05 Mart 2012 12:30

8 Mart’ta alanlarda

Savaş, yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik… Böyle sıralayınca birbirinden bağımsız gibi duran ama hepsi de birbirine bağlı ve sonuçlarından emekçi kadınların iki kat etkilendiği sorunların her biri önemli elbette. Her biri yakıcı… Boyuna çareler düşündüğümüz, ağırlıklarını azaltmak için her g

8 Mart’ta alanlarda
Paylaş
Serpil İlgün

Yeni yasanın da kadınlara sunduğu yeni bir şey yok

Devlet korumuyor evet. Sadece geride bıraktığımız 2011 yılı içinde en az 232 kadın öldürüldü. AKP iktidarı, kadına yönelik şiddeti yüzde bin 400 arttırdı. Kadın hareketinin uzun ve ısrarlı mücadelesi sonucunda hazırlanan şiddet yasası, her tarafından kırpılmış ve kuşa çevrilmiş haliyle 8 Mart’a yetiştirilmek üzere komisyonlara gönderildi.  Tasarı, Başbakan’a propaganda malzemesi olacak. Başbakan 8 Mart günü, kadınların karşısına çıkıp, “bakın sizi ne kadar düşünüyoruz” diyecek diye onlarca kadın kurban ediliyor. Öncesi ve yüzlerce kadın katlinin mevcut yasalarla engellenmemesi bir yana, “şiddeti bitirecek yasa”, “kadın örgütleri ile uzlaşılmış yasa” olarak lanse edilen yeni yasa hiçbir yaraya derman olamayacak haliyle bize bir lütuf olarak sunuluyor.  Tasarı Başbakanlıktan Meclis’e gelene kadar değişikliklere uğramış, kapsamı daraltılmış ve uluslararası sözleşmelerin bağlayıcılığı ifadesinden de arındırılmış durumda. Kadın erkek eşitliği eğitimiyle ilgili önemli hususların da yasadan buharlaşıp kaybolması, AKP zihniyetinin eşitlik meselesinde ne kadar “hassas” olduğunu ve bu yasayı da çokça tartışacağımızı gösteriyor.

Yaşam hakkına sahip çıkan kadınların başvuruları, kadını ikinci sınıf gören AKP’nin karakollarının, mahkemelerinin, sosyal hizmetlerinin kalın duvarlarını aşamıyor. Kadınlar korunmadığı gibi, büyük medya desteğini de yanına alarak, kadın cinayetlerini doğallaştırıp, sıradanlaştırıyor. Kayıtsız kalınsın, kimse ses çıkarmasın istiyor AKP. Mümkün mü? Katledilen kadınların yerinde kendimizin, kendi kızlarımızın olma ihtimali bile içimizi ürpertiyor. Kadınların bu kadar kolay katlediliyor olmaları karşısında hepimiz isyan ediyor, üzülüyor ve itiraz ediyoruz değil mi? Ama tek başımıza. Çoğunlukla da içimizden. Ne var ki, tek tek hiçbirimiz sesimizi duyuramıyoruz. Kime duyuracağız ki? Hem durarak oluyor mu ki? Olmuyor. Durarak değil, örgütlenerek seslerimizi, güçlerimizi birleştirdiğimizde kadınların neler başardığının örnekleriyle dolu kadının tarihi. Kadınlar değiştirir Uzak tarihlere gitmeye gerek yok. İşte savaşın içinde barındırdığı tüm acılara, ölüme, kayıp olmaya, tacize, tecavüze, sürgüne, hapse karşı dünyanın görüp görebileceği en güçlü direnişi, en öğretici bilinçlenmeyi ortaya koyan Kürt kadınları; İşte Hey Tekstil’in direnişteki kadın işçileri, işte Billur Tuz, işte Savranoğlu, İşte topraklarına, derelerine, kültürlerine sahip çıkan Erzurumlu köylü kadınlar, İşte öğretmeniyle, hemşiresi, mühendisi, doktoruyla kamu emekçisi kadınlar, İşte kentsel dönüşüm diye elleriyle yaptıkları evlerinin başlarına yıkılmasına karşı gösterdikleri direnişe kendileri de şaşıran annelerimiz, kız kardeşlerimiz, ninelerimiz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, bize öncelikle bunu önerir. 8 Mart, işte o tek tek isyan ve itirazların, ancak ve ancak örgütlü olursa anlamlı bir güce kavuşacağını gösterir. 8 Mart, yaşadığımız bütün sorunların doğallaştırılarak her birinin sorumlusu-suçlusu bizmişiz gibi sunulmasına; AKP’nin kadınları hiçleştirip değersizleştirmesine; savaşla, yoksullukla, güvencesizlikle, üzerimizdeki baskıyı arttırmasına; eğitim ve sağlıkta elimizdeki haklara da kastedildikçe ülkenin her yanında yan yana gelerek, taleplerimizi hep birlikte dile getirdiğimiz, mücadele ve dayanışma günüdür. İş, barış, özgürlük ve eşitlik için, yaşam hakkımızı savunmak, AKP’ye emeğimizden, kimliğimizden, bedenimizden elini çek demek için alanlarda olacağız. Sen gelmezsen bir eksiğiz. Yaşasın 8 Mart! Yaşasın kadın dayanışması!

