14 Mayıs 2007 00:00

YAŞADIKÇA

Dört buçuk yıl önce seçim yapıldı ve Meclis’te umduklarının çok üzerinde bir çoğunluğu ele geçirdiler.

Paylaş

Dört buçuk yıl önce seçim yapıldı ve Meclis’te umduklarının çok üzerinde bir çoğunluğu ele geçirdiler.
İlk başta bu durumdan çok rahatsız oldular. Çünkü birçok konuda birçok sözler verdiler.
Verdikleri sözleri yerine getirmek kolay değildi.
Devlet içerisinde değişik güç odakları bulunuyordu. Dengeleri kollamak gerekiyordu.
Tedirgindiler.
Acemiydiler.
Korkuyordular.
Ellerindeki gücün farkında değildiler…
Koltuklarına ilişir gibi oturuyordular. Zamanla iktidarı keşfettiler. Paraya ve devlet gücünün büyüklüğüne kolay alıştılar. Hükmetmeyi öğrendiler. Sonra halkla dalga geçmeye, herkesi fırçalamaya kadar götürdüler işi.
Her güzel şeyin sonu vardır. Ama güzel olan şey herkese güzel değildir. Onlar için güzel olan halk için güzel olmayan bu saltanat dönemi en sonunda sona dayandı. Seçim kapıya dayanınca bazıları görevlerini ‘tarafsız’(!) kişilere devretmek zorunda kaldı. Bu devir işi kendi gönlünden geçtiği için değil, yasal zorunluluk olduğu için yapıldı.
Ama gelin görün ki, bu durumda bile koltuğu bırakırken gözyaşları dökmekten sıkılmadılar. Sanki oturdukları koltuk onlara doğuştan, babaları tarafından hediye edilmişti de, birileri bu oyuncağından ayırıyordu onları.
İçlerinden birisi çok duygulanmıştı. Nasıl duygulanmasın ki? O koltuk olmasaydı oğlunun feribotu, gemisi falan olabilir miydi? Dört buçuk yılda bu dünyayı da, öbür tarafı da sağlama alabilir miydi? Keşke o koltuğu giderken arabasının bagajına koysaydılar. Kim bilir bir daha o koltuğa oturmak kısmet olacak mıydı?
Koltuğu erken terk edenler vardı ama seçim sonuna kadar terk etmeyecek olanlarda vardı. Seçim dönemine girilmiş olmasına karşın, hâlâ paralı pullu işlere el atmaya, devam ediyorlar onlar. Elde ne var ne yok satılıyorlardı.
Geçtiğimiz günlerde İzmir Limanı satıldı. İzmir Limanı Türkiye’nin toplam konteynır taşımacılığının yüzde 22.2’sinin taşındığı bir liman.
650 dönümlük bir araziye sahip bir liman.
Şimdi de Mersin Limanı’nı Singapurlulara sattılar.
Sırada Derince Limanı var.
Sonra Samsun Limanı geliyor.
Arkasından Bandırma Limanı satılacak.
Onun arkasından da İskenderun Limanı…
Giderayak bir başkası nükleer santralı sokuşturdu araya. Çünkü o işte de çok iyi para vardı. Nükleer santral kuran firmaların kendi deyimleriyle santral maliyetinin yüzde 20-25 gibi oranında ‘danışmanlık’(!) giderleri oluyormuş.
Geçen zaman zarfında çok değiştiler, çok geliştiler. Artık koltuklarına ilişerek oturmuyorlar.
Egemen bir edayla oturuyorlar. Hatta koltuklarıyla bütünleştiler. Koltuklarına tekrar kavuşamama riski yüzünden ellerinde halka ait ve para eden ne varsa; yangından mal kaçırırcasına ortaya sürüyorlar.
Bir yandan satıyorlar, diğer yandan eğleniyorlar, dalga geçiyorlar.
Anadolu’da: “Para konuşmayı, elbise yürümeyi öğretir” derler. Anlaşılan koltuk da hükmetmeyi, pervasızlaşmayı öğretiyor.
Ama değişmeyen tek şey var ki; koltuğun verdiği güç ve “itibar” sürekli değildir. Adam gibi adamlar koltuklarından indikten sonra da, hatta öldükten sonra da toplumun yüreğinde ve bilincinde yaşarlar.
Oysa koltuğun tutsağı olanlar, ona bir değer katamayanlar, koltuğun içinde cüce kalanlar, sadece koltuğu kaybetmezler.
Koltuk ise hep değerlidir. Çünkü onun üstüne oturmak isteyenler her zaman olacaktır
Enver Şat
ÖNCEKİ HABER

Pakistan diken üstünde

SONRAKİ HABER

GAP’ta düşük su seviyesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...