17 Mayıs 2007 01:00
Rüzgar sosyalizmden yana
Ekvador Quito Merkez Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi ve Ekvador Demokratik Halkçı Hareket Temsilcisi (MPD) Pablo Miranda, Latin Amerikada Anti-emperyalist Mücadelenin Dinamikleri başlıklı bir konferans verdi.
Emek Partisinin davetlisi olarak Türkiyede bulunan Miranda, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Lokalinde dün verdiği konferansta, ABD karşıtı halkçı hükümetleriyle dikkat çeken Latin Amerika ülkelerindeki gelişmeleri ve 21. Yüzyıl Sosyalizmi tartışmalarını aktardı. Konferansa Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner, Gülsüm Cengiz ve Tevfik Taş gibi şair ve yazarların yanı sıra birçok sendikacının da aralarında bulunduğu 100ü aşkın dinleyici katıldı.
Sosyalizmin Latin Amerikada yeniden moda olduğunu vurgulayan Miranda, Latin Amerikada emekçi kitleler, işçi sınıfı değişimi arzu etmektedir ve bunun için mücadeleye atılmaktadırlar. Bütün Latin Amerikada değişimi arzulayan milyonlarca insanı birleştiren bir davadır bu dedi.
Ortak mücadele geleneği
Bölge ülkelerinin hepsi, 19 yüzyıl başında verdikleri ulusal kurtuluş mücadelelerinden sonra kurulmuş cumhuriyetlerdir. Latin Amerikada 30 kadar ülke var. Ortak bir tarihimiz, ortak bir mücadele geleneğimiz; ortak bir dilimiz var. Tüm Latin Amerika ülkelerinde kapitalist üretim geçerlidir; Küba dışında tüm ülkeler emperyalizme, esas olarak da ABD emperyalizmine bağlı ülkelerdi. Dolayısıyla bu ülkelerde gelişmekte olan hareket, özellikle anti-emperyalist bir harekettir. Latin Amerika halkları, onyıllardan beri bu mücadeleyi yürütüyorlar diyen Miranda, bu doğrultuda emekçi sınıfların ve yerli halkların önemli mücadeleler içine girdiklerini ifade etti.
Seçim zaferleri dönemi
Grevler, genel grevler, demokratik halk isyanları, toprak işgalleri ve devrimci silahlı mücadele gibi farklı şekillerde önemli yol kat eden bu mücadelenin bir şeklinin de parlamenter mücadele olduğunun altını çizen Miranda, Venezüellada Hugo Chavez, Bolivyada Evo Morales ve Ekvadorda Rafael Correa yönetimlerini örnek vererek Latin Amerika ülkelerinin birçoğunda önemli seçim zaferleri kazanıldı; yurtsever yönetimler iktidara geldi. Amerikan emperyalizminin baskılarına rağmen geri adım atmadılar. Dolayısıyla Latin Amerikada güçler ilişkisinde bir değişim yaşanmaktadır. Emekçi kitleler, işçi sınıfı, değişimi arzu etmektedir ve bu değişimleri gerçekleştirmek için de mücadeleye atılmaktadırlar diye konuştu. Miranda, süreç hakkında şu değerlendirmelerde bulundu:
Değişim rüzgarı esiyor
Latin Amerikada işçi sınıfı ve emekçi kitleler, sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelesinde ileri adımlar atmakta; kısmi de olsa önemli zaferler elde etmektedirler. Bölgede değişim yönünde bir halk rüzgarı esmektedir. Proletarya devrimcileri olarak Latin Amerikada devrimin gerçekleşmesi için nesnel ve öznel koşulların giderek olgunlaşmakta olduğunu söylüyoruz. İktidarı ele geçirme fikri, emekçi sınıflar içinde giderek somut bir fikir olarak gelişmektedir. İşçi sınıfı grevleriyle, köylüler toprak işgalleri ve anayollara kurdukları barikatlarla, gençlik demokratik ulusal haklarıyla gündemdedirler. Yerli halklar, kendi talepleriyle bu devrimci sürecin parçasıdırlar. Bütün Latin Amerikada değişimi arzulayan milyonlarca insanı birleştiren bir davadır bu. Neo-liberalizme, özelleştirmelere karşı çıkmakta, dış borçların ödenmemesini talep etmekte; rüşvet, yolsuzluk, kokuşmaya karşı mücadele etmektedir ve gelişen bir harekettir.
