15 Mayıs 2007 00:00

RAMP IŞIKLARI

Amerika’da bir dönem kimileri için bir umut kapısı olarak görülen ve yüceltilen ‘sonsuz özgürlük ve mutluluk rüyası’nın sona ermesi ile yeni arayışlara yönelen ve umutsuzluk ile olanaksızlığı bir arada yaşayan orta sınıfın kentsel ve kent dışı dramını yazmakta usta,

Paylaş

Amerika’da bir dönem kimileri için bir umut kapısı olarak görülen ve yüceltilen ‘sonsuz özgürlük ve mutluluk rüyası’nın sona ermesi ile yeni arayışlara yönelen ve umutsuzluk ile olanaksızlığı bir arada yaşayan orta sınıfın kentsel ve kent dışı dramını yazmakta usta, modern Amerikan tiyatrosunun genç denebilecek temsilcilerinden, sinema ve tiyatro oyuncusu, yazar Sam Shepard’ın “Aşk Delisi” adlı oyunu Aksanat Yeni Kuşak Tiyatro’da bugün ve her salı gösterimine devam ediyor. Yönetmenliğini Mehmet Ergen’in yaptığı oyunun, müzikleri Mor ve Ötesi’ne, dekor ve kostüm tasarımı ise Naz Erayda’ya ait.
Türkiye’de, Aç Sınıfın Laneti, Vahşi Batı, Gömülü Çocuk ve Islak Ekmek gibi oyunları ile tanınan Sam Shepard’ın oyun kişileri genellikle bulunduğu yerden bir nedenle uzaklaşan ve gittiği yerlerden yeni umutsuzluklarla dönen ama aynı zamanda arayışlarını sürdüren bir tutumla kendilerini var ederler. Aç Sınıfın Laneti’nde Baba’nın gidişi, Vahşi Batı’da ağabeyin evden uzaklaşması ve geri dönüşü, Aşk Delisi’nde Eddie’nin uzaklaşması ve bir nedenle geri dönmesi Shepard’ın temel izlekleri olarak sayabileceğimiz varoluşsal sorunlardır.
Sam Shepard, kurgusal olarak geriye dönüşler, hayal ve gerçek, dün ve bugün, ben ve öteki, tutku ve alışkanlık ikilemleri üzerine kotardığı bu ilginç oyunda, ikili bir ilişkiye, aşkın kıskançlığı meşrulaştırdığı bağlamından yola çıkarak uzak açıdan bir prizma tutuyor.
Meşhur rüyanın sona ermesiyle yaşanan hayal kırıklığı ve ardından gelen boşluğun verdiği buruklukla kıvranan ve debelenen insanın gitmek isteği ve uzaklaşmanın olanaksızlığı üzerine kurgulanan Aşk Delisi’nde yazar, (kardeş olduğunu sonradan öğrenen) iki gencin aşkı ekseninde, aşkın psikolojisi, kıskançlık, şehvetin alışkanlığı, aşkı ve ilişkiyi besleyen ve onu yeniden yaratan değerlerin kaybedilmişliği, ilişkiye sirayet etmiş çift taraflı tutarsızlıklar üzerine pratik bir sorgulama yapıyor.
Yönetmen Mehmet Ergen oyunun anlatımını, May’in (Esra Bezen Bilgin) tutkusu ve Eddie’nin umursamazlığı ve arayışı üzerine kurmuş. Yorumunda, derinliğine yoğunlaşmış kadın- erkek ilişkisinin olanaksızlığına da vurgu yapan Ergen, ortak parametrelerini yitiren ilişkilerin tükenmişliği ve yeni arayışlara yazgılı olduğunun da altını çiziyor.
Oyunda tutku ve kıskançlığı bir arada yaşayan fakat tükenmişliğin de ayrımında olan bir anlamda çaresiz olan May’i yorumlayan Esra Bezen Bilgin, damıtılmış bir oyunculuk örneği ile May’in duygusal gelgitlerini ve ruhsal karmaşasını, ikilemlerini ölçülü ve dengeli bir biçimde abartmadan seyirci ile paylaşıyor. Eddie’yle olan ilişkisinin duygusal yoğunluğunu ve isterik hallerini olabildiğince yalın ancak cömertçe aktarıyor. Bilgin, akıl dışı tutku ve tükenmişliği kabullenmeyen ısrarını aktarırken oyunculuk olanaklarını sonuna kadar kullanıyor.
May’in kendisine olan tavır ve yaklaşımlarını önceden kestiren bir rahatlık ve özgüvenle sahnede konumlanan yeni arayışlara yönelmekten kendini alıkoymayan Eddie’yi yansılayan Serhat Tutumluer, oyunculuğu ile göz doldurmaya devam ediyor. Tutumluer sesi ve tavırlarındaki uyumu ile Eddie’ye özel bir yorum getiriyor ve fazlaca okunaklı bir fotoğraf çıkarıyor seyircinin karşısına. Aymaz ve budala tavırları ile olup bitenin ayrımında olmaktan bir hayli uzak ve abartılı bir biçimde saf olan Martin’de izlediğimiz Cengiz Bozkurt, ekonomik bir tutumla kullandığı hünerleri ile komedi yaratma ve şaklabanlık arasındaki ayrımı zekice ortaya koyuyor. Bozkurt, soğuk tavırları ve neredeyse devinimsiz konumlanışı ile Shepard’ın metnini bütünlüklü olarak ısıtıp seyirciye komedi tadında servis ediyor. Yaşlı Adam’da izlediğimiz Melih Düzenli, anlatımda fazla bir etkinliği olmasa da ortak üretimin bir parçası olarak emeğini ortaya koyuyor.
Oyunun sahne yorumunda öncelikle söylenecek bir cümle var, sözel olarak çok anlaşılır ve şeffaf bir metnin görsel plastiğine hiç katkı sunmayan Naz Erayda’nın sahne tasarımı yavan, sığ ve dağınıklık içeriyor. Dekor, sözün duygusal derinliği ile uyumsuzluk gösteriyor ve anlatıma hiçbir bağlamda yardımcı olamıyor.
Mor ve Ötesi’nin müzikleri yerinde bir tercih olarak metnin ritmine ve duygusal derinliğine özel bir anlam katıyor. Müzikler her sahnenin anlam ve dengesine melodik olarak işitsel bir fon oluşturması bağlamında sahne yorumuna özel bir işlevle dahil ediliyor.
Metin Boran
ÖNCEKİ HABER

Şiirİstanbul, Derviş’siz açıldı

SONRAKİ HABER

Mahallelinin gözünden kendi mahalleleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa