27 Mayıs 2007 00:00

ulus, solingen ve barışı düşünmek

Ankara’nın eski merkezi Ulus’ta gerçekleştirilen saldırı, Türkiye’de ocak ayından beri iyice tırmandırılan terör veya dehşet sürecinin devam edeceğini ve ülke gündemini etkileyeceğini gösteriyor.

Paylaş


Ankara’nın eski merkezi Ulus’ta gerçekleştirilen saldırı, Türkiye’de ocak ayından beri iyice tırmandırılan terör veya dehşet sürecinin devam edeceğini ve ülke gündemini etkileyeceğini gösteriyor. Ulus’ta gerçekleştirilen saldırının, tıpkı Dink suikastı gibi, aydınlanmayan -ya da yeterince aydınlatılmayan- bir eylem olarak kalacağını tahmin etmek hiç de zor değil. Terör eylemlerinin karanlıkta kalması ve kimler tarafından yapıldığının bilinmemesi, terörün etkisini artırmak ve karanlıkta kalan çıkar sahiplerinin isteklerinin gerçekleşmesini sağlamak için oldukça önemli. Öte yandan, Türkiye’de güvenlik güçlerinin şu an geldiği noktada eylemlerin aydınlatılması, terörün etkisinin bu şekilde azaltılması ve toplumsal güvenin (hem güvenlik güçlerine, hem de toplumsal iradeye) güçlenmesi zaten amaçlanmıyor. Tam tersine, başta İstanbul Emniyet Müdürü Cerrah olmak üzere, güvenlik güçlerinin keyfi, zorba ve hukuk dışı eylemleri desteklemesi söz konusu. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve elektronik muhtıra gerilimi ile ülkenin geldiği noktada korku ve terörün toplumu hırpalamakta, yanıltmakta ve toplumsal muhalefeti zayıflatmakta önemli bir işlev göreceği ortada.

Korku ve terör
Korku, dehşet ve terör günümüzde güçlülerin başvurduğu ve gayet iyi işleyen bir mekanizma. Bush yönetiminin yakın tarihte ABD’nin başına gelen en ciddi felaket olduğu çok açık olmasına karşın, Bush yönetiminin hâlâ ayakta durabilmeyi korku ve terörü kullanarak başardığı söylenebilir.
ABD’deki bu mekanizmanın nasıl işlediği oldukça iyi deşifre edilmiş durumda. Örneğin, Michael Moore’un filmlerinde korku ve terör mekanizmasının ABD’yi nasıl etkilediğini ve silahlanmanın dışarıya yönelikmiş gibi görünse de toplumu içeriden kemirdiği gerçekten çok iyi deşifre ediliyor. Türkiye’de yakın geçmişte terörün yaşanmış olmasına ve yıllar boyunca “komşuların tehditi”, “dış tehditler” ile toplumun çok ciddi bir baskı altında kalmış olmasına karşın, korku ve terörün nasıl kullanıldığı üzerine yeterince durulmuyor. Oysa bu analize çok ciddi bir gereksinim var.
Bu konuyu, Nazi önderi Hermann Göring’in Nürnberg duruşmalarında söylediklerinden yola çıkarak incelemek mümkün:
“Halklar elbette savaşmak istemez... Ama, nihayetinde, siyaseti belirleyenler, ülkenin liderleridir; ve ister demokrasi olsun, ister faşist diktatörlük; ister parlamento olsun, ister komünist diktatörlük, insanları liderlerin istedikleri yöne çekmek daima çocuk oyuncağıdır... Sesi olsun olmasın halklar her zaman liderlerin çağrısı üzerine hizaya getirilebilirler. Çok kolaydır bu. Tek yapacağınız, onlara saldırı altında olduklarını söylemek, barış yanlılarını yeterince yurtsever olmamakla ve ülkeyi tehlikeye atmakla suçlamaktan ibarettir.”

