22 Mayıs 2007 00:00
Müziğin biyolojisi ya da biyolojinin müziği
Çinden Japonyaya kadar yayılan müzikleri dinleyin, hepsinin birbirine benzediğini göreceksiniz. Avrupanın ortaçağ korolarını, Gregoryen şarkıları dinleyin; Kalyaniyi dinler gibi olursunuz.
Çinden Japonyaya kadar yayılan müzikleri dinleyin, hepsinin birbirine benzediğini göreceksiniz. Avrupanın ortaçağ korolarını, Gregoryen şarkıları dinleyin; Kalyaniyi dinler gibi olursunuz.
Aslında Sources adlı albümünde Fransız Gregoryan şarkıcı Dominique Vellard ve Carnatik (Hindistanın güney bölgelerinin müziği) vokalisti Aruna Sairam, Kalyaniye çok benzeyen; Aruna ile Ragayı geleneksel Hint tarzında harmanlayan bir parçayı seslendiriyor. Sonuç ise memnuniyet verici ve bütünleyici.
Tarzları farklı bile olsa, Barok dönemin Avrupa müziği (Palestrina, Bach, Telemann, Haydn) klasik bir Hindistan zevkine hitap eder. Temel oktavlarda bile kültürel ve alt-kültürel farklılıklar olduğu doğru. Örneğin; temel başlangıç notalarının sıklığı bazılarında sabitlenmiş bazılarında ise sabitlenmemiştir. Oktavdaki farklılık da farklı sistemlerle tanımlanır. Bazı notalar doğal ve düz olarak yapılandırılmış diğerleri ise doğal ve keskin olarak yapılandırılmıştır. Ama bu tür farklılıkları göz ardı ettiğimizde dünyadaki tüm müziklerin oktavlar üzerine kurulmuş olması bile ilginç değil midir?
Bazı biyologların müziğin sadece kültürel bir edinim olmadığını düşünmelerine neden olan bu ortak temeldir. Bu fikir, Çinde 9000 yıllık flütlerin ve Avrupada Neanderthal döneme ait 50.000 yıllık flütlerin bulunmasıyla güçlendi.
Bu flütlerin hepsi, oktavları karşılayan deliklere sahip. Onlara Googledan ulaşıp müzik öğrencileri tarafından çalınmalarını dinleyebilirsiniz. Tüm bunlar müziğin biyolojisi araştırmalarına ön ayak oldu.
Bazı biyologlar ise biyolojik moleküllere baktı ve onları müziğe uyarladı. Bu nedenle biyolojinin müziğinden de bahsedebiliriz?
Notalarda DNA
Bu konuda ilk çabalar, Biyolog David Deamer ve Müzisyen Susan Alexjanderın işbirliği idi. Deamer ve Alexjander, DNAnın monomerik bileşenlerinin (A, T, C, G) müziğe uyarlanabileceğini fark ettiler.
Monomer Aya La nota değerini, monomer Gye, Cye Do ve Eye Mi nota değerini verdiler. DNA zincirini okuduğumuz zaman 4 notadan oluşan bir zincir meydana geliyor. Genlerimiz bu durumda 4 notalık bir müzik zinciri oluyor. (DNA müziğinin örneğini şu adresten dinleyebilirsiniz:)
Bu noktadan sonra Japon biyolog Susumo Ohno ortaya çıktı. Ohno, 4 notalık bu zincirinin yeterli olmadığına karar vererek her DNA monomerine 2 müzik değeri verdi bu da müzik alanını genişletti.
Fare immunoglobulin DNA dizilimi, Ohno metodu kullanarak çalındı ki bu romantik bir şarkıya benzedi. (Dinlemek isteyenler için http://nsm.uh.edu/dgraur/MusicDNA.html).
Ben bu müzikal DNA parçalarını duyduğumdan beri proteinleri müziğe çevirmenin ne güzel olacağını düşünüp duruyordum. DNA ve kuzeni RNA zincirleri 4 tekrar eden monomerden oluşurken proteinler 20 farklı monomerin yani amino asitlerin bir araya gelmesi ile oluşuyor.
Bu müzikten bahsettiğimizde kesinlikte çeşitliliğin artması anlamına geliyor. Bilim insanları tarafından bu daha önce denendiyse de (en azından benim için) o kadar da memnuniyet verici sonuçlar elde edilmedi. Benim fikrim proteinleri klasik Hint müziği sisteminde müziğe dönştürmek.
Carnatic müzik 22 mikroton kullanırken Hint müziği 12 yarım ses kullanıyor ve daha uygun olabilir. Bu fikir ile kuşanmış olarak müzik hakkında yeterli bilgiye sahip olmasam da Hindistanda üç ünlü müzisyen ile buluştum ama onları kulağa çılgın gelen bu projeye ikna etmeyi beceremedim.
DNAlar müziğe dökülmeli bu kesin ama biyoloji dünyasından başka neler olabilir? Doğal seçilimin ürünü şeker zinciri ve polisakkaridler olabilir. Ama insan ne kadar karmaşık yapıları olduğunu düşündüğünde ürpermeden edemiyor. Karmaşık olan yalnız şeker monomerleri değil (glukoz, galaktoz, mannoz, fruktoz...) bunların her birinin çoğul fonksiyonel gruplara ya da kollara sahip olması. Eğer biri bunları müziğe uyarlarsa (glikomüzik) Barok şaheseri mi çıkarırız yoksa yalnızca kakafono mi?
(The Hindudan kısaltarak çeviren Özge Kuru)