Yaşanan devrim değildir
Bütün bu ülkelerde halk hareketi gelişmekte, başarılar elde edilmektedir ancak devrim olmuş değildir. Ancak sosyalizm, emekçi kitlelerin gözünde yeniden bir alternatif durumuna gelmiştir. 1990 sonrasında Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla girilen karamsarlık süreci geride kalmıştır. Latin Amerikanın yeni aydın kuşağı, sosyalizm özlemi ile yola çıkmaktadır.
Bugün Latin Amerikada Komünist Parti Manifestosu, Marks, Engels, Lenin, Stalinin eserleri çok daha fazla dağıtılmakta ve ilgi çekmektedir. Deyim yerindeyse, sosyalizm yeniden moda durumundadır.
Küçük burjuvazinin etkisi
İlerleyen hareketin içinde en soldakinden sosyal demokratına kadar geniş bir yelpaze yer almaktadır. Fakat hareket, sol sosyal demokrasinin egemenliği altındadır. Radikal küçük burjuva kesimlerdir etkin olanlar. Devrimci sol güçler de kuşkusuz bir yer tutmaktadırlar fakat bu, henüz küçük ve zayıftır. Ancak devrimci sol kesimin güç kazanması ve egemenlik kurabilmesi için koşullar uygundur. Devrimci sol hareket, içinde geleceği temsil edenlerle birleşip geçmişe ait olanlarla tecrit edebildiği sürece ileri adımlar atacaktır. (İstanbul/EVRENSEL)
21. Yüzyıl Sosyalizmi nedir?
Pablo Miranda, Latin Amerikadaki gelişmelerin 21. Yüzyıl Sosyalizmi gibi isimlerle ifade edilmesinin yarattığı kafa karışıklığına da dikkat çekerek şunları dile getirdi:
Latin Amerikada 21. Yüzyıl Sosyalizmi, Amazon Sosyalizmi, And Dağları Sosyalizmi gibi çeşitli akımlarından söz edilmektedir, ancak en çok sözü edilen 21. Yüzyıl Sosyalizmidir ve temsilcisi Hugo Chavezdir. 21. Yüzyıl Sosyalizmi, işçi iktidarı kurulmadan işçilerin sorunlarının çözülmesi, demokrasinin yerleşmesini içermekte; üretim araçlarının özel mülkiyetine dokunmamaktadır. 21. Yüzyıl Sosyalizmi kavramıyla, Marksizm-Leninizmin yeni bir revizyonu gündemdedir. Bu hepimiz için açıktır. Ama Latin Amerikanın bugünkü politik koşullarında biz komünistlerin önündeki temel görev, 21. Yüzyıl Sosyalizmi ile uğraşmak değildir. Mücadelemizin asıl hedefi, emperyalizm ve kapitalizmdir.
Bu bizce açıktır. Ama geniş işçi ve gençlik kitleleri açısından o kadar açık değil durum. Dolayısıyla komünistlerin, tüm güçleriyle bu gerçeği açıklama görevleri vardır.
Küba büyüyor
Miranda, Latin Amerikada esen anti emperyalist ve halkçı rüzgarın, özellikle Kübayı güçlendirdiğini belirterek Bütün bu süre içinde Küba yönetimi, Latin Amerika ülkelerine politik ya da sosyal her bakımdan destek verdi. Kendisi de bu ilişkilerden kârlı çıktı tabii ki. Mesela on iki yılda önemli ekonomik kalkınma gerçekleştirdi; yüzde 9 ve yüzde 10 olmak üzere. Bu yıl için de yüzde 11 düzeyinde bir büyüme bekleniyor dedi.
Evrensel'i Takip Et