30 Nisan 2007 00:00

KONUM

Genelkurmay’ın 27 Nisan gecesi yayımlanan ‘uyarı’sı, egemenler cephesinde Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden yürütülen çatışmaya yeni bir boyut getirdi.

Paylaş

Genelkurmay’ın 27 Nisan gecesi yayımlanan ‘uyarı’sı, egemenler cephesinde Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden yürütülen çatışmaya yeni bir boyut getirdi. Yapılan açıklamanın nasıl nitelendirilmesi, ne ad verilmesi gerektiği konusunda bir fikir birliği olmasa da geçen bir-iki günlük süre içinde siyasetçisinden sendikacısına, yazarlarından akademisyenlerine kadar farklı kesimlerin takındıkları tutum, durumdan vazife çıkarıldığını göstermektedir.
Genelkurmay’ın müdahalesini açıktan savunan ya da demokratlığına halel getirmemek için söze “Her ne kadar darbelere karşı olsam da” diye başlayan geniş çevreler bugün, bundan sonra hükümetin neler yapması gerektiğini tartışmaktadır. Müdahaleye, “parlamenter sistemi koruma”, “uluslararası sermayeyi ürkütmeme”, “uluslararası toplumla ilişkileri zedelememe” gibi noktalardan karşı çıktığını söyleyen kimi sermaye çevreleri ve liberaller de aslında, müdahale ile amaçlanan saflaşmanın dışına çıkmayan bir tutum sergilemektedir.
Genelkurmay, hükümetin Cumhurbaşkanlığı seçiminde inisiyatifi ele geçirdiği, manevra üstünlüğü sağladığı, dolayısıyla ön muharebeyi kazanmak üzere olduğu bir süreçte dengeleri değiştirmek yönünde bir adım atmıştır. Bugün hükümet, erken genel seçime gidilmesi ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından yapılması konusunda ciddi bir baskı altına girmiştir. Ama seçim mücadelesi nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, yani hangi seçim önce ya da seçimler nasıl yapılırsa yapılsın gelinen noktada, egemen güçler arasındaki mücadelede saflar keskinleşmiş ve bunun da ötesinde, geniş halk kesimlerinin bu saflaşmaya yedeklenmesinin dayatıldığı bir noktaya gelinmiştir.
Genelkurmay’ın açıklama/müdahalesinin en dikkat çekici yanı; 28 Şubat 1997’de yapılan “postmodern darbe” ile aynı içerikte olması, aynı gerekçelere dayandırılmasıdır. Açıklamada, “son dönemlerde ‘kutlu doğum şöleni’, ‘Kuran okuma yarışması’ adı altında düzenlenen ve devlet içinde bazı kurumlarca desteklenen faaliyetler ile din kisvesi arkasına saklanılarak laik devlete meydan okunduğu” belirtilerek “Cumhurbaşkanlığı seçiminin de laiklik tartışmaları konusuna odaklandığı”na vurgu yapılıyor. Açıklamada Genelkurmay’ın gelişmeler konusundaki tavrı, “Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki Türk Silahlı Kuvvetleri, bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur” sözleriyle ortaya konuyor. Hatırlayalım, devlet içindeki cinayet şebekelerinin açığa çıkarılmasını sağlayan Susurluk kazasından birkaç ay sonra, medyada “laik rejimin şeriat tehdidi altında olduğu”na dair yayınlar yapılmış ve en son, Sincan’daki “Kudüs Gecesi” kutlaması üzerinden 28 Şubat müdahalesi gerçekleşmişti. Susurluk’tan sonra kontra çetelerinin, devlet içindeki cinayet şebekelerinin açığa çıkarılmasını ve bu temelde ülkenin demokratikleştirilmesini talep eden ilerici, demokrat, solcu birçok kesim, 28 Şubat süreci ile birlikte “laikliğe sahip çıkmak” adına Genelkurmay’ın ardında saf tutmuştu.
Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, gelişmeler konusunda hükümetin tavrını açıklarken öncelikle “Cumhuriyetimizin temel niteliklerine karşı Anayasa ve yasalara aykırı gerçek ve tüzel kişiler tarafından zaman zaman ortaya konulan hiçbir tutum ve davranışı tasvip etmek mümkün değildir” sözleriyle Genelkurmay tarafından hedef gösterilen bazı ‘kelle’lerin alınabileceğinin işaretlerini vererek uzlaşma zemini hazırlamaya çalışıyor. Ama öte yandan “Hükümetimiz, demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizi daha da güçlendirmek ve demokrasimizi zedeletmemek konusunda tam bir kararlılık içindedir. Cumhuriyetimiz ve demokrasimiz vazgeçilmez, geri döndürülemez bir kazanımdır” sözleriyle de kendi pozisyonlarını korumak için demokrasi isteyen güçleri, hükümetin yedeğine almaya çalışmaktadır. Siyasetçilerin sadece görüşlerini dile getirdikleri için tutuklandığı, gazetelerin ardı sıra kapatıldığı bir dönemin hükümeti değilmiş gibi, Cemil Çiçek’in, “demokrasiyi vazgeçilmez” gördüklerini söylemesi, en hafif söylemiyle ikiyüzlülüktür, sadece ‘kendine demokrat’ olmaktır.
28 Şubat sürecinin unutulmaması gereken bir diğer yönü de “sağ gösterip sol vurması” idi. Gerici kamplaşmaya yedeklenmeyen, Kürt sorununun çözümünü, barış ve demokrasiyi isteyen güçler; emek ve demokrasi güçleri baskı altına alınmış, ülke, gerici kamplaşma üzerinden seçim sürecine sokulmuştu. Bugün PKK tarafından ilan edilen ateşkesi fiili olarak işlevsizleştiren operasyonlar, bölgenin her tarafında sürüyor. Özellikle DTP’li yerel yönetimler ve parti yöneticileri, yaptıkları her açıklamadan sonra soruşturmaya uğruyor, gözaltına alınıp tutuklanıyor. Gazeteler kapatılıyor, Newroz sürecinde olduğu gibi 1 Mayıs’ın kutlanması engellenmeye çalışılıyor. Baykal gibi gerici, ırkçı siyasetçiler tarafından emek, barış ve demokrasi güçlerinin seçimlere girmesinin engellenmeye çalışılacağına yönelik açıklamalar yapılıyor.
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, Genelkurmay’ın müdahalesi ile egemenler cephesindeki kamplaşma yeni bir boyut kazanmış, bu kamplaşmanın etrafında toparlanmış bulunan güçler, durumdan vazife çıkararak pozisyonlarını yenilemiştir. Bu gerici kamplar arasındaki mücadele, Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü, bu ülkede yaşayan her milliyetten işçi ve emekçinin insanca yaşama talepleri söz konusu olunca, bu taleplerin reddi ve emek, barış, demokrasi güçlerinin ezilmesi yönünde bir ortak tutuma dönüşmektedir.
Bugün ortaya çıkan/çıkarılan gelişmelerin, 1 Mayıs kutlamalarını daha da önemli kıldığı açıktır. 1 Mayıs; emek, barış, demokrasi güçlerinin, ülkenin dört bir tarafında dayatılan gerici kamplaşma karşısında halkın kendi seçeneğini oluşturmasının adımlarının atıldığı bir gün olarak kutlanmalı; “Durumdan vazife çıkarın” diyenlere, güçlü bir yanıt olmalıdır.
Çetin Diyar
ÖNCEKİ HABER

Küresel mitingin yerel çevrecileri

SONRAKİ HABER

Genelkurmay’ın muhtırasına tepkiler sürüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...