30 Nisan 2007 00:00
EMEK DÜNYASI
Genelkurmayın Tayyip Erdoğan Hükümetine verdiği muhtıradan sonra, Meclisteki muhalefet ve basındaki uzlaştırmacılık uzmanı
Genelkurmayın Tayyip Erdoğan Hükümetine verdiği muhtıradan sonra, Meclisteki muhalefet ve basındaki uzlaştırmacılık uzmanı takımı; Aman, daha fazla kamplaşmadan cumhurbaşkanı seçim süreci durdurulsun, acele bir erken seçime gidilsin tezini öne attılar.
Aslında bu; CHPnin, DYPnin, ANAPın Cumhurbaşkanlığı süreci öncesinde de öne sürdükleri bir tezdi. Ama muhtıra öncesinde, hiç olmazsa Majestelerinin muhalefeti işte, illa ki bir farklılık gösterecekler denilip geçilebilirdi. Zaten bu tezleri çok kimse ciddiye almadı. Ama Genelkurmayın muhtırasından sonra bu tez, daha da anlaşılmaz olmuştur.
Çünkü şimdi şu soru önem kazanmıştır: Peki genel seçimden de benzer bir tablo çıkarsa; ya da AKP daha büyük bir çoğunluk sağlarsa, ne olacaktır?
Şöyle ki muhtıra öncesinde, erken seçim önerisi ters tepseydi; Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar, Ne yapalım halk böyle takdir etti deyip çok da farklı olmadıkları Abdullah Gülün, hatta Tayyip Erdoğanın cumhurbaşkanlığını sineye çekebilirlerdi. Baykal bile, Biz epey gerdik ama olmadı! deyip, durumu kabul edip yeni bir mevziiye geçebilirdi. Çünkü bunların itirazları, var olan Meclisin eskiyi yansıttığı, Meclisin iradesinin seçimle değişebileceği idi.
Muhtıradan sonra bu durum değişmiştir. Çünkü muhtırada yazanlar seçimle değişmez. Çünkü Genelkurmay, Halkın iradesinin Meclise yansıması yenilenmelidir demiyor; hükümeti oluşturan partinin zihniyetine, o zihniyettekilerin cumhurbaşkanı seçmesine (bunu açıkça söylemese de) karşı çıkıyor. Ve eğer AKP yeniden güçlü biçimde Meclise girer, hükümet kurar, cumhurbaşkanı seçmeye kalkarsa; muhtıra, hükümete verilmiş muhtıra olmaya devam edecektir. Yani sorun, erken seçimle ya da Cumhurbaşkanlığı seçiminin erken seçim sonrasına ertelenmesiyle çözülecek diye bir şey yoktur. Genelkurmayın açıklamasından çıkan; AKP ve onun zihniyetinde bir cumhurbaşkanının istenmediğidir.
Erken seçimden; örneğin AKPnin böyle, hatta daha da güçlü bir parti olarak çıkması bile, Genelkurmayın fikrini değiştirmez. Tersine, AKP seçimden güçlü çıkarsa muhtırada öne sürülen görüşte daha da ısrarlı olunacağı, muhtıranın ana fikridir.
Aman kamplaşma olmasıncıların; erken seçimin her derde deva olacağını söyleyenlerin, seçimin sonucuna Genelkurmayın razı olup olmayacağı sorusuna bir yanıtları var mıdır?.. Yoktur elbette. Onlar belki, ünlü demokrasilerde çareler tükenmez safsatasına sığınıyorlar. Ama, az çok demokrasinin olduğu yerde de hükümete muhtıra veren bir Genelkurmay olmaz. Olursa da o hükümet, o generallere gerektiği gibi davranır.
Yok eğer hem generaller muhtıra verir, hem de hükümet, bir-iki karşı çıkıştan sonra şöyle yapılırsa olup bitenler olmamış sayılır diyerek yoluna gitmeye kalkarsa; ister her gün seçim yapılsın, isterse anayasasında demokratik sosyal hukuk devleti tekerlemesi her paragrafın başında yinelensin, orada demokrasiden söz edilemez. Yaşanılan kriz, bir demokrasisizlik krizidir.
Elbette ki buradaki ana sorun, AKP ile asker, AKP ile CHP ya da iktidarla muhalefet arasındaki ilişkilerde değildir. Asıl sorun, Türkiyenin, bir türlü demokratikleşememiş olmasındadır. Ve sistemin biçimlendirilememesinden dolayı, demokrasi güçleri ve halk yığınlarının gerçek istekleri Meclise yansımamaktadır. Seçim oyunlarıyla, barajlarla, mahkemelerle, tutuklamalarla, sık yapılan askeri müdahalelerle, sıkıyönetimlerle, OHALlerle, aşiret, şeyh, ağa, tarikat gibi çağdışı, ortaçağ kalıntısı kurumların halkı kuşatmasıyla birleşince; kuşatılan halk, sistemin iki odağı olarak şekillenen laik-şeriat arasında tercihe zorlanmaktadır.
Gerçek demokrasi isteyenler; ülkede demokrasinin dayanağı olacak güçler dışlanınca da geriye, egemen güç odaklarının, iktidarda kimin payı çok olacak tepişmesi kalmakta; halk yığınları da bu iki odak arasında tavır almaya zorlanmaktadır.
Bu oyun bozulmadıkça da demokrasi güçlerinin halk yığınları üstünde etkinliğinin artması, halkın gerçek bir demokrasi mücadelesi gücüne dönüşmesi hayli zordur.
Olup bitenler; demokrasisizlikten doğan bir çözümsüzlüktür. Bu yüzden de demokratik koşulların oluşmadığı bir erken seçim de buna çare olmaz, cumhurbaşkanını kimin ya da nasıl belirlemiş olduğu da. Onun için de Türkiye; demokrasi mücadelesinin gerçek güçleri bir araya gelmedikçe, darbe girişimleriyle şeriat tehditleri, bölünüyoruz paranoyasıyla birlik-bütünlük şarlatanlıklarının cereyanında kalmaya devam edecektir.
Bun için erken ya da zamanında seçimi, Kürt ve Türk her milliyetten demokrasi güçleri; en azından kendi platformlarını ve güçlerini yeniledikleri bir süreç olarak değerlendirmek zorundadırlar. Bu görev, düne göre daha çok önem kazanmıştır.
İhsan Çaralan