24 Mayıs 2007 00:00
MERCEK
Baykal ve ekibinin 22 Temmuz seçimleri kampanyasında öne çıkaracakları taktik program maddelerini Halkı ezdirmeyeceğiz-Ülkeyi soydurmayacağız-Devleti böldürmeyeceğiz şeklinde sloganlaştırdığı, sermaye basınında yer aldı.
Baykal ve ekibinin 22 Temmuz seçimleri kampanyasında öne çıkaracakları taktik program maddelerini Halkı ezdirmeyeceğiz-Ülkeyi soydurmayacağız-Devleti böldürmeyeceğiz şeklinde sloganlaştırdığı, sermaye basınında yer aldı. Baykal, kendisiyle yapılan röportaj ve söyleşilerde, iktidar için en hazırlıklı parti olduklarını ileri sürerek işbaşına gelirlerse söylediklerinin gereğini yerine getirecekleri söylemektedir.
CHP yöneticilerinin politik söyleminde devleti kuran parti vurgusu belirgin bir yer tutar. CHP sözcüleri Mustafa Kemal ve İsmet İnönü döneminde 2. ve 3. kurultaylarda belirlenen ve altı okla simgeleştirilen Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik Devletçilik ve Devrimcilik ilkelerinden söz etmeyi de yığınlara yönelik politik etkiyi canlı tutmak ve güçlendirmek için ihmal etmezler. Baykal ve ekibinin yukarıdaki gibi veciz sözlerle ifade ettikleri politik atraksiyonun açılımında da milliyetçilik, devletçilik ve zorlanırsa halkçılık üzerine demagojiden izler bulunabilir. Onların, kendileriyle düzen gölünden beslenen tüm siyasal rakipleri arasındaki temel farklılık noktalarından biri olarak laikliki öne çıkardıkları; son dönemdeki saflaşmayı başlıca bu hat üzerinden belirlemeye çalıştıkları da biliniyor.
Peki CHP ve Baykal ekibinin yukarıdaki veciz söylemi ve ilkesel politik hat ve programında halk kitleleri ve ülke yararına olan ne vardır?
Evet, CHP Cumhuriyetçidir; ancak cumhuriyetçilik anlayışında halkın özgür iradesi ve gerçekten temsiline yer yoktur. Devrimciliki zaten CHPye fazla gelirdi; sonuçta özüne uygun olarak altı okundan çıkardı. CHP devrimci değil, düzenci-düzen savunucusudur. Halkçılığı yalnızca sözdedir. Halkın çıkarları ve taleplerine yabancı bir parti ve yönetiminin halkçılığından söz edilemez. Halkı ezdirmeyeceğine dair söylemi seçim manevraları kapsamında değerlendirilmelidir. AKP ve hükümetinin ülke ekonomisini uluslararası tekellere ve emperyalist büyük güçlere peşkeş çekerek halk kitlelerini işsizlik, yoksulluk ve açlık cenderesine almasına karşı sözü edilir hiçbir şey yapmamıştır. Halkın ezilmesi, politik-sosyal-ekonomik çok yönlü gerçekleştirilirken, ya seyretmiş ya da onaylamıştır. 12 Eylül cuntasının ürünü Anayasa ve ceza yasalarıyla antidemokratik siyasal partiler ve seçim yasalarının değiştirilmesi; Kürtlerin ve tüm milliyetlerden işçi sınıfı ve emekçilerin hiçbir baskıyla karşılaşmaksızın kendi hakları yönünde politika yürütmeleri önündeki engellerin kaldırılması; seçim barajının iptali vb. için bu parti ve yönetiminin yaptığı bir şey yoktur. Bugüne kadar ve muhalefetteyken halk yararını gözetmeyen bir parti ve yönetici ekibinin uluslararası sermaye ve işbirlikçilerinin politik-ekonomik programını uygulama göreviyle yükümlü kılındığında, halkın çıkarlarını düşüneceği iddiası inandırıcı olmaktan uzaktır. CHPnin milliyetçiliği şovenizmle maluldür. Baykal ve ekibinin Kürtlerin ulusal haklarına sahip olmalarına karşı politikaları, bizzat kendi açıklamalarıyla kanıtlıdır. Baykal ve CHP yönetimi, Genelkurmayın son muhtırasında Ne mutlu Türküm demeyen, Türkiyenin düşmanıdır ve öyle kalacaktır şeklinde yer alan anlayışı benimsemektedirler. Baykal, devleti böldürmeyeceğiz derken de Kürtlerin ulusal hak eşitliği mücadelelerini bölücülük olarak gördüğünü söylemekte, şovenizmi körükleyerek oylarını artırmaya çalışmaktadır.
Baykal ve CHP yönetiminin milliyetçiliği antiemperyalizmden temizlenmiştir. Baykalın ülkenin Amerikan emperyalizminin çıkarları doğrultusunda taşeron olarak kullanılmasını sağlayan ikili-stratejik işbirliği anlaşmalarına; Türkiyenin komşularına karşı saldırı üssü olarak kullanılması demek olan İncirlik başta askeri üslerin varlığına, NATO üyeliğine ve onun gereği dış ülkelerde saldırılara ortak olmaya itirazı yoktur.
CHPnin ülkeyi soydurmayacağız iddiasını doğrulayacak bir tutumundan söz edilemez. Özelleştirme politikalarına, MAI-MIGA yasalarına, IMF-Dünya Bankası dayatması ekonomik-sosyal programlara karşı ikiyüzlü açıklamalar yapmaktan ve dostlar pazarda görsün hesabına laf oyunlarından öte bir şey yapmayan bir parti ve yönetiminin, ülkenin soyulmasını sağlayan her adımda suç ortaklığı vardır. 24 Ocak Kararlarının ruhuna bağlı uygulamaların altında imzası olan Kemal Derviş, CHP ve DSPnin onurlu adamıdır! Baykal, Küreselleşme politikaları gereği diyerek uluslararası sermayenin çıkarlarına bağlanmayı sürdüreceklerini açıklamış bulunmaktadır: Ekonominin giderek globalleşmekte olduğu, sermaye hareketlerinin ekonominin ayrılmaz bir parçasını oluşturduğu, ticaretin giderek serbestleşmekte olduğu dikkate alınarak bir politika ortaya konacaktır!
CHP ve Baykal, evet laiktirler! Ama bu laiklik devlet dininin savunusu şeklindedir. Suni İslamın devlet eliyle ve Diyanet İşleri Başkanlığı emrindeki 100 kişilik diyanet ordusu aracıyla topluma dayatılmasına, Aleviler başta olmak üzere çeşitli mezheplerden insanların inançları ve inanmayanların da inançsızlıkları nedeniyle baskı görmelerine itirazı yoktur. CHP, AKP karşıtı tepkiyi Şeriat tehdidi söylemini öne çıkararak yanına almaya; laik-demokrat çevrelerde oluşan endişelerden yararlanmaya çalışıyor.
CHP bir devlet ve düzen partisi; Baykal ve ekibi de filikanın dümeninde duranlar. İşçileri, kent ve kır yoksullarını, işsizleri, açları ve tüm haklarından yoksun ve baskı altındaki Kürtleri savunmayı değil, kontrol altında tutarak sisteme bağlamaya yeminlidirler. Emekçilerin seçeneği olamazlar ve değillerdir.
A. Cihan Soylu