12 Mayıs 2007 00:00

Yine bir ikiyüzlülük

Devlet Demiryolları’na (DDY) bağlı Mersin, İskenderun, İzmir, Bandırma, Samsun, Derince limanlarının özelleştirme idaresine devirleri ile özelleştirmenin startı verilmişti.

Paylaş

Devlet Demiryolları’na (DDY) bağlı Mersin, İskenderun, İzmir, Bandırma, Samsun, Derince limanlarının özelleştirme idaresine devirleri ile özelleştirmenin startı verilmişti. 17 Eylül 2005 tarihinde Mersin Limanı’nın ihalesi tamamlanarak PSA-Akfen ortaklığına 755 milyon dolar karşılığında 36 yıllığına kiraya verildi. Bu süreç uluslararası sermaye ve yerli işbirlikçilerinin ortak çabası bu seviyeye geldi.
Peki, işçinin örgütlü olduğu sendikası ne yaptı? Ona bakmak lazım. Çünkü bu süreç içerisindeki entrikalar ve ikiyüzlülükleri bu süreci irdelediğimizde daha net ortaya çıkıyor. Ağustos 2005 ihalenin yapıldığı gün ilk ve tek olarak ciddi sayabileceğimiz 24 saat iş bırakma eylemi gerçekleşti. Eğer işçi bu eylem içerisine denk düşebilecek biçimde mücadele seyri izlemiş olsaydı, işine, işyerine ve emeğine sahip çıkma noktasında çok daha iyi bir konumda olacaktı. Tabii bunun doğuracağı sınıfın özüne denk düşen bazı bedeller ödenecekti. Sevgili sendikacılar doğal olarak bu bedeli ödeyenlerin öncüleri olacaktı. Onlara göre bu tehlikeli gidişatın bir çıkışı olacaktı. İşte tam da burada kurnazca bir plan akıllarına geldi. 13 Temmuz 2005 tarihinde limanın 4 giriş kapısı olmasına rağmen sadece A kapısına çadır kurarak diğer kapılardan giriş ve çıkışı kontrol edemeden A kapısına çadır kurdular. Fikir babaları Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç’ı sözde direniş çadırına getirerek ‘bu çadırın çok anlamlı’ olduğu görüntüsü vermeye çalıştılar. Teslimiyetçi sarı sendikacılıkla yoğrulmuş Salih Kılıç işçiye ‘işte komutan işte asker’ sloganıyla ‘Gazanız mübarek olsun. Yapacağınız eylemselliklerde arkanızdayım. Bunları yaparken işimizi üretelim, vardiya sonrasında gelip çadırımızda oturalım, devletin militarist güçleriyle karşı karşıya gelmeyelim’ şeklinde söylemleri ile işçinin gelişebilecek mücadele azminin onurlu aktiviteler ve eylemlilikler koymasının önüne set çekmiştir. Bu ikiyüzlülüklerini gizlemek için de çadırın ismini sözüm ona direniş çadırı koydular.
Bizler bu ikiyüzlü yaklaşımlara ortak olamamak adına işçi arkadaşlarımıza bu çadır eyleminin bir aldatmaca olduğunu söylememize rağmen bilinçsiz ve çaresiz bir duruma düşen işçinin ‘denize düşen yılana sarılır’ misali bu ikiyüzlü ve teslimiyetçi ruha koştuklarını gördük. Her uyardığımızda ‘biz yasal ve meşru zeminde mücadele edeceğiz’ cevabını aldık. Aslında yasadışı bir biçimde halkın malı olan limanı halka danışmadan satan zihniyetle ortak hareket ettikleri o zamandan beri biliniyordu. Onların çok güvendiği bağımsız olmayan yargının aleyhimize verdiği kararlar sonucunda şube başkanı yaptığı açıklama ile tam bir hüsranı anlattı, ‘Arkadaşlar maalesef bir şey yapamıyoruz’ sözleriyle.
PSA-Akfen firması tespit çalışmalarına hızla başladı. Nihayetinde 11 Mayıs 2007’de limanı teslim alacaklarını ilan ederek, hızlı bir şekilde tespit çalışmalarını bitirmeye çalışırken. Sendika ise bu ikiyüzlülük ve suçluluk duygularını örtbas etmek için teslim tarihine dört gün kala limanda çalışma yürüten Akfen çalışanlarına sanki aylardır limanda çalışma yapmıyorlarmış gibi davranarak bir sürtüşme ortamı yarattılar. Akabinde de 8 Mayıs günü bir basın açıklaması yaptılar. Bu basın açıklaması sırasında yaşanan sürece denk düşmeyen hele hele sendika yönetim ve yandaşlarının söylemeye hakkı olmadığını düşündüğümüz ‘Limanlar halkındır satılamaz, aşımız, işimiz onurumuzdur, yaşasın onurlu mücadelemiz, İşte Liman-İş işte direniş’ sloganlarıyla süsleyerek iştahla, kandırılmış işçiye sunuldu. Aslında bütün bu sürecin olumsuz gelişmesinde büyük payı olan Liman-İş genel merkezinin basın açıklamasına teşrif etmeleri daha da düşündürücü bir gerçek. Bilinçli işçilerin bu süreci değerlendirirken yuhalaması ve yerden yere vurması gereken merkez yöneticileri ustaca bir tavırla ekmeği işi elinden alınan liman işçisine alkışlatılarak adeta ‘bizleri iyi pazarladınız bu da sizin mükafatınız’ dedirttiler. Bizim taleplerimizden sonra yemekhanede konuşma yapan Genel Başkan Raif Kılıç, utanmadan işçinin gözlerinin içine baka baka ‘Eğer ben sizleri satmışsam, eğer sizlere ihanet etmişsem ben şerefsiz ve namussuzum’ dedi. Elbette ki işçinin karşısında söyleyeceği ikiyüzlülerin takınacağı tavır bu olmalıydı.
İşte Liman-İş’in gerçek yüzü
Bir liman işçisi (MERSİN)
ÖNCEKİ HABER

Alınak’a 301’den ikinci hapis cezası

SONRAKİ HABER

Susurlukçu polise 22 yıl

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...