18 Mayıs 2007 00:00

GERÇEK

Halk gibi sendikalar da bir genel seçimle karşı karşıya. Üstelik de paldır küldür bir seçimle.

Paylaş

Halk gibi sendikalar da bir genel seçimle karşı karşıya. Üstelik de paldır küldür bir seçimle.
Türkiye’de Türk-İş’in kuruluşundan başlayarak sendikal kültür; sendika başkan ve yöneticilerinin boylu boyunca sermaye partilerinden siyasete girmesini, milletvekili seçilmesini, bakan olmasını vb. pek çok şeyi “meşru” ve “doğru” görürken sendikaların, seçimlerde şu parti ya da bu partilere karşı olmasını, şu ya da bu partileri destekleme doğrultusunda karar almasını hoş karşılamayan, hatta yasaklayan bir biçimde oluşmuştur.
MECLİS’E GİREN SENDİKACILAR
Bu çerçevede, sendika başkanı ve yöneticilerinin parlamentoya girdikten sonra sendikayı, sendika üyelerinin çıkarlarını unutup listesinden seçildiği partinin disiplini içinde kalması da gayet “normal” karşılanmaktadır. Nitekim bugüne kadar parlamentoya giren pek çok sendikacı, işçilerin taleplerini, sendikaların ihtiyacı olan yasal düzenlemeleri değil, kendi partisinin getirdiği yasal düzenlemeleri savunmuştur. Örneğin AKP’den Meclis’e giren sendikacılar, “İş Yasası”, “Sosyal Güvenlik Yasası”, “Genel Sağlık Sigortası” gibi en işçilerin, emekçilerin haklarını açıkça gasp eden yasalarda bile AKP politikası doğrultusunda davranmışlar, IMF-Dünya Bankası ve en büyük patronların çıkarları doğrultusunda hareket etmişlerdir. Ya da CHP, “AKP söz hakkımızı engelliyor” abes gerekçesiyle Meclis’i terk edip patronlara yaptığı kıyakla “Bakın biz sizin istediğiniz yasaları engellemiyoruz, sadece muhalefet cilvesi yapıyoruz” mesajı verirken, sosyal güvenlik ve sağlıkla ilgili yasaların çıkmasına yeşil ışık yaktığında, CHP’li sendikacı vekiller de Deniz Baykal ve vekillerini izlemişlerdir.
HALKI BÖLÜYORLAR
Şimdi yeni bir seçimle karşı karşıyayız ve egemen güç odakları, siyasi alanı yeniden biçimlendirirken bir yandan “merkez sağ” ve “merkez sol” partiler etrafında siyaseti düzenlemeye çalışmakta, öte yandan da AKP, CHP, ANAP-DYP ekseninde halkı kendi içinde bir kez daha bölüp rekabete sokmayı, kurmak istedikleri sistemin itici gücü yapmayı planlamaktadırlar.
Oysa gerçek şudur ki daha ilerisine gitmeye gerek yok; son 10-15 yıldır, bu partiler IMF-Dünya Bankası’nın yönetiminde ülkeyi ve halkı neoliberal politikalar kıskacına almışlar ve emeğin tarihsel önemdeki kazanımlarını yok etmek için biri ötekinin bıraktığı yerden başlayarak “piyasa kapitalizmini” yerleştirmeye çalışmışlardır.
SENDİKALAR AÇIK TUTUM ALMALI
Öte yandan şu da açık bir gerçektir ki son 10-15 yıldır, eksiği ile fazlasıyla emekçiler ve sendikalar da bu ekonomik politikalara karşı mücadele etmekte; işçiler, emekçiler her vesileyle IMF-Dünya Bankası-TÜSİAD programına karşı olduklarını haykırmaktadırlar.
Şimdi işçilere, emekçilere, “Bu programların savunucusu partilere oy verin” çağrısı yapılmaktadır. Çünkü AKP, bu programın dört buçuk yıllık uygulayıcısıdır ve bununla övünmektedir. DYP-ANAP zaten özelleştirmeci geçmişleriyle övünmektedirler. CHP ise her seçimden sonra yaptığını, -mitinglerden de aldığı özgüvenle olacak- bu sefer seçimden önce yapmış, sermaye gazetesi Referans’a konuşarak piyasacılara, finansçılara, borsacılara, rantçılara; “Siz bakmayın özelleştirmelere, GSS’ye, IMF’ye karşı söylediklerimize; biz de aynı programı uygulayacağız. Ama IMF ile yeniden pazarlık edeceğiz” demiştir. Dolayısıyla bugün sendikalar, eğer emekçilerin hak gaspları ve sömürünün artırılmasını başlıca politika edinmiş olan bu partilere karşı açıkça bir tutum almazlarsa; kendi mücadelelerini, kendi eylemleriyle, sokaklarda haykırdıkları “IMF’ye hayır”, “Mezarda emekliliğe hayır” gibi pek çok sloganlarıyla da çelişmiş olurlar. Dahası, bunca yaşanandan sonra sendikaların bu partilere karşı açıkça tavır almaması; halkı, üyelerini bu partilere oy vermemeye çağırmaması, mücadelecilik ya da uzlaşmacılık bir yana sendikal ahlakla bile çelişir.
SEÇİM BİR FIRSATTIR
Bu yüzden sendikalar;
1-) Yöneticilerinin hangi partilerden aday olup olmayacağına karar vermeli, yöneticinin “Ben şu partiden girersem Meclis’e giderim” keyfiyetine kesin olarak karşı çıkmalı; emeğin haklarını savunacaksa bu hakları savunacağı partiden girmeleri konusunda karar almalıdırlar.
2-) Sendikalar, en azından bugünkü emek düşmanı ekonomik programı uygulayan ve bu programa bağlı kalacağını ilan ederek sermaye çevreleriyle güven tazeleyen partilere oy verilmemesi çağrısı yapmalıdırlar. Bu, sendikaların üyeleri arasında bölücülük değil sermayeye ve uşaklarına karşı işçileri birleştirmek olur. Çünkü bu partilerle çıkar bağları olan çok küçük bir azınlık, “Biz bu IMF programına oy verelim”i savunabilecektir.
Seçim; sendikacıların, üyelerinin çıkarlarını savunan gerçek sendikacılar gibi tavır almaları için bir fırsattır. Bunun sınıftan yana değerlendirilmesi, sadece ülkedeki siyasete emekçilerin müdahalesi bakımından değil sendikal mücadele açısından da son derece önemlidir.
İ. Sabri Durmaz
ÖNCEKİ HABER

Dink cinayetinde JİTEM parmağı mı?

SONRAKİ HABER

Özelleştirmeye izin vermeyecekler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...