28 Mayıs 2007 00:00
Cumhuriyetle Kürtler arasındaki yabancılaşma daha da derinleşir
Öncelikle şunu belirtmem lazım: Sınır ötesi operasyon, 1998 öncesine kıyasla düşünürsek, çokça karmaşık bir mesele haline gelmiş durumda. İşi karmaşıklaştıran etkenler malum:
Öncelikle şunu belirtmem lazım: Sınır ötesi operasyon, 1998 öncesine kıyasla düşünürsek, çokça karmaşık bir mesele haline gelmiş durumda. İşi karmaşıklaştıran etkenler malum: Sınırın öte tarafında bu türden bir operasyonu kabul etmeyeceğini beyan etmiş bir Kürt otoritesi ve keza operasyona cevaz vermediğini duyurmuş ABD var. Sınırın bu tarafındaysa, Kuzey Iraka yapılacak bir operasyonu benimsemeyeceğine dair işaretler vermiş hatırı sayılır hacimde bir Kürt kamuoyu ve bunun tam tersine, operasyonun her derde deva olabileceğine inandırılmış milliyetçi bir kamuoyu var. Bu tablo içerisinde, PKK kamplarını havadan bombalamaktan ya da birkaç gün sürecek sıcak takipten ibaret bir operasyon, kısmen tolere edilebilir diye düşünüyorum. Ne var ki böylesi bir operasyonun tek sonucu, milliyetçi kamuoyunun bir süre için yatıştırılması olabilir ki bunun ne kadar arzulanır olduğunu bilmek mümkün değil.
Öte yandan hem PKKye yaşam alanı oluşturan ama çok daha önemlisi, Türkiye Kürtlerine bir referans teşkil etmek suretiyle Türkiyenin Kürt sorununun giderek kalıcılaşmasına katkıda bulunan Kuzey Iraktaki durumu, bu iki özelliğine son verecek biçimde, kökten değiştirmeye dönük kapsamlı bir operasyon, mevcut tablo içerisinde ne tölere edilebilir ne de mümkün görünüyor. Ne var ki bu mümkün görünmeme hali, ancak akılcı bir analizin görebileceği bir durum. Oysa Türkiyenin karar vericilerinin, en azından bunların bir kısmının, her durumda akılcılık sınırları içerisinde kalma basiretini gösteremeyecekleri çoktandır aşikar. Olur da bu türden bir basiretsiz girişimde bulunulursa; bunun, kanaatim o ki iki anlamı ve buna bağlı olarak da iki sonucu olacaktır. Kuzey Iraktaki durumu kökten değiştirmeye dönük bu türden bir operasyon, başarılı olup olmayacağı meselesini bir yana bırakırsak; yönetici elitin, Türkiyenin uluslararası siyasette 60 senedir doldurduğu mevzileri terk etme kararında olduğunu gösterecektir. Bunun sonucu şüphesiz, ABD ve AB ekseninden uzaklaşmak olacaktır. İkinci olarak da Türkiyenin, Kürt meselesinde seksen yıllık statükodan, ağır bedeller ödemek pahasına da olsa vazgeçmemek kararlılığı gösterilmiş olacaktır. Bu da hiç şüphesiz, Cumhuriyetle Kürt yurttaşlar arasındaki mevcut yabancılaşmayı iyice derinleştirmek sonucunu doğuracaktır. Olur da bu sonuçlar gerçekleşirse, çok daha vahim bir durum bunu izleyebilir. Türkiyede Kürt meselesinin gidişatı, giderek daha çok uluslararası aktörlerin nüfuzuna açık hale gelebilir.
Umalım ki