6 Mayıs 2007 00:00

KİRVEME MEKTUPLAR


Kirvem,
Geçen haftaki mektubumun bir bölümünde diyordum ki:
“…Ve ne gariptir ki, ‘milletin egemenliği’ne bir gecede indirdikleri ‘darbe’lerle milletin iradesini, ‘millet adına’ ellerinin tersiyle itip kendi ‘paşa’ gönüllerince dikte ettikleri anayasayı milletin burnuna dayayıp bu uğurda vatanı nerdeyse on yılda bir sil baştan kurtaranların ‘boru’su hâlâ öterken…”
Evet Kirvem benim yukarıdaki hani aptala malum olur babındaki bu “kehanet”imin daha nerdeyse tükürüğü kurumadan veya özümün ne denli “şom ağız”lı olduğunu sanki kanıtlarcasına gecenin bir vaktinde bu kez “borazan sesleri” yerine daha modern, daha “çağdaş” yöntemlerle ve de asrın icadı bilgisayar ekranlarından milletçe anladık ki; duvarlarında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ibaresiyle, keza milletin oylarıyla seçilip, bizatihi milletin “vekil”lerinin altında toplandıkları bu “kutsal çatı”nın pabucu yine dama atıldı netekim!
Neden?
Nedeni hepimizin malumu:
“Sözde değil, özde meselesi!!!”
Kirvem, senin de bildiğin gibi, özellikle şu son yıllarda Ermeni soykırımı lafının ortalarda sık sık dolanıp ardından da kimi yabancı ülkelerin parlamentolarından da soykırım lehinde kararların çıkmasına tepki olarak, önceleri uzun uzadıya bunun asla soykırım olmadığını vurgulayıp böylece tehcir, sürgün, göç, kıyım, savaş hali tanımlamalarıyla el âleme derdimizi anlatmaktan yorulunca, bu kez “milli” enerjimizi daha fazla boşuna harcamamak için işi kısadan kesip “sözde” soykırım deyip daha sonraları da nedense, ne hikmetse zamanla yerli yersiz kullanıla kullanıla nihayet bir anlamda “dil pelesengi”ne dönüşen bu “sözde” lafını giderek çok beğenmiş olacağız ki, gari kafamız birilerine her kızdığında; sözde vatandaş, sözde aydın, sözde laik, sözde falan, sözde feşmekan diye diye, eninde sonunda bu sözcüğünün cılkını çıkartıp sonuçta hani deyim yerindeyse birilerine şu ya bu nedenle çamur atıp karalamak isterken uzun boylu laga luga etmektense kestirme yoldan sözde deyip işin içinden çıkmayı hüner belledik elhamdülillah!
Nitekim bir müddetten beri yakında boşalacak olan Çankaya’daki koltuğa oturacak olan muhterem zatın, “cumhur”un başının kim olacağı meselesi bir bakıma gâvur orucu gibi uzayıp tartışılırken, asker cenahının başını çeken kumandanın da, bu “sözde” modasına balıklama dalarak ortaya attığı “sözde-özde” tekerlemesinin ardından, iş dönüp dolaşıp eninde sonunda anayasa kitapçığına toslayıp, oradan da mahkeme salonuna yansımışken, kısacası hesapça her şey kitabına, hukuk kurallarına göre iyi-kötü yol alırken, birileri yine durduk yere ve de milletçe gari ezberlediğimiz meşhur “durumdan vazife çıkarma” refleksiyle “vatan kurtarma” operasyonuyla anayasa mahkemesine intikal etmiş bir davanın sonucunu dahi beklemeyi kendince “zül” addederek ansızın tumturaklı bir “zılgıtname!” ile gecenin köründe ortalarda arzı endam edince milletçe yine feleğimizi şaşırdık ka! Eh bu patırtıda, bu hengâmede hukuk devletini koydunsa bul! Demokrasi “kuş”unu gören varsa beri gelsin zo!
Kirvem; ben özüm, ülkemizde var olduğu sıkça dillendirilen anayasal “hukuk devleti”yle, onun gölgesinde sözüm ona kanat çırpmaya çalışan bu “demokrasi kuşu”nun ikide bir ümüğünün neden sıkıldığını, memleketimizin semalarında özgürce, serbestçe “cik!cik!cik!” ötmeyi denerken, zırt pırt karga tulumba niçin “kafes”e tıkıldığını, hatta hafif yollu da olsa uç vermiş kanatlarının arada bir niçin acımasızca yolunduğunu, bir zamanların meşhur “öküz baş” namlı çivitlerine taş çıkartacak bu andavallı beyinsiz başımla zaten anlayamıyorum ama, beri taraftan hani teselli kabilinden sağda solda bunu anlayan “akil vatandaş”lar var mı, onlar bu hususta acaba neler yumurtluyorlar deyip etrafıma bakındığımda, görebildiğim kadarıyla kimileri davuluna kimileri kasnağına vururken, sonuç itibarıyla her defasında ne yazık ki maddi, manevi her türlü “bunalım”ın ağır faturasını milletçe ödeyip bunun ceremesini top yekûn çekooruz …
Mıgırdiç Margosyan

Evrensel'i Takip Et