21 Mayıs 2007 00:00
YAŞAMA KÜLTÜRÜ
Daha önce başka yazılarımda, konuşmalarımda da anlatmıştım
Muğlada, dar bir sokakta kültür varlığı olarak saptanmış bir ev vardı. Bu evin sokağa bakan sağır duvarında, 20×30 cm.lik küçücük bir pencere vardı
Daha önce başka yazılarımda, konuşmalarımda da anlatmıştım
Muğlada, dar bir sokakta kültür varlığı olarak saptanmış bir ev vardı. Bu evin sokağa bakan sağır duvarında, 20×30 cm.lik küçücük bir pencere vardı. Bu pencerenin içinde temiz bir bardakla, su dolu bir sürahi bulunurdu. Yaz sıcağında bağrı yanmışlar içsinler diye
Sözüm ona onarmak için evi yıktılar. Betonla yeniden tıpkısını yaptılar (Artık tarihsel falan değil, düpedüz yalancıydı o ev.) Bu yeni evde o küçük pencereyi yapmayı unuttular.
İnsanlıklarını unuttular gerçekte Kendini başkasının yerine koyamıyordu artık yeni evi yapan
Engelli deyince ne anlıyoruz?
Engelli deyince de çoğu kimse yalnızca bir beden öğesi eksik olanları anlıyor. Görmeyen, duymayan, elsiz, ayaksız vb. gibi
Oysa tinsel sağlıksızlık elbette daha da önemli
Örneğin, 15 yüzyılda Fransada melankoli hastaları bodrum katında bir odaya kapatılır, kapısı taşla örülürmüş Bağrış çağrışları dışardan duyulmasın diye
Unutulurlarmış sonra da
Osmanlılarda o yüz yılda, bu tür sağlıksızlığı olanlar için özel iyileştirme yöntemleri uygulanırmış Bunun kanıtı Edirnede, II. Beyazıt külliyesindeki Bimarhane
Bir insanlık onurunu yansıtan bu yapıda, batıda iyileşmez sanılan böyle kişiler, su sesi, müzik dinletilerek, güzel çiçekler izletilerek, sindirimi kolay av etleriyle beslenerek sağlıklaştırılmağa çalışılırmış.
Bugün bile zararsız tinsel bozukluğu olanların, otistiklerin vb.nin toplum içinde, aile içinde sağlıklaştırılmağa çalışılmasında bir insan sıcaklığı buluyorum.
Sayısal durum
Bundan yaklaşık kırk yıl önce yaşlılarla ilgili bir yapının tasarım yarışmasına çağrıldığımda yaptığım ön çalışmalar konunun toplum açısından önemini gösterdi bana.
O günlerde Ankarada oturanların sayısı 440.000 çevresindeydi. Altmış yaşını aşmış olanların sayısı yüzde 7yi buluyordu. Öteki büyük kentlerimizde de bunun altında değildi
Giderek yüzde 8e varıyordu Bugünkü 75 milyon insanımıza göre düşünürsek yüzde 7,5 milyonun üzerinde bir küme demektir. Engellileri bile katmadan toplumumuz için önemli bir sayıya ulaşıyoruz kısacası
Yaşlıların, engellilerin toplum yaşamı dışında kalmaları, onların katkılarından yoksun kalmamız demek oluyor en azından. Onların da kent yaşamına engelsiz katılmalarını sağlamak hem onlar hem de sağlamlar açısından bir zorunluluk gerçekte.
Demek ki kentlerimizin yollarını, alanlarımızı, kısacası ortak kullanım oylumlarımızı, tekerlekli teneke kutuları (otomobilleri) insanlardan daha önemseyerek düzenlememiz, çok büyük sayıda (yaklaşık yüzde 10) insanımızı ortak yaşama katmamak oluyor.
Kırk yıl önce Albert F.K.Schmidtten alıntılayarak yayınladığım yaşam yayının iki ucu aşağıda birleşiyor. Bu sivri birleşme noktası hem doğumu (O yaş) hem de ölümü (70 yaş) gösteriyor. Yayın yukarıdaki orta bölümü yetişkin, kendi ayakları üzerinde durabilen, bütün işlerini kendi görebilen, çalışanları gösteriyor. 0dan usul usul bu yayın üst bölümüne doğru yükselen (büyüyen) çocuğun gezmekten hoşlandığı süreçte yayın sona doğru giden bölümüne düşen karşı bölümündeki yaşlı da gezmekten hoşlanıyor. Çocuğun çok soru sorduğu dönemde yaşlı da anlatmaktan hoşlanıyor. Kısacası bu yayın tümü, yaşamın bütün süreçlerinin birbirleriyle sağlıklı süreklilik içinde olması gerektiğini gösteriyor. Çocuklar yaşlıların kendilerine aktaracaklarından yoksun kalmamalılar örneğin. Çocukların çocuk bahçesine, yaşlıların yaşlılar evine yollanılmaları en iyi çözüm değil Onları ortak yaşamın dışında bırakmakla çok nen yitiriyoruz kısacası
Sürecek
Cengiz Bektaş