın, Sarkozy için artık klasik muhafazakarlıkla araya bir fark koymak için ultra-muhafazakar kavramını kullanmayı yeğliyor. Çünkü pek çok konuda söyledikleri klasik muhafazakar partilerin söyleminden uzak, aşırı sağcılara yakın düşüyor.
Bu çizgisiyle UMP lideri Nicolas Sarkozynin Avusturyadaki Haider, Almanyadaki Stoiber, Hollandadaki Pim Fortuny, Belçikadaki Vlaams Blok ve İtalyadaki Berlusconi ile yakın siyasi akraba olduğu da rahatlıkla söylenebilir.
Bu tablonun kendisi bile, emekle sermaye arasındaki çelişkilerin derinleşmesine bağlı olarak muhafazakar partilerin politik söylemlerini, Hitler faşizminin yıkılmasından sonra marjinal olarak görülen aşırı sağcı, Neonazi partilere yakınlaştırdığını gösteriyor.
Bu bakımdan Sarkozynin hızlı yükselişini tek başına onun kişisel yeteneği, niyeti ve cesaretiyle açıklamak yanlış olur. O, en nihayetinde belli bir sınıfın politik arenadaki temsilcilerinden sadece biridir.
Junge Weltten Michael Buckleyin bildirdiğine göre, LHumanite gazetesine açıklamalarda bulunan haber dergisi Mariannenin Yayın Yönetmeni Jean-François Kahn, Sarkozynin arkasındaki güçleri şu şekilde anlatıyor: Ülkede üç büyük medya grubu yine büyük sermaye gruplarının elinde. Bunlar Lagardere, Bouygues ve Dassault. Fransada iktidara gelmek isteyen herkes bu üç grubu mutlaka gözetiyor. Bu üç büyük grubun birinci dereceden sorumlularıyla Sarkozy arasında özel bir dostluk ilişkisi bulunuyor. Bundan dolayıdır ki Fransa tarihinde ilk kez bir cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üç büyük medya grubu aynı adayı destekliyor. (20.04.2007)
Sarkozynin içli dışlı olduğu bu üç tekelden ikisi, aynı zamanda silah üreticisi. Dassaualt, Rafale tipi savaş uçaklarını yapıp satıyor. Lagardere ise Avrupa Hava ve Uzay Tekelinin (EADS) önemli ortaklarından biri. Sakrozynin diğer destekçisi ise önemli inşaat ve telekomünikasyon tekellerinin sahibi olan Martin Bouygues, aynı zamanda 1987den bu yana Fransanın en büyük özel televizyon kanalı FT1nin de sahibi.
Sarkozy, avukatlık yaptığı yıllarda Dassaualt ve Lagarderenin önemli servet davalarını üstlenmiş. Her ikisi için Sarkozy,Sadece bir dost değil, aynı zamanda kardeş. (Junge Welt)
Medya dışındaki alanlarda faaliyet gösteren, ama ülkenin üç büyük medya kuruluşunu elinde bulunduran tekellerin Sarkozy ile kurmuş olduğu kardeşlik bağı, bugün kimin Fransız burjuvazisinin has adamı olduğunu gösteriyor. Seçim öncesinde, her üç medya tekeli de sosyal demokrat aday Segonele Royalin etkisini azaltmak, imajını bozmak için alabildiğince kirli bir kampanya yürüttü. Ama yine aynı kesimlerin Sosyalist Parti içerisindeki aday yarışında, muhtemel adayların en zayıfı olan Royali, Sarkozynin karşısına çıkarmak için yoğun bir çaba harcadıkları da bilinin diğer bir gerçek.
Birinci turun sonucunda beklendiği gibi, Sarkozy ve Royal ikinci tura kalan adaylar oldu. Avrupa kamuoyu, geçen seçimlerde ikinci tura çıkmayı başaran faşist Le Penin oy kaybetmesine sevinirken, onun yerine oynayan Sarkozyyi ise bir tehlike olarak görmeme gayretini sürdürüyor.
İkinci turun sonunda kimin cumhurbaşkanı koltuğuna oturacağı bugün kesin olarak belli olmazken, emekçilere kimin neyi savunduğundan bağımsız olarak, sağ ve sol diye bölünen kamplardan birine oy vererek yani, veba ile kolera arasında bir tercih yapmaları isteniyor. Geçtiğimiz seçimlerde hırsız ile faşist arasında seçim yapmak zorunda bırakılan insanlar, şimdi de radikalleşen sağcı ile sağcılaşan sosyal demokrat arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor.
Ipsos Enstitüsünden Pierre Giacometti, Sarkozy ve Royal arasındaki fark için güzel bir benzetme yapmış: Bu seçimde tercih çok kolay olacak. Çünkü ikisi bir gövdenin sağa ve sola bakan iki ayrı kafası. (Süddeutsche Zeitung, 24.04.2007)
Fransanın gerçek solcuları, ilericileri ve demokratları ise AB Anayasası ve CPEye karşı verilen ve sonuç getiren mücadeleler üzerinden halkın çıkarlarını birleştiren bir birliktelik yerine, grup çıkarlarını öne çıkarınca büyük bir yenilgi aldılar ve bu süreci yerli ve göçmen emekçilerin birliğini sağlamak için kullanamadılar. Umarız, bu tablo önümüzdeki aylarda yapılacak parlamento seçimleri için bir ders olur.
Yücel Özdemir