09 Mayıs 2007 00:00

UFUK

Emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu öne sürülen, ancak kendisi tarafından yalanlanan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın da, “Arşivi tarattım, bu konuda herhangi bir bilgiye ya da belgeye rastlamadım” diyerak yalanladığı “günlük”, siyasal alandaki son gelişmelerle birlikte perdenin gerisinde kaldı.

Paylaş

Emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu öne sürülen, ancak kendisi tarafından yalanlanan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın da, “Arşivi tarattım, bu konuda herhangi bir bilgiye ya da belgeye rastlamadım” diyerak yalanladığı “günlük”, siyasal alandaki son gelişmelerle birlikte perdenin gerisinde kaldı.
Ancak, bir süredir olup bitenlere, “acaba komplocu derler mi” diye endişe etmeden, biraz etraflıca bakınca, “darbe günlüğünün” hükmünü alttan alta icra ettiğini gösteren bir atmosferin giderek hakim olmaya başladığını rahatlıkla görebiliriz.
Söz konusu günlükteki şu satırları anımsayalım: “6 Aralık 2003: Bu hafta bütçe komisyonunda (TBMM Plan-Bütçe Komisyonu) bir AKP milletvekili tekkelerin açılmasını isteyince hepimiz çok rahatsız olduk. Toplandık. (...) Ve kendimize göre bir eylem planı yapmaya karar verdik. Önce basını ele geçirmeye çalışacaktık. Bu nedenle ben M.Ö.’yü (Mustafa Özkan) davet edecektim. Sonra rektörler ile temas edip öğrencileri sokağa dökecektik. Sendikalar ile aynı şekilde hareket edecektik. Sokaklara afiş astıracaktık. Dernekleri hükümet aleyhine teşvik edecektik. Bunları yurt çapında yapacaktık. Yukarıdakiler SARIKIZ olarak anılacaktı.” Cumhuriyet mitinglerinin ilkininin öncülüğünü yapan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin başındaki emekli Orgeneral Şener Eruygur, “darbe günlüğünde”, darbe konusunda en ısrarcı olan general olarak geçiyordu.
Ankara ve İstanbul’daki mitinglere katılanlar arasında, darbeye karşı olduğunu ve “laik, demokratik bir değişime” hizmet edeceği inancıyla bu mitinglere katıldığını belirtenler olsa da, son olarak Ege mitinglerinde de görüldüğü gibi, bu mitingleri çekip çevirenler, ona yön verenler, süreci “düşük yoğunluklu” bir müdahale süreci olarak ele alıyorlar. “Birleştirici bir kaygı” olarak öne çıkarılan “irtica tehdidi” ile mücadele manivelası, “laik, cumhuriyetçi duyarlılığı”na yaslanarak statükonun yeniden inşası için; siyasete yön vermeye çalışıyor. “Merkez sağ ve merkez sol birleşsin” talebi, “makul çoğunluğun” üzerinde birleşebileceği ve AKP’yi duvara dayayacak bir formül olarak öne çıkarılıyor. Sağda ANAP ve DYP’nin, “solda” da CHP ve DSP’nin birliği -ona eğer kabul ederlerse SHP de dahil olmak için can atıyor- cumhuriyetin ve “cumhurun” hangi sorununa yanıt oluşturabilir? Bu partiler arasında IMF’ye karşı olan var mı? ABD’ye karşı olan var mı? Askeri darbeler döneminde muhalefetin önünü kesmek için sıkça kullanılan “din faktörü” konusunda, gerçek bir laikliği savunabilecek olan var mı? Cumhuriyetin laiklikle birlikte, kuruluşundan bu yana çözüm getiremediği Kürt sorununda bir açılım sağlayabilecek olan var mı?
Bu “cadı kazanı koalisyonları”, Türkiye’nin “irtica kumpasın”dan kurtulması amacıyla hareketlenenlerin taleplerini de istismar ederek, “işbirlikçi sermaye programını” AKP’ye göre daha statükocu tarzda uygulamak dışında neye adaylar?
AKP’nin cumhurbaşkanlığı hamlesinin boşa düşürülmesinin ardından bu “düşük yoğunluklu” siyaset kurmaylarının ikinci hamlesi, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin diğer tespitine doğru mutlaka kayacak. Seçim dönemini siyaseti yeniden yapılandırma dönemi olarak yürütmek isteyen güçler, Kürtlerin ve “sermaye solu” dışında duran emekten yana olan güçlerin iradelerinin Meclis’e yansımaması için de ellerinden geleni yapacaklar. AKP’ye karşı yürütülen kampanyada “sağı” ve “solu” ile sürekli “merkezi” güçlendirme çağrıları da bu hedefe bağlanıyor.
Dolayısıyla bu noktadan bakınca aslında, aynı sermaye programını farklı yöntemlerle sürdürmek isteyen AKP ve “statükocu” güçleri bir cephe, demokrasiden ve emekten yana olanları da diğer cephe olarak tanımlayabiliriz. Yani biri, “mağduru” oynayan ya da sistemi yeniden tahkim etmek üzere, kitlelerin duygu ve düşüncelerini de istismar eden sermaye cephesi, diğeri de, Türkiye’de Cumhuriyet’in 80 yılı aşkın süredir çözemediği sorunları çözme potansiyeli taşıyanların cephesi.
Tam da bu nedenle, bir süre önce 324 aydının desteği ile Ankara’da toplanarak “Türkiye Barışını Arıyor” konferansını gerçekleştiren güçler, Türkiye’nin geleceğini de örgütleyebilecek olan güçlerdir.
Fatih Polat
ÖNCEKİ HABER

DTP ‘demokrasi cephesi’ dedi

SONRAKİ HABER

Anneler Günü’nde ‘Cumhuriyet Mitingi’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...