10 Mayıs 2007 00:00

HAYATIN İÇİNDEN

Ortalık toz duman. Cum babayı seçemedik. İktidar rövanşı alma peşinde. Milletvekillerini, yeniden seçilebilmenin dayanılmaz sıkıntısı sardı.

Paylaş

Ortalık toz duman. Cum babayı seçemedik. İktidar rövanşı alma peşinde. Milletvekillerini, yeniden seçilebilmenin dayanılmaz sıkıntısı sardı. Dengeler bozuldu. İttifaklar, evlilikler, göz süzmeler, gerdan kırmalar aldı başını gitti. Gün, sözde demokrat parti liderlerinin günü. Tam arkasında yer kapmalar, dirsek savaşları, göze girme telaşları, gelecek için “olmazsa olmaz”. “Ah liderle bir göz göze gelsem”, “Bir fotoğraf çektirip memlekette dağıtsam” amaçlı son hamleler takdire değer. “Layyiklik, özgürlük, demokraaasi” nutukları iç sızlatıyor. “Türban, bere, beraber gidelim her yere”, “Kubbe, minare, memleket tımarhane”, “Oval salon, bebelere balon” zırvaları çiklet kağıtlarını çoktan terk etmiş. Müsamere sertifikalı pandomimciler ülke kurtarıyor.
Ve bu kurtarılan ülkede, 50 milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Ve bu tekrar tekrar topla tüfekle kurtarılan ülkenin 25 değerli evladı, dünyanın en zengin 500 kişisi arasına girip Japonları bile solluyor.
Bu, herkesin kurtarmak için can attığı ülkenin 80 yıllık değerleri, içindeki çalışanları sokağa atılıp uluslararası sermayenin sofrasına meze yapılıyor.
Bu, “İlla kurtarmalıyız” diye çırpındığımız ülkede, küçücük çocuklar lağım çukurlarında telef olup gidiyor ve sonuç “Allah’ın takdiri” olarak kabul ediliyor.
Bu kurtardığımız ülkenin kurtarılmış evlatlarını sinek gibi arabaların, kamyonların tekerlekleri arasında ebediyete gönderiyoruz. Yüce rabbim ne hikmetse tüm rezil ölümleri benim yoksul ülkemin, yoksul insanlarının alnına yazmış. Sadece benim bu kurtarmak için çırpındığım ülkemde, trafik kazalarının yüzde doksanı sürücü hatası diye yutturulmuş.
Kurtarmak için ya elimizi acayip bir şekle sokarak bilekten sallamamız, ya sallayamadığımız elimizi göbeğimizin tam üstünde bağladığımız bu mübarek ülkemizde ormanları orman bakanına emanet ediyor ve sonra golf turizmine açıyoruz.
Bir yandan,
“Çanakkale içinde Aynalı Çarşı
Ana ben gidiyom düşmana karşı” dizelerinin uhrevi heyecanı ile sarsıla sarsıla ağlayıp
“Dur yolcu
Bilmeden gelip bastığın bu toprak” diye başlayan,
“Eğil de kulak ver bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir” dizeleriyle sürüp giden şiirin hüznü ile burnumuzu çekiyor, diğer yandan aynı vatan kalbi toprakları “Babalar gibi” soyluya sopsuza, dinliye, dinsize satıyoruz.
Bu, “Ey kurtarılmış vatan”da onurlu işsizler üç kuruş kazanmak için kaldırım kenarlarında tezgah açıp sürünüyor. Bu “Uğruna ne fidanlar feda ettiğimiz vatan”da gençler, kadınlar, üniformalı sapkınlara tepelettiriliyor.
Ve bu “Son yurdumuz” vatanda,
Taşlar bağlanıyor.
Arif Nacaroğlu
ÖNCEKİ HABER

Muğla’da renk cümbüşü

SONRAKİ HABER

Kurşun yerine inek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...