 

NE İSTİYORUZ?

 

TARİHÇE

Tarih 1857... New York’ta bir dokuma fabrikası... Çok ağır çalışma koşulları, çok uzun iş günleri ve bunların tam tersi olarak çok düşük ücretler... Koşulların düzeltilmesi yerine, her geçen gün daha da dayanılmaz hale gelmesi kadın işçilerin artık tahammül sınırını zorlamaya başladı. Greve çıkma kararı alan kadınlar, taleplerini de açıkladılar: “Daha iyi koşullarda çalışmak, 10 saatlik işgünü, eşit işe, eşit ücret...” Patronun ise, diğer işçilerin grevci kadınlarla dayanışmasını önlemek için bulduğu “çözüm” yolu; fabrikanın kapılarına kilit vurmak oldu. Bu sırada çıkan olaylar sırasında fabrika içinde şüpheli bir yangın başladı. Ancak içerideki kadınların kaçabilecek hiçbir yeri yoktu. Sadece daha iyi koşullarda çalışmak isteyen 129 kadın, yanarak hayatını kaybetti. Takvimler 8 Mart 1857’yi gösteriyordu... Yıl 1908... Yine bir 8 Mart’ta yine dokuma işçisi kadınlar grev başlatarak, işyerlerini işgal ettiler. Ama bu kez taleplerini biraz daha genişlettiler: “8 saat iş günü, çocuk emeğinin sömürülmesine son verilmesi ve kadınlara oy hakkının tanınması.” 1909’da ise Manhattan’da 20 bin gömlek işçisi kadın grev yaptı. Kısa sürede diğer fabrikalara yayılan grev sırasındaki polis saldırısında, yüzlerce kadın yaralandı, yüzlercesi de tutuklandı. Ama grev, yaklaşık iki ay, patronlar talepleri kabul edene kadar sürdü. Bu grevden bir yıl sonra, 1910 yılında II. Enternasyonal, Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplandı. Konferansta, Alman Delege Clara Zetkin, 8 Mart’ın, dokuma işçisi kadınların anısına, “mücadele günü” olarak ilan edilmesini önerdi. Bu önerinin kabul görmesiyle 8 Mart, kadınların cinsel ve sınıfsal sömürüye karşı, eşit ve özgür bir yaşam taleplerini haykırdığı, haklarına sahip çıktığı uluslararası bir mücadele günü olarak tarihe geçti.

ÖNCEKİ HABER

Kazanmak için; birlik, mücadele ve dayanışma

SONRAKİ HABER

Lowell Fabrikası Kızları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...