30 Nisan 2007 00:00
GÜNDÖNÜMÜ
Türkiyenin Darbeler Tarihinde, 12 ve 28in özel bir yeri var mıdır bilmem, ancak 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat post-modern darbesi,
Türkiyenin Darbeler Tarihinde, 12 ve 28in özel bir yeri var mıdır bilmem, ancak 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat post-modern darbesi, 12 Nisan 2007 Genelkurmay Başkanının Basın toplantısında Cumhuriyetin ilkelerine sözde değil, özde bağlılık ve bunu davranışlarına yansıtmak vurgusu ve en son 27 Nisan gece yarısı, 28 Nisanın ilk saatlerine yakın yapılan muhtıra niteliğindeki Genelkurmay açıklaması hep birlikte değerlendirildiğinde sanki bu tarihlerin özel bir anlamı varmış gibi de düşünülebilir.
Genelkurmayın açıklamasında iki temel vurgu yer alıyor. Bunlar laiklik ve Ne Mutlu Türküm anlayışını kabul etmeyenlerin düşman oldukları ve öyle kalacakları vurgularıdır.
Öncelikle laiklik kavramını ele alalım. Laiklik, en basit tanımı ile din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı, başka bir deyişle devletin dinler ve inançlar karşısında yansız olduğu, herhangi bir din veya inanç grubunun ötekine baskısını ve engellemesini önlemek dışında din ve inançlara müdahale etmediği, din ve inanç gruplarının da devletin işleyişine müdahale etmediği devlet düzenidir.
Bu anlamıyla belli bir dinin belli bir mezhebinin örgütlenmesi ve propaganda faaliyetinin devlet bütçesinden kaynak aktarılarak yapıldığı, diğer din ve mezhepler ile inanmayanlar üzerinde ise yaygın baskı ve hatta öldürmelerin yaşandığı devlet düzeninin laik olduğunu kabul etmek olanaksızdır.
Her ne kadar Anayasada devletin niteliklerinden birinin laiklik olduğu belirtilse de bu ilkenin yaşamda karşılık bulmadığı görülmektedir.
Laiklik kavramı gerçek anlamından uzaklaştırılarak adeta din devletini savunanlar ile devlet dinini savunanlar arasında sıkışıp kalmıştır. Laikliğin gerçek anlamıyla yaşama geçilebilmesi de ancak işçiler, emekçilerin ülke yönetiminde belirleyici olarak yer almalarıyla olanaklıdır.
Bunun için ise öncelikle her türlü baskı ve sınırlamanın ortadan kaldırıldığı demokratik bir seçim sistemi, sınırsız söz, basın ve örgütlenme özgürlüğü ile siyasal hakların güvenceye alındığı demokratik bir toplum düzeninin oluşması gerekir. Laikliğin de güvencesi budur.
Yoksa laiklik ABDnin yeşil kuşak projesine uygun olarak, komünizmin yayılmasını önleme adına 12 Eylül Generali K. Evrenin yaptığı gibi irticai rabıta örgütü aracılığıyla imamların maaşlarını ödetip İslamcı örgütlenmeyi özendiren, meydanlarda ayetlerle fetvalar veren, yerli ve yabancı büyük patronlar eliyle İslamcı örgütleri ve sermayeyi koruyup, kollayan ve geliştiren anlayışla korunamaz.
ABDnin Büyük Ortadoğu Projesine ve IMF, Dünya Bankası politikalarına yedeklenerek de laiklik korunamaz.
Halkların eşit, özgür ve gönüllü birliğini, barışı ve kardeşliği savunanları ezeli ve ebedi düşman ilan ederek de ne laiklik ne de diğer ilkeler korunamaz.
Tam bağımsız, demokratik Türkiyenin inşası tek kurtuluş yoludur. Bu da ancak işçiler ve emekçilerin örgütlü gücüyle gerçekleşebilir.
1 Mayıs, örgütlü-örgütsüz tüm işçilerin ve emekçilerin bağımsızlık, demokrasi, barış ve kardeşlik taleplerini ifade edecekleri, gerçek laikliği sahiplenecekleri bir gün olarak kutlanacak ve halkımızı din devleti ile devlet dini arasına sıkıştırmaya çalışan tüm kesimlere hak ettikleri cevap verilmiş olacaktır.
Hasan Hüseyin Evin