26 Mayıs 2007 00:00

EMEK DÜNYASI

Ankara-Ulus’ta girişilen bombalı saldırı sonrasında; bekleneceği gibi bir yandan siyasi ortam daha da gerildi, öte yandan da halk yığınlarının “yeni patlamalar beklentisi”ne itilmesiyle “can derdine” düşürülmesinde bir adım daha atıldı.

Paylaş

Ankara-Ulus’ta girişilen bombalı saldırı sonrasında; bekleneceği gibi bir yandan siyasi ortam daha da gerildi, öte yandan da halk yığınlarının “yeni patlamalar beklentisi”ne itilmesiyle “can derdine” düşürülmesinde bir adım daha atıldı. Bütün bunların ötesinde de “Bombayı PKK patlatmıştır. PKK Kuzey Irak’ta üslenmektedir. Öyleyse Kuzey Irak’a sefer yapılıp saldırganların kökü kurutulmalıdır” şablonu devreye sokularak “Ordu Kuzey Irak’a!” çağrıları yapanlar, sokaklarda boy göstermeye başladı. Bu çağrılar, sadece kimi karanlık ilişkili, sorumsuz dernek ve partilerin yöneticileri tarafından da yapılmıyor; gazetelerde ve TV kanallarında da emekli generalinden “strateji uzmanı” zatı muhteremlere, kimi namlı gazetecilere kadar etkin bir kesim de Kuzey Irak’a yönelik bir askeri harekatın yapılmasının mutlaka gerektiği propagandasına güç veriyorlar.
Aylardır, ateşkesin ilerletilmesi yerine bölgede operasyonlara hız verilmesinin sonucu olarak çatışmaların artmasının yarattığı baskıya, şimdi “canlı bomba terörü”nün baskısı eklenmiştir. Askerin Kuzey Irak’a girmesi için Meclis’ten yetki isteyenler, şimdi daha da güçlenmiş görünmektedir.
Kısacası; Kuzey Irak’a yönelik olarak bir askeri harekatın başlatılması, ülkenin hiç olmazsa bir bölümünün “savaş hali alarmına geçirilmesi” anlamına da gelecektir. Bu da bölgede sıkıyönetim, OHAL gibi olağan olmayan “haller”e bahane sağlayacak ve tüm ülkenin “savaş rengine boyanması”na; ülkeyi bu renge boyamak isteyenlere dayanak olacaktır. Başka bir söyleyişle, tüm ülkeyi, “savaşın geri cephesi olarak yeniden düzenlemek” isteyenler için bulunmaz bir imkan olacaktır. Dolayısıyla da burada seçimler ve tüm diğer siyasi faaliyetler, savaşın ve yaratacağı koşulların baskısı altına girecektir.
Bu durumda da akla şu sorular gelmektedir:
Olağan koşullarda seçimlerden istediği sonuçları alamayacaklarını bilenler, örneğin bölge illerindeki bağımsız adayların seçime girmesine fırsat tanır mı; tanırsa, serbestçe bir propaganda ve oy kullanmanın imkanları olabilir mi?
Tüm Türkiye’de savaşın belirleyeceği koşullarda yapılacak bir seçimde, halkın iradesinin yansıması mümkün olur mu; bu koşullarda oluşturulacak Meclis, bu Meclis’in seçeceği cumhurbaşkanı ve elbette ki öteki yasal faaliyet, ne ölçüde halk iradesinin yansımasının ifadesi olur?
Sorular çoğaltılabilir, yanıtlar da birden fazla olabilir. Ama bir gerçek var ki Kuzey Irak’a yönelik bir askeri harekatın, Kuzey Irak’ta istenilen sonuçları doğurması çok şüphelidir ama bu operasyonun, Türkiye’nin içine yönelik pek çok alanda; en başta da “siyaset alanını düzenleme” operasyonlarına dönüşeceğinden şüphe duymak için pek bir neden yoktur.
Bu yüzden de bugün “Kuzey Irak’a sefer” çağrısı yapanlarla, siyaset alanını kendi çıkarlarına göre yeniden düzenlemek isteyenlerin aynı olması şaşırtıcı değildir. Çünkü belki asker Kuzey Irak’a girecek ama asıl sonuçlar içeride; Kürt bağımsız adayların, ilerici demokrat güçlerin Meclis’e girmesinin engellenmesi biçiminde; “merkez sağ” ve “merkez sol” partiler dışındaki siyaset alanının parçalanması ve tasfiyesi biçiminde alınmak istenecektir.
Bu nedenledir ki Kuzey Irak’a askeri bir harekata karşı çıkmak, elbette en başta içeride bir Kürt-Türk çatışmasına fırsat vermemek için; Türkiye’nin kanlı iç çatışmalardan uzak durması için önemlidir. Ama bu aynı zamanda; siyasi ortamın bir kez daha baskı ve zorla düzenlenmesinin önlenmesi, seçimlerin bir ölçüde de olsa baskısız bir ortamda gerçekleşmesi için de zorunludur. Dahası Kuzey Irak’a bir askeri harekat, bugün hesap edemeyeceğimiz ölümlerin, acıların, çatışmaların, bölünmelerin kapağını açacağı gibi Türkiye’yi, ABD’nin planlarının daha çok parçası, hatta askeri durumuna getirecek bir adım olur.
Sorunun savaşsız, baskısız, demokratik çözümü ise açıktır. Türkiye’yi yönetenlerin Amerika’yla, Irak’la, İran’la görüşerek, pazarlıklar yaparak çözümler aramak yerine kendi Kürtleriyle, onların temsilcileriyle oturup konuşmasıdır. Benzer sorunlarla karşılaşan başka ülkeler de (İspanya, İngiltere ve başka pek çok ülke) yıllarca savaştıktan sonra aynı şeyi yaptılar.
Bu barışçı, demokratik yolu reddederek savaştan, şiddetten, ölümlerden çözüm çıkarmak, savaş ve şiddeti kullananlar da dahil kimseye hayır getirmemiştir.
İhsan Çaralan
ÖNCEKİ HABER

Adım adım sınır ötesine

SONRAKİ HABER

Yılmaz bağımsız aday olacak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...