27 Mayıs 2007 00:00
kadın parlamenterler üzerine
TBMMde temsil edilen kadın parlamenter oranı yüzde 4.4 gibi çok düşük bir rakam.
Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA-DER), çareyi Meclise Girmek için Erkek Olmak Şart mı? kampanyasını başlatmakta buldu.
Geçtiğimiz ay ilan edilen kampanya; medya, sivil toplum kuruluşları, kadın örgütleri vb. kesimlerce destekleniyor.
Seçim yaklaştıkça sermaye partileri arasında da bir destek yarışıdır gidiyor. Örneğin iktidardaki AKPnin hedefi 40 kadın milletvekili.
Oysa araştırmalar bu hükümet döneminde kadınlara yönelik ayrımcılığın arttığını gösteriyor. En son da, Eğitim Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçerden, Milli Eğitim Bakanlığının yaptığı okul yöneticileri atamalarının yüzde 94ünün erkek olduğunu öğrendik. (19.5.2007) Medeni Yasa ve Ceza Yasasındaki değişikliklerin de nasıl gerçekleştirildiğini biliyoruz. ABnin hükümeti zorlaması ve kadın hareketlerinin çabalarıyla.
Sermaye partilerinin Meclisteki kadın sayısını artırma konusunda ne kadar samimi oldukları son günlerde aldıkları tutumlardan belli oluyor. Kimisi kadın adaylarla ilgili kotaya karşı çıkıyor ama kadınların seçilebilmeleri için listenin üst sıralarında yer alacakları sözünü veriyor. Kimisi en geniş katılımın sağlanacağı vaadinde bulunuyor.
İnanalım mı?
Hem serbest piyasacı olacaksın; uysal, ucuz, örgütsüz diye kadın işgücü arayacaksın hem de kadınların özgürlüğü mücadelesini destekleyeceksin.
Sistemin kârının en büyük bölümünü emek gücünü karşılıksız üreten ev kadınlarının sırtından sağladığını da unutmayalım. Bu yüzden kadınların bağımsızlaşması işine gelmez. Sistem aynı zamanda da kadının tüketici olmasını medya aracılığıyla sürekli kılmaya çalışır. Bunun kadın özgürlüğüne verdiği zarar ise ortadadır: Tüketici kalıbındaki ev kadını, bağımsızlık mücadelesi vermeye istekli olmayacaktır.
Meclise giren kadına gelince; sistemi benimsediği için seçilmiştir. Sistemin devamı için politika yapacağı açıktır. Ayrıca günümüz koşullarında kadın hakları, insan hakları, demokrasi vb. kavramların, küresel güçlerin dünya üzerinde kontrol sağlayabilmek için araç olarak kullanıldığı gerçeğini de gözden kaçırmayalım.
Ancak kadınların kadın olmaktan kaynaklanan sorunları söz konusu olduğunda Meclis aritmetiğini görmezlikten gelmek yanlış olur. Örneğin kürtaj yasağı tüm kadınları kapsar; istenmeyen gebeliğin ilkel yöntemlerle ya da özel klinikte sonlandırılacak olması fark etmez.
Meclisteki kadınların cinsiyete dayalı politika yapmaları ise kolay değildir.
Onlar da kadın oldukları için eziliyor ve kendi siyasal çevrelerindeki erkek egemenliğine karşı mücadele vermek zorunda kalıyorlar. (Çeşitli tarihlerde, büyük kentlerimizde kadın sığınma evlerinin kapatılması bile engellenemedi, kadın hareketlerinin de desteğine karşın.)
Bu nedenle yalnızca bizde değil, dünyanın her yerinde kadın parlamenterlere en hafifinden vitrinlik eleştirisi getirilirken gerçekçi olunması gerekir. İçlerinde kadın kimliğine sahip çıkan, yürekli, mücadeleci olanlar yok mu? Kadın lehine bir kararname ya da yasanın geçmesi için kariyerini yitirme pahasına direnenler? Ama kadınlara yönelik önyargılar halen kırılamıyor. Kadınlar devlet yönetiminde üst kademelere vardıklarında bile. (Fransadaki cumhurbaşkanı seçiminde kadın adaya yapılanları gördük. Almanya Başbakanı Angela Merter ise erkek gibi davrandığı için tepki almıyor.)
Ve halen toplumsallaşma, erkeğin üstünlüğü öğretisine göre gerçekleşiyor.
Toplumdaki tüm mekanizmalar erkeğin üstünlüğü, kadının bağımlılığı anlayışına bağlı olarak işliyor. (Toplumsal, ekonomik, politik yapıların temelinde de bu anlayış yatıyor.)
Kadınların fikri sorulmuyor
Kadınlara danışılmaksızın politika yapılıyor.
Araştırmalara göre Türkiyede kadınların büyük bir bölümü eşlerinin seçtiği partiye oy veriyor.
Kısacası kadınların işi zor!
İleri kapitalist ve eski sosyalist ülkeler, kadınlar lehine kaydedilen ekonomik, siyasal, mesleki yöndeki gelişmeler açısından bizden çok ilerideler. Bu ülkelerde mücadele artık şiddet, taciz, tecavüz, boşanma gibi kadınların özgül sorunları üzerinden veriliyor, gerek parlamentoda gerekse parlamento dışında kadın örgütleri tarafından. (Bir yandan da kazanılmış hakların elden çıkarılmaması mücadelesi sürdürülüyor.)
Bizde de kadınların yaşadıkları sorunlara seyirci kalınmadığını kadın hareketleri her vesileyle gözler önüne seriyorlar. Mecliste kadınların yaşamlarını değiştirecek kararların alınmasında belirleyici oluyorlar.
Mecliste kadın sayısının artması, bu mücadeleye kolaylık sağlar.
Ama tabanın güçlenmesi, kadın hareketlerinin desteklenmesi daha önemlidir. Taban güçlü olduğunda muhafazakar hükümetler döneminde bile yasa tasarıları hazırlanırken kadın kuruluşlarından görüş alınıyor.
Kadın mücadelesinin parlamentoya taşınması değerlendirilirken şu noktanın altını çizmekte yarar var: Geniş kadın kitlelerinin talepleri, parlamentodaki kadınların belirleyeceklerinden daha fazladır. Politikalara da kitlelerin gereksinimlerinin yön vermesi gerekir. Ancak sermaye partilerinin bu gereksinimleri gündeme almaları beklenebilir mi? Sözgelimi kadınların ekonomik bağımsızlıkları tehlike altında ise buna karşı mücadeleyi verecek olan emekten yana partilerden başkası olabilir mi?
Özetlersek; seçimlere girmek için öncelikle ekonomik güce sahip olmak gerekiyor. Demek ki, emekçi kesimden kadınların önü daha baştan kesilmiş oluyor.
Peki ya seçmen kadın sayısı nasıl artırılır?
Bir kez daha yineleyelim:
Kadınların toplumsal ve ekonomik yaşama katılımı sağlanmadan bilinçli bir biçimde politikaya ilgi duymaları güç.
Tülin Tankut
Evrensel'i Takip Et