03 Mayıs 2007 00:00
TABLO
Cumhurbaşkanlığı seçimi, erken genel seçim, Cumhuriyet Mitingi ve laiklik tartışmaları sürecine denk gelen bu yılki 1 Mayısta yaşanan olaylar, gerçek saflaşmanın kimler arasında olduğunu açığa çıkarmıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi, erken genel seçim, Cumhuriyet Mitingi ve laiklik tartışmaları sürecine denk gelen bu yılki 1 Mayısta yaşanan olaylar, gerçek saflaşmanın kimler arasında olduğunu açığa çıkarmıştır.
Laiklik elden gidiyor gerekçesi ile (gerçek anlamda laiklik varmış gibi) AKP Hükümeti hedef alınarak; önce 14 Nisanda Ankarada, sonra 29 Nisanda İstanbulda yapılan görkemli mitinglerle, sermayeye hizmette yarış halinde olan iki kanadın çekişmesi ve Anayasa Mahkemesinin de yardımıyla seçim yapılması için, tarihin en hızlı sermaye partisi olan AKP tarafından Meclise başvuru yapıldı.
Sürdürülen tartışmalara bakıldığında, ülkenin geleceğini tehlikeye sürükleyen uygulamalar tartışma konusu yapılmamaktadır. Didişmenin ve çekişmenin esas nedeninin, serbest piyasacı politikaları yürütmek için çıkmaya çalıştıkları taht kavgası olduğu açıktır. 2002 seçimlerindeki bütün burjuva partilerinin programlarında, bugün AKP Hükümetinin uyguladığı ve ülke kaynaklarını yağmalamayı öngören IMF programı yer almaktaydı. Faiz dışı fazla hedefinden tutun da özelleştirme politikalarına kadar, bütün burjuva partilerinin taahhütleri arasında yer alan konulardı. CHPsinden DYPsine, ANAPından MHPsine kadar hepsi, aynı taahhütlerde bulunmuştur ve bugün de aynı politikaları savunmaya devam etmektedirler.
Nitekim darbe girişiminde adı geçen emekli generallerin de arasında bulunduğu, nisan ayında düzenlenmiş olan iki ayrı mitinge herhangi bir engel söz konusu değilken 1 Mayıs günü, emekçilerin Taksime çıkmasına engel olmak için faşistçe önlemlerle İstanbul, cehenneme çevrilmiştir. AKP Hükümeti, emrindeki Vali Güler ve Emniyet Müdürü Cerraha verdiği talimatla ortalığı savaş alanına çevirmekle kime, nasıl bir mesaj vermiştir dersiniz? Bu tavrıyla sermayeye şu mesaj verilmek istenmiştir: Merak etmeyin; muhtıra yemiş olsak da size hizmet etmekten vazgeçmedik ve emekçilere göz açtırmamız söz konusu değildir. Bunun, Sosyal uyanış, ekonomik gelişmenin önüne geçmeyecektir mesajı olarak okunması da mümkündür.
Her yıl Taksime çıkma girişimleri olmasına rağmen herhangi bir abartılı önlem alınmadı da bu yıl neden terör estirildi dersiniz? Bu faşizan önlemlerin, İstanbul halkının güvenliği gerekçesi ile alındığı iddia edilse de sayısı 26ya çıkan dolar milyarderinin oluşturduğu sınıfın huzuru ve güvenliği için emekçiler üzerinde böylesine insanlık dışı terör estirildiği göz ardı edebilir mi? Taksim Meydanı her türden gruplara açıkken, binlerce emekçinin çıkmasına neden engel olunmakta; halkın güvenliği gerekçesi ile emekçiler üzerinde terör estirilirken, emekçiler halktan sayılmıyor mu? Çünkü sermaye temsilcisi durumundaki bir iktidar; emekçileri, kendisinin de hizmetinde olduğu sermaye sınıfına hizmet edenler olarak görmektedir.
Bu nedenle; son günlerde oluşan hava ile, 1 Mayısın işgününe denk gelmesine rağmen milyonlarca emekçinin alanlara çıkmasından korkulmuş ve adeta devlet terörü estirilmiştir. Türkiyede bunlar olurken Venezüellada neler oluyor dersiniz?
Türkiyede emekçilere, köleci ve açlık sınırında ücretlerle çalışma koşulları dayatılırken bir başka ülkede aynı gün, çalışma koşullarını iyileştiren müjdeli haberler verilebilmektedir.
Evet, Venezüellada ülkenin Devlet Başkanı Chavez, 1 Mayıs müjdesi olarak asgari ücretin yüzde 20 oranında artırılacağı haberini verdi. Chavez, bu müjdenin yanı sıra günlük çalışma koşullarının 6 saate indirileceğini de açıkladı. Ayrıca ülkeyi sömüren ve sürekli yoksulluğu körükleyen IMF ve DB ile ilişkilerini sonlandırmak için de Maliye Bakanına talimat verdiği de, açıklanan bir başka gelişme. Yine Türkiyede, kamuya ait bütün değerli kuruluşların, özelleştirme adı altında yağmalanmasına devam edilirken Venezüellada, enerji ve petrol kaynakları başta olmak üzere kamulaştırma çalışmaları hızla devam etmektedir. Nitekim Orinco Deltasında faaliyet gösteren altı yabancı şirketin (ABDli ConocoPhillips, Chevon, Exxon Mobil, İngiliz şirketi BP, Norveç şirketi Statoil ve Fransız şirketi Total), Venezüella hükümetinin talebi üzerine çoğunluk hisselerinden vazgeçmiş durumda kaldıkları, belirtilen bir başka önemli halkçı gelişmedir. (Evrensel, 2 Mayıs 2007)
Peki iki ülke arsında birbirine zıt politikaların uygulanmasının esası ne olabilir? Bu durum, bir tercihin sonucudur: Türkiyede; sermayeden yana serbest piyasacı kapitalist bir sistemin uygulanması tercih edilirken Venezüellada, emekten ve halktan yana bir sistemin uygulanması tercih edilmiştir. Venezüellada sürdürülen bu halkçı değişim, dünya emekçileri ve ezilenlerine başka bir dünya mümkündür dedirtebilmenin örneğini oluşturmak açısından önemlidir.
Türkiyede yoksulluğu, yolsuzluğu, gelir adaletsizliğini, köleci yaşam koşullarını dayatan serbest piyasacı ve tekelci sermayenin, finans örgütü IMF ve DB gibi kurumların bu politikalarını uygulayarak halka kan kusturan işbirlikçi tutumlarının sorgulanması için emek, barış ve demokrasi güçlerinin şapkalarını önüne koyup düşünmesi gerekir.
Hasan Hüseyin Kırmızıtoprak