05 Mart 2012 11:01

Kadınların dayanışması adaletsizliği yener

Fethiye Davası’nı dergimizi düzenli takip eden tüm kadınlar biliyor, Ekmek ve Gül olarak bu davaya sahip çıkmanın kadınlar için ne kadar önemli olduğunu her sayımızda vurguluyoruz.Peki neydi bu dava? İçinde Milli Eğitim Müfettişi'nden tutun öğretmenlere kadar pek çok “hatırı sayılır” kişinin tec

Kadınların dayanışması adaletsizliği yener
Paylaş

Peki neydi bu dava? İçinde Milli Eğitim Müfettişi'nden tutun öğretmenlere kadar pek çok “hatırı sayılır” kişinin tecavüzüne uğrayan kadın, olayı hatırladığı zamandan itibaren hukuk mücadelesini de başlatmıştı. Ancak başvurulara rağmen Fethiye Adliyesi delilleri toplamamış, İstanbul Adli Tıp Kurumu'ndan alınan tecavüz raporu hakkında takipsizlik kararı alınmış, Muğla 2.Ağır Ceza Mahkemesi yapılan itiraz başvurusunu hiçbir gerekçe göstermeden reddetmişti. Bunun üzerine  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne giden kadın takipsizlik kararının bozulması istemiyle Adalet Bakanlığı'na başvurdu. Nihayet 2010 yılının Mart ayında başvuru kabul edilerek ve dosya Yargıtay'a giderek dava süreci başladı. İlk duruşma 26 Ocak 2011 de görüldü. Davada, olay tarihinde 18 yaşından küçük iki kişi sanık iken diğer altı kişi tanık olarak yer aldı. Kadınların ısrarlı tutum ve davranışı sonucunda tanık olan altı kişi ikinci duruşmada (16 Mart 2011) sanık olarak yargılandı.
Yıllar süren hukuk mücadelesinin ardından açılan davanın her duruşmasında İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Datça ve Bodrum'dan gelen kadınlar adliye önünde bitmek bilmeyen bir enerjiyle 'Erkek adelet değil, gerçek adalet', ' Yargı tecavüzcüyü koruma, sahip çıkma yargıla', 'Yaşasın kadın dayanışması' sloganları attı. Bu dinmek bilmeyen sesler; içerideki sanıklaraydı, 'toplumda saygın yeri olan' öğretmen, eğitimci, sanatçı, işletmeci statülerini kullanarak aklanma çabalarınaydı! Sanıkları savunan Muğla Baro Başkanı, Mustafa İlker Gürkan ve Baro Genel Sekreteri Leyla Bişen'e idi. Hem de bu sesler, yalnızca o gün adliye önünde bulunan kadınların değil; geldikleri illerdeki, üniversitelerdeki, fabrikalardaki, sokaklardaki yaşamın her alanındaki kadınların dayanışma ve  mücadele sesleriydi.
Dava boyunca tecavüzcüler savunmalarını yaparken kadının ‘boşanmış aile çocuğu’ olduğunu neden göstererek, politik duruşunu gündem ederek, tüm yaşamını didik didik ederek ya da tecavüzü şehrin ‘saygın’ erkeklerine karşı ‘kadın örgütlerinin komplosu’ olarak tanımlayarak kadını tecavüzden sorumlu tuttular.
17 Şubat’ta görülen son duruşmada savcı davanın seyri için çok önemli bir mütalaa verdi, “sanıkların, delil yetersizliğinden dolayı beraatini” istedi. Kadının avukatlarından Cevriye Aydın ise durumu şöyle özetliyor: “Dosyadaki delillerin cezalandırma için yeterli olduğu kanaatindeyiz. Somut ve inandırcı deliller var dosyada. Bunlardan biri müvekkilimizin ruh sağlığının çoklu tecavüzle bozulduğuna dair bir Adli Tıp raporu. Ayrıca teknik tespitler var. Bu tespitler de müvekkilimizin olayla ilgili anlattıklarını doğrulayan somut deliller. Dolayısıyla sanıkların cezalandırılabilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Önümüzdeki duruşmada esas hakkında beyanımızı sunacağız. Geriye mahkemenin kararı kalıyor. Bu görüşümüzü ayrıntılandıracağız ve hukuki dayanaklarıyla birlikte önümüzdeki duruşmada sunacağız”.
Kadınların onur davasına dönüşen Fethiye Davası’nda 27 Nisan’da görülecek duruşma işte bu açıdan daha da önem kazanıyor…
O gün Fethiye’de olmak, kadınların dayanışmasının gücünü göstermek, “artık yeter” demek için, adaletsizliğe karşı adaletin savunucusu olmak için gerekli.
Ekmek ve Gül dergisi olarak, tüm kadınları 27 Nisan’da Fethiye’de olmaya çağırıyoruz!



KRAL ÇIPLAK

Nuran TOSUN

Davanın önceki dönemlerini basından takip ediyordum. Son duruşma gününde mağdura destek vermek amacıyla Fethiye'ye gitmem gerektiğine karar verdim.
Son günlerde kadına, çocuğa ve diğer kimliklere uygulanan şiddetin ayyuka çıktığı bir dönemde artık susmanın değil konuşmanın, desteğin ve tüm kimliklerin yan yana gelmesi gerektiğini düşündüm.
Toplumun bakış açısı o kadar erkek egemen ki  kamu vicdanının sorgulanması gerektiğine inanıyorum.
Bir kadının maruz bırakıldığı cinsel istismarı, nasıl bir zihniyet; bahanelerle farklı noktalara çekip, sanki o kadın bu saldırıyı hak ediyormuş imajı verebilir?
Nasıl bir mantık?
Nasıl bir kokuşmuşluk ve sosyal bozukluk?
Sanki kadın erkek için yaratılmış.
Kadın olmak, özgür kadın olmak, arkadaşını seçme hakkına sahip olmak başlı başına bir suç.
Bu bakış açısının da yargıya yansımalarına içim kanayarak takip ediyorum.
Yargının içinde kadın bakış açısı eksik bu nedenle kadının başına gelenleri ve yaşadıklarını anlamakta yorumlamakta objektif olunamıyor.
Kadın maruz kaldığı şiddeti şikayet ettiğinde sıradan bir kadın olarak değil, “o zaten yollu” diyerek kadına bakış açısı, toplumsal değer yargılarını da arkasına alarak kadının sıradan Anadolu Kadını olmadığı imajı veriliyor.
Gelinen noktada kişisel aydınlanmanın çözüm olmadığı anlaşılıyor.
Erkek egemen zihniyet öyle bir noktaya gelmiş ki yaşanan olaylarda gayri ahlaki bir şey görülmüyor.
Zihniyet konuşmadan, bakışarak anlaşıyor. Herkesin işine gelen menfaate dayalı bir düzen.
Örneğin; taciz tecavüz davalarında  karar çıktığı zaman, örneğin toplumun vicdanını karartan N.Ç. davasında “kızın rızası var” kararını onayan Yargıtay 14. Ceza Dairesi’ne bakıyoruz,  ve bu heyette bir tane kadın hakim yok.
Soruyoruz,
Yargının önemli noktalarında eşit sayıda kadın neden yok?
Bu sonuçla hangi kadın yargıya güvenerek uğramış olduğu şiddetin karşısında hak arama cesareti gösterebilir?
Zaten bu şiddeti yargıya taşıyan kadın sayısı o kadar az ki, olumsuz kararlardan sonra o tek tük kadın da haklarının korunmadığını düşünerek susmayı seçmez mi? Bu mu isteniyor? Susup, sineye çekmemiz mi?  
Yargı erklerine sormak gerekiyor;
Böyle bir hakkı nereden buluyorsunuz, kim veriyor?
Fethiye Davası’nda geldiğimiz noktada tecavüz sanıklarını beraat ettirme çabası var. Hem de deliller gün gibi ortadayken!
İkinci sayfa haberlerine bakın. Haftada kaç kadın, erkek kurallarına uymadığı için şiddete ve ölüme maruz kalıyor? Artık birilerinin çıkıp, “KRAL ÇIPLAK” demesinin zamanı geldi.
Bu sonuçla yargıçlara seslenmek gerekiyor.
KRAL ÇIPLAK
Görün Artık!

ÖNCEKİ HABER

Barışa evet savaşa hayır

SONRAKİ HABER

Tepebaşında yoğun 8 Mart programı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...