Demokrasi ve barış eğitimle mi olur?
Korku, dehşet ve terörün Türkiye’de şiddeti beslemesi ve özellikle saldırıların “karşı” saldırıları doğurması tehlikesi söz konusu. Oysa Türkiye’nin ana meselesi hâlâ, zorbalığın değil hakların, şiddetin değil hukukun ağır basması ve demokrasinin gerçekten işleyebilmesi. Bu meselenin hâlâ yeterince görülebildiği söylenemez. Demokrasinin ancak eğitimli insanlarca getirilebileceğini söyleyenler özellikle bu nokta üzerinde durmalılar. Çünkü Türkiye’de “eğitimli” insanların çoğunluğu, barış ve demokrasinin kökenlerini anlayabilmiş değil. Eğitim denilen süreç, eğitim ancak katılımcı, özgürlükçü ve demokratik olursa, analitik düşünmeyi sağlamakta, ufukları genişletmekte ve bireylerin doğru kararlar alabilmesini kolaylaştırabilmekte.
Tam da bu noktada, Türkiye’de demokrasi ve barışı destekleyecek kaynakları kültürün ve halkın içinde aramak gerekiyor. Bu mesele, dünyanın başka yerlerinde de yaşanan bir mesele. Dünyadaki deneyimlerden ve mücadelelerden çıkarılacak derslerin Türkiye açısından büyük önemi var.

Solingen-29 Mayıs 1993
29 Mayıs 1993 günü Almanya’nın Solingen kentinde ırkçıların saldırıları inanılması zor bir noktaya vardı ve Türkiyeli bir ailenin, Genç ailesinin evi kundaklandı. Bu korkunç saldırıda, Genç ailesinin beş üyesi yanarak öldü ve evdeki diğer üyeler ağır yaralarla canlarını kurtarabildiler.
Saldırganların hepsi gençti ve hepsi yargılandılar. Hukuk işledi; 24 yaşındaki Markus 5 kez cinayetten, 14 kez ölüme teşebüsten ve yangın çıkarmaktan 15 yıl hapis cezası aldı. 18 yaşındaki Felix, 19 yaşındaki Christian R. ve 22 yaşındaki Christian B. gençlik adalet sisteminin izin verdiği en ağır cezalarla 10 sene hapse mahkum oldular. Cezaları daha sonra 1997’de Federal Üst Mahkeme’de tescil edildi. Sanıklar ayrıca Genç ailesine tazminat ödemeye mahkum edildiler.
Hukukun işlemesi ve alınan cezalar, elbetteki saldırının korkunçluğunu ve kayıpların acısını azaltmadı ve dindirmedi. Ancak saldırının yol açabileceği ve büyüyebilecek başka bir yara, saldırı sonrası ortaya çıkan tepkiler ile önlendi. Öldürülen beş kişinin cenazesinde sokaklar dolup taştı ve ırkçılık karşısında kararlı duruş sergilendi. Yıllar sonra, cenazeye katılmayan Helmut Kohl’ün sorumsuzluğu ve kocaman ayıbı değil, işte bu kararlı duruş konuşuluyor.
Solingen Katliamı ardından Genç ailesinin acılarını bizzat yaşayan, bizzat bu acılara katlanan Mevlüde Genç nice çok bilmiş, çok eğitimli bireyin yapamadığı veya yapamayacağı bir şeyi yaptı ve şöyle dedi: “Çocuklarımızın ölümü bizi birbirimize yakınlaştırsın. Almanla eşit tutulalım. Kin ve husumet olmasın aramızda.” Mevlüde Genç veya Mevlüde Nine, tıpkı başka birçok kadının ve ninenin yaptığını yaptı ve kin ile nefreti taşıyanların düzeyine inmedi. Bu katliamı kullanmak isteyecek kin ve nefret taraftarlarına bu katliamı malzeme etmedi. Mevlüde Nine herkesi, kökeni ne olursa olsun, barışcıl yaşama çağırarak tarihe geçti. Çabaları sonucu liyakat madalyası verildi ve yılın kadını oldu.
Türkiye’ye barış ve demokrasi gelmesi için ninelerden öğrenecek çok şey var.

(*)Beykent Ünriversitesi Psikoloji Bölümü

Doç. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu*
ÖNCEKİ HABER

evrensel olmak

SONRAKİ HABER

yaşayan satırlar - mendilimde kan sesleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...