09 Mayıs 2007 00:00

Görevden alınamayan emniyet müdürü

1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen emekçilere yapılan vahşice saldırının ardından İstanbul Valisi Muammer Güler ile birlikte istifa etmesi talep edilen İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, “görevden alınamayan emniyet müdürü” olarak bir kez daha tarihe geçti.

Paylaş

1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen emekçilere yapılan vahşice saldırının ardından İstanbul Valisi Muammer Güler ile birlikte istifa etmesi talep edilen İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, “görevden alınamayan emniyet müdürü” olarak bir kez daha tarihe geçti. Cerrah’ın adı İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevine geldiği 2003 yılından bu yana sık sık “görevden alınma” tartışmaları ile birlikte anıldı. Lübnan’a asker gönderilmesini protesto eden öğrencilerin linç edilmek istenmesini “yerinde” bir eylem olarak nitelendiren Cerrah, Hrant Dink cinayetini gerçekleştirenlerin, “milli duygularla” hareket ettiklerini söyleyip, tepkiler üzerine de açıklamasını aynı gün değiştiren bir emniyet müdürü olarak hafızalara kazındı.
Cerrah neler yaptı?
Cerrah’ın emniyet müdürlüğü döneminde, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü Beyazıt’ta kutlamak isteyen kadınlar, polislerin cop ve gazlı saldırısına uğradılar. Bu olayda, kadınların polislerce yerlerde sürüklenerek gözaltına alınma görüntülerinin yarattığı tepki üzerine 54 polis hakkında dava açıldı. Soruşturmada polis memurlarının “orantısız güç” kullandıkları, copu usulüne uygun kullanmadıkları belirtilirken, soruşturmada adı geçen İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah hakkında takipsizlik kararı verildi.
Linçi övmüştü
Cerrah, İstanbul’da Vatan Caddesi üzerinde yapılan 30 Ağustos kutlamalarında hükümetin Lübnan’a asker gönderilmesi kararını protesto eden dört öğrencinin linç edilmesi girişimini övmüş ve pankart açmak isteyen öğrencilere saldıranların gösterdiği tepkinin “yerinde ve güzel” olduğunu söyledi. Daha sonra yapılan açıklamalarda Cerrah’ın yanlış anlaşıldığı öne sürülürken tüm şikayet ve eleştirilere karşın hakkında herhangi bir işlem yapılmadı.
Cerrah’ın Yeşil gafı
İstanbul polisinin 14 Şubat 2006 tarihinde Fulya’da bir apartman dairesine düzenlediği operasyon, derin devletin tetikçilerinden “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ı yeniden gündeme getirdi. Baskında Mahmut Yıldırım’ın oğlu Murat Yıldırım ile 14 adamı gözaltına alınırken, operasyondan haberdar olan Yeşil’in ise polisler gelmeden yarım saat önce evi terk ettiği iddiaları ortaya atıldı. Apartman sakinleri kendilerine gösterilen fotoğraflardan Yeşil’i tespit ederken bu gelişme üzerine Cerrah “Ölmüş adamı nasıl yakalayalım?” şeklinde açıklama yapmıştı. Ancak çok değil Cerrahın açıklamasından iki gün sonra gazetemiz Yeşil’in nüfus bilgilerine ulaşarak Yeşil’in resmi kayıtlara göre hala yaşadığını ortaya çıkardı. Haberimizin ardından basına açıklama yapmak zorunda kalan Emniyet Müdür Yardımcısı İsmail Çalışkan, “O şahsın yaşayıp yaşamadığını biz de bilmiyoruz. Sayın Cerrah’ın önceki gün yaptığı açıklama da buna yönelik bir açıklamadır. Ölmüş birini niye arayalım tarzında değil, kamuoyunda öldüğü bilinen bir şahısla ilgili bizden niye bilgi soruyorsun deniliyordu” dedi.
Ateş ederek rahatlar
Röportajlarında “Allah tarafından polis olarak yaratıldığına” inanan Cerrah, manken ve şarkıcıların da aralarında bulunduğu 22 kadının gözaltına alındığı Barbie operasyonu ile ilgili “Polisimiz başarılı bir operasyon gerçekleştirmiştir. Polisimiz namuslu kişileri afişe etmez” demişti. “Eşim de kızlarım da iyi silah kullanır. İlkokuldan beri ateş etmeyi öğretirim çocuklarıma. Ateş etmek rahatlatır insanı. Patlayan tabanca sesi huzur bizim gibilere. Stresini alır” diye Savaş Ay’a röportaj veren Cerrah bu sözleri ile de çok eleştirildi.
Ne kınandı ne görevinden alındı
Türkiye Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayeti ile sarsılırken Cerrah’ın cinayetin ardından yaptığı açıklama şok etkisi yarattı. Cinayeti gerçekleştirenlerin, bunu “milliyetçi duygularla” gerçekleştirdiklerini belirten ve arkasında “örgüt olmadığını” öne süren Cerrah, bu açıklamalarının “yankı” ve “tepki” uyandırması üzerine, birkaç saat sonra söylediklerini “yalanlayan” bir açıklama yapmıştı.
Dink’e yönelik gerçekleştirilen tüm tehdit ve saldırı girişimlerine karşın hiçbir önlem almamıştı.
Dink soruşturması kapsamında İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeki incelemelerini tamamlayan İçişleri Bakanlığı Mülkiye müfettişleri, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah için kınama cezası verilmesini istedi. Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından emniyet mensuplarının bir ihmalinin olup olmadığının araştırılması için görevlendirilen Mülkiye müfettişleri raporunda Trabzon emniyetinin Hrant Dink’e saldırı olabileceği ihtimalini bildirmesine rağmen İstanbul’da ciddi bir önlem alınmadığı belirtilmişti.
Raporda, Cerrah’ın da denetim görevini yerine getirmediğine işaret edilmişti. Müfettişler Hrant Dink’in yazıları nedeniyle hedef olmasına rağmen güvenliğinin sağlanmamasında sorumluluğu bulunan Celalettin Cerrah için kınama cezası uygulanmasını istemişlerdi. Aynı zamanda bazı kitle örgütleri de yaptıkları başvurularda “Görevi ihmal, görevi kötüye kullanma, suç ve suçluyu övme” gerekçesi ile Cerrah hakkında suç duyurusunda bulundular. Ancak Cerrah bu olayın ardından da hâlâ görevinde. (İstanbul/EVRENSEL)
İstanbul’a OHAL istedi

İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevine Hasan Özdemir’den sonra getirilen Celalettin Cerrah’ın ilk icraatlarından biri, Özdemir tarafından kapatılan 34 karakoldan 12’sini açmak oldu. Sık sık polisin elinin kolunun “bağlı olmasından” yakınan Cerrah, polisin yetkilerinin artırılmasını istedi ve aksi halde İstanbul’un asayişinin sağlanamayacağını öne sürdü. Gözaltı sürelerinin uzatılması, herkesin parmak izlerinin alınması ve herkesin DNA’sından veri bankası oluşturulması gibi OHAL yasaları getirilmesini isteyen Cerrah, şehrin çeşitli yerlerine konulan kameralarla da İstanbulluya tam bir hapis hayatı yaşatıyor.
Serpil Savumlu
ÖNCEKİ HABER

Wolfowitz resmen suçlu bulundu

SONRAKİ HABER

1 Mayıs bütün işçilerin bayramı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...