23 Mayıs 2007 00:00

GERÇEK

Türkiye, hızla bir seçim ortamına sürüklendi. Çünkü, politikayı yönlendirenlerin işine böylesi geliyordu. Ortalıktaki toz-duman kalkmadan seçim de olup bitmeliydi.

Paylaş

Türkiye, hızla bir seçim ortamına sürüklendi. Çünkü, politikayı yönlendirenlerin işine böylesi geliyordu. Ortalıktaki toz-duman kalkmadan seçim de olup bitmeliydi. Ki geniş işçi ve emekçi yığınları, yaratılan bölünmelerin anlamını fark etmeden, itildikleri saflar doğrultusunda oylarını kullansınlar!
Tabii burada asıl kullanılan, işçilerin ve değişik emekçi kesimlerin içinde bulundukları örgütsüzlük durumu ve politik bakımdan yedeklenmeye müsait bir pozisyonda bulunmalarıdır.
Az çok örgütlü bir toplumda işçiler, seçimlere kendi sınıf örgütleriyle (sendikalar ve öteki türden emek örgütleriyle) ve sınıf partisiyle katılırlar. Ve işçiler, bu ölçüde örgütlü davranabilirse sermaye güçlerinin kendi aralarındaki hesaplaşmalarının ve halk yığınlarını yeniden yedeklemenin bir mekanizması olan seçimi, kendi amaçlarına varmanın, sermaye partilerinin ve bu partilerin arkasındaki mezbeleyi teşhir etmenin, daha geniş işçi ve emekçi yığınlarıyla birleşmenin bir dayanağı olarak kullanabilirler.
Ne yazık ki ülkemizde, işçi sınıfının bugünkü örgütlülük düzeyi, ne sendikaların ne de sınıf partisinin seçimlere müdahalesinin bu ölçüde etkin ve dolaysız bir biçimde olmasına elverişlidir. Ama bütün bu olumsuz koşullara karşın işçiler, seçimi yine de kendi birliklerini artırmanın, sermaye partilerinin sınıf içindeki ve halk yığınları arasındaki oyunlarını bozmanın, sahte bölünmelerle asıl gerçeklerin karşılaştırılmasının imkanı olarak kullanabilirler; kullanmalıdırlar, kullanmak zorundadırlar.
Bunu başarmanın yolu ise işyerlerini, hizmet birimlerini bir seçim alanı olarak kullanmak, sermaye partilerinin amaçlarını sergilemek; onların vaat ettiği Türkiye’nin işçiler ve halk için bir cehennem olduğunu, gençliğe vaat ettikleri geleceğin ise nasıl bir geleceksizlik olduğunu işçilere ve halka göstermektir.
İşçilerin, emekçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş talebinden başlayarak her türden ayrımın yerine sınıf kardeşliğinin geçirildiği bir yaklaşımla Türkiye’nin gerçekten demokratik bir ülke olmasını sağlayacak taleplerin öne çıktığı bir seçim çalışması; bu talepler etrafında ortaklaşarak bu talepleri savunan parti ve adaylar etrafında bir mücadeleyi dönüştürmek, işçilerin kendi davalarına en uygun tutum olacaktır.
Daha somut konuşursak; işyerleri, AKP Hükümeti’nin uyguladığı, gerçekte IMF-TÜSİAD programı olan programın eleştirisi temelinde işsizliği önleyecek çalışma koşullarını, ücretleri, sosyal hakları geliştiren talepler etrafında birleşmek, işçilerin yaşama koşullarını iyileştiren, emperyalist tekellerin çıkarlarına karşı Türkiye’nin çıkarlarını, halkçı bir ekonomik programı savunan bir tutum almak, bu seçimde işçilerin çıkış noktası, tüm işçileri birleştiren temellerden birisi olacaktır. Üstünde birleşilecek diğer temel ise Türkiye’nin demokratikleşmesine dair taleplerdir. Bunun temelinde ise ifade özgürlüğünü de kapsayan Kürt sorununun demokratik çözümü ile laisizmin gerçek temellerine oturtulması mücadelesi vardır. Bu aynı zamanda Kürt ve Türk milliyetinden olanlar başta olmak üzere her milliyetten işçilerin birliğinin de önkoşuludur. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümünü savunmak, sermaye partilerinin iddia ettiği gibi ne Türkiye’nin bölünmesini istemek, ne de Kürt-Türk ayırımcılığı yapmaktır. Tam tersine, Kürt ve Türk işçilerin eşit ve gönüllü birliğinin temelidir ve bu nedenle de işçi sınıfının sınıf birliğinin sağlanmasının da koşuludur. Yine laisizm sorunu da işçilerin ve onların davasının dışında bir şey değildir. Çünkü gerçek bir laisizm; işçilerin din, mezhep, inanç farkı gözetmeden birleşebileceği bir temeldir. Çünkü ancak laik bir anlayış temelinde dinler, mezhepler, inançlar birleşmenin engeli olmaktan çıkarlar.
Elbette ki Kürt sorununun demokratik biçimde çözümü ve laisizmin temellerine oturtulması mücadelesi, sadece her inanç ve milliyetten işçilerin kendi içlerinde birleşmesinin temeli olmasının da ötesinde aynı zamanda işçilerin demokrasiye ihtiyaç duyan, kendi özgürlüklerini ancak gerçekten demokratik bir ülkede elde edebileceklerini fark eden kesimlerle; örneğin Kürt demokrasi mücadelesiyle, resmi laisizmin baskısı altındaki Alevi kesimleri ve diğer inanç çevreleriyle de ortak bir mücadele cephesi oluşturmasının temelidir.
Kuşkusuz ki işçiler, ABD’nin bölge planlarını ve sermaye partilerinin, birbirlerine sert eleştiriler yöneltseler de dönüp dolaşıp ABD planlarının daha iyi uygulayıcısı olma yarışı yaptıklarını da görmek, bunu sınıfın bütünü içinde tartışmaya açmak durumundadırlar.
Demek ki seçimler aslında, 22 Temmuz günü gidip sandığa oy atmaktan ibaret bir şey değil; sermaye güçlerinin programına karşı işçilerin, halkın çıkarlarını savunan bir program etrafında birleşmesi, Türkiye’nin gerçekten demokratik ve bağımsız bir ülke olması için mücadeleyi yaymak ve ilerletmek için bir fırsattır. Medya gücünü ve meydanları ellerine geçirecek sermaye partilerine karşı işçiler, kendi imkanlarını kullandıklarında; işyerlerini, hizmet birimlerini kendi “seçim meydanları” olarak kullandıklarında, sermaye partilerinin gürültülü ve pahalı seçim kampanyalarını çökertecek bir gücü de ele geçirmiş olurlar. Çünkü bu alanlara o partiler girmeyeceği gibi, o partilerin meydanlara çektiği kalabalıklar da sonuçta gün boyu yaşamını kazanmak için işyerlerinde çalışan; yani ileri işçi kesimleri ve sınıf partisinin “seçim meydanları” olan iş ve hizmet birimlerinde çalışan işçilerdir, emekçilerdir.
İ. Sabri Durmaz
ÖNCEKİ HABER

İşçiler kararsız

SONRAKİ HABER

Volum’da işçi kıyımı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...