26 Mayıs 2007 00:00

Patronlar bağımsız gazete istemiyor

Medya ve Merkez Grubu’ndan üç gazeteci, geçen hafta sendikal çalışma nedeniyle işten atıldı. Sabah gazetesinin editörlerinden Cengiz Erdinç, ATV muhabirleri Ozan Pezek ve Burak Ersemiz’in işlerine, “performans düşüklüğü” iddiasıyla son verildi.

Paylaş

Medya ve Merkez Grubu’ndan üç gazeteci, geçen hafta sendikal çalışma nedeniyle işten atıldı. Sabah gazetesinin editörlerinden Cengiz Erdinç, ATV muhabirleri Ozan Pezek ve Burak Ersemiz’in işlerine, “performans düşüklüğü” iddiasıyla son verildi. Hedeflerinin sadece özlük hakkı olmadığını, sendikanın editöryal bağımsızlığı getirdiğini ve yönetimde söz hakkını sağladığını söyleyen editör Cengiz Erdinç ile ATV, Sabah ve Merkez dergi grubunu bünyesinde barındıran Medya ve Merkez Grubu’ndaki sendikalaşma çalışmalarını konuştuk.

Sendikalaşma girişiminiz nasıl ve ne zaman başladı?
Çağdaş Gazeteciler Derneği şube başkanıyım. Zaten hep gündemimizdeydi. 2003-2004 yıllarında 5-6 arkadaşımızla bir araya gelip konuşuyorduk. Bu işte o yapının bayağı bir faydası oldu. Ama tabii o zaman hayat bulmadı, çünkü şartlar uygun değildi. TMSF’nin gelmesiyle belirsizlik başladı. Ne olacak, nasıl satılacak?.. O belirsizlik, sendika için çok uygun bir hava yarattı. Tam olarak 13-14 Nisan’da başladık. Kısa sürede 200 kişiyi aştı. Ben atıldığımda, rakam 320-340 arasındaydı. Şu anda da 20 kişi kaldı, çoğunluğu elde edebilmemiz için.

Çalışmalara başladığınızda arkadaşlarınızdan nasıl tepkiler alıyordunuz?
Gayet olumluydu. Özellikle gizli saklı bir şey yapmadık. Aleni yaptık. Form dağıtarak başladık ve çok hızlı yayıldı. Üç-dört kuşak sendika görmemiş gazeteci kuşağı var. 1994-2007 arası... 13 yıl sendika görmeden çalışan insanlar var bu meslekte. Onlar şaşırıyordu mesela. Sendikayı yasadışı bir hareket gibi algılamışlar ama öyle olmadığını gördüler. Haklarını öğreniyorlar, insani koşullardan haberdarlar. Ne olması gerektiğinden ya da ne olmaması gerektiğinden... Ama örgütlenme konusunda, yasal prosedürler konusunda çok fikir sahibi değillerdi. Ama sendikanın nasıl bir güç olduğunu anladılar bu yanıyla. Bugün Milliyet, Hürriyet gazetesi diğer büyük gruplar; özellikle halka açık gruplar, çok büyük dava riskleriyle karşı karşıya. Mesela 212 sayılı Yasa’ya göre 5 yıl önce ödenmeyen 1 milyon lira için bile günlük yüzde 5 faiz alabilirim yasal olarak. Onun dışında 212 ile çalıştırmanız gereken adamı, normal İş Kanunu ile çalıştırıyorsunuz. Sistemli olarak, sendika girmesin diye suç işliyorlar patronlar. Bunu Çalışma Bakanlığı da biliyor, herkes biliyor. Bu suç aslında; ileride çok büyük mali külfetler yaratıyor. Bugün gözükmüyor bu. İşte ikramiyeden kesiyorlar, fazla mesaiden kısıyorlar ama eninde sonunda da dava açtığınız zaman çatır çatır bunları alabilirsiniz.

Sendikalaşma faaliyeti gazetede nasıl bir ortam yarattı?
Bu benim öngörmediğim ama sonradan fark ettiğim bir şeydi. Gazetelerde bölümler vardır. Büyük gazetelerde, plazalarda insanlar, birbirleriyle ilişki kurmazlar. Kötü, yani belden aşağı bir rekabet ortamı vardır. Dolayısıyla kimse birbirine güvenmez. Sendikalaşma çalışması başladığında, son bir iki ayımda çok başka bir Sabah tanıdım. İnsanların arasında acayip bir dayanışma gelişti. Sendika gelmeyebilirdi, başarısız olabilirdi ama bu dayanışma duygusu, bir daha asla geri çekilmez. Ve bu duygu, daha çok ilerleyecektir.

Bu kez engelleme girişimleri tutmayacak gibi...
Engellemeye çalışıldı ama bir milim geri adım atmadık. Belki bu haber yayınlandığında, çoğunluğu elde etmiş olacağız. Bu konuda hiç yalan söylemedik. Bunun çok önemi var. İnsanlar bize güvendiler ve bu güveni hiç sarsmadık. Çoğunluğu elde etsek, bir yüz kişi daha gelecek aslında. Ama en kısa zamanda bu iş bitecek. Zaten ATV’de elde edildi çoğunluk. Yetki için başvurdu. Yani ATV, geri dönüşsüz olarak yetki sürecine girdi. Toplusözleşmeyi yapacak. Bu da bir ilktir aslında basında.

Sizin atılma gerekçeniz neydi?
Performans düşüklüğü... Kendilerinin de inanmadığı, çabucak bulunmuş bir gerekçeydi. Sendikayla ilgili olduğunu, sadece o yöneticiler değil bütün dünya alem biliyor neredeyse. Ama onlar öyle bir yolu seçtiler. TMSF attı filan deniyordu ama asıl medya patronlarını özellikle Doğan grubunu çok rahatsız etti. Bunu kanıtlayamam ama Doğan’ın TMSF üzerinde dolaylı etkisi olduğunu da biliyorum. Zaten sabıkalı. 1994’te Hürriyet’i satın aldığında, ilkin sendikayı sökmüştü. Sabah da sendikalaşmak için gerekli çoğunluğu sağlarsa, bu basında bir dönüm noktası olacak.
Başka yerlerde de sendika önemli ama basında çok daha önemli. Çünkü gazetecilik bağımsızlığı; editöryal bağımsızlık, sendika ve sendikanın getirdiği yönetimde söz hakkıyla sağlanır. Bu yüzden Sabah’taki olay çok kritik. Şöyle bir örnek vereyim: 1970’li yıllarda Hürriyet’in sözleşmesinde şöyle bir şey vardı: O zaman yayın yönetmeni diye bir kavram yoktu, yazıişleri müdürü vardı. Yazıişleri müdürünü, sendikanın görüşünü alarak atayabilirdi patron. Bu çok önemlidir. Yönetime katılmadır aslında.

Aydın Doğan’ın, o dönem çalışanlarına sendikalı olmamaları için para teklif ettiği biliniyordu...
‘Sözleşmedeki haklarını ben sana veriyorum, sen istifa et’ deniyordu. Kek gibi de istifa etti arkadaşlar. O hakları bir-iki yıl aldılar, üçüncü yıl ölü fiyatına çalışmaya devam ettiler.

Aydın Doğan, sendikadan kurtulmak konusunda neden bu kadar istekli?
Bu, birebir Doğan grubunda değil bütün medyada var. Sorun şu: Patronlar bağımsız gazete istemiyor aslında. Çünkü gazeteler bir araç. Gazete, kâr etmenin ötesinde acımasızca büyümenin bir aracı patronlar için. Ve burada da gazetecilik ilkelerine uyan, güçlü, söz geçiremeyecekleri yapılar rahatsız ediyor patronları. Bu çok açık bir şey.
Şu tür şeyler var ortada: Hürriyet gibi bir gazete, ne kadar eleştirirseniz eleştirin; 1980’lerde Çetin Emeç yönetiminde promosyonsuz 800 bin filan satıyordu. Bugün 2007 yılındayız, nüfus artışını koyun, gelir artışını koyun, onu koyun bunu koyun en fazla 500 bin satıyor. Bunda gazeteciliğin itibar kaybetmesinin ciddi bir rolü var. Bundan, patronlardan çok aslında sendikanın sökülmesine razı olan gazeteciler sorumlu. Ne yapıp edip o sendikayı korumalıydılar ama işte mali çıkarlar daha cazip geldi.
Şu yanı da çok önemli, özellikle söylemek istiyorum: Biz maaşlarımız artsın diye sendikalaşmadık, mesleğimizi daha iyi yapalım diye sendikalaştık. Hani ineği çalmak için önce boynundaki çanı çalarsın. Gazetecilik, o ineğin boynundaki çan. Bu ülkede bu kadar siyasi yolsuzluklar, ekonomik yolsuzluklar oluyor, iç içe geçmiş karmaşık bir şey yönetiyor bu ülkeyi ama hesap sorulamıyor. Burada basının bağımlı olmasından daha görünürde hiçbir şey yok aslında.

Sendikaya karşı çıkanlar olduğunu söylediniz. Bu kişiler kimler, patronlarıyla nasıl ilişkileri var?
En tepede -burada köşe yazarlarını saymıyorum- çok çok iyi para alan insanlar var. Türkiye ölçülerinde değil New York Times ölçülerinde para alan insanlar var. NYT, dünyanın sayılı kârlı gazetelerinden biri. Ama burada o kadar kârlı değil gazeteler. Bu paranın nedeni de koşulsuz patron desteği. Ben desteği diyorum ama anlayın onun ne olduğunu. Ondan sonra da alttakiler var. Alttakiler ise editörler, muhabirler... En sıkı maaş 3 milyarı geçmez mesela. 3 milyardan sonra 7-8 milyardan başlar, 30-40 milyara gider. Aradaki o boşluk yönetim içindir.
Sendikadan en çok rahatsız olanlar da o üsttekilerdi aslında. Bir iki istisnası var bunun, ama çok istisna. İyi maaş alanlar yazdıklarını çizdiklerini, geçmişlerini unutup sendikaya itiraz ettiler; aleyhimizde çalıştılar hatta. İsim vermek istemem ama o atıp tutan; Marks’tan alıntılar yapan köşe yazarları, aleni sendikaya bayrak açmaya kalktılar. Sonuçta sus pus oldular; çünkü öyle kolay kolay önünde durulabilecek bir güç değil sendika. Hakikaten sendikaya karşı çıkması için bir gazete yöneticisinin ya cahil olması lazım, ya da çok daha vazgeçemediği başka çıkarları olması lazım. Akıl işi değil. Biz orada 300-400 kişi sözbirliği yapıyoruz. Dayanışma içinde mesleğimizi daha iyi yapmak, belirsizliği kaldırmak için; maaşım yüzde 200 artsın diye değil temel olarak. Elbette maaşım da artsın istiyorum. Hayrat değil, ben emeğimin karşılığını alıyorum.

Dava açtınız mı?
Pazartesi günü başvuracağım. Üç ayrı dava açacağım. Bir işe iade davası açacağım; haksız nedenle atıldığımız için, iki sendikal nedenlerle atıldığımız için tazminat davası açacağım, üç bugüne kadar bize ödenmeyen fazla mesai, ikramiye gibi alacaklarımız için dava açacağım.

Son olarak neler söylemek istersiniz?
Ok yaydan çıktı. Sendika 3-5 yılda bütün gazetelere yayılacak. Patronlar istediği kadar dirensin. En fazla 3-5 kişiyi işten atarlar ama bunun hiçbir önemi yok. Eninde sonunda olacak bu iş. İsim vermeyeyim ama sendikanın adının anılmadığı gazetelerden birtakım insanlar arayıp prosedürü soruyorlar. Nasıl yapacağız bu işleri diye.
Bu kadar da hükümet yalakası olmayın

TMSF Sabah gazetesine el koyduktan sonra yayın çizgisinde nasıl bir değişim gözlemlediniz?
Açık müdahaleler vardı. Hâlâ da var, sürüyor o müdahaleler. Yayın yönetmeni gitti; iyi ya da kötü, Fatih Altaylı. Müdahale edildiği için gitti ve bunu da açıkladı. TMSF’nin atadığı yöneticiler, belki her sayfaya ayrıntılı karışmıyorlar ama birinci sayfada ‘şunu büyültün bunu küçültün’ diye müdahale ediliyor. Ama Ergun Babahan’dan sonra da çok da müdahaleye ihtiyaç kalmamıştı. Hatta Babahan’dan sonra TMSF, ‘bu kadar da hükümet yalakası olmayın’ diye müdahalelerde bulunabilir. Ayıp oluyor, anlaşılıyor durumları...
Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi

Ceza Yasası’nın (TCK) “Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi” başlıklı 118. maddesi şunu söylüyor: “Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” “Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”(İstanbul/EVRENSEL)
Ulaş Emre
ÖNCEKİ HABER

UNUTMA DEFTERİ

SONRAKİ HABER

SOL AÇIK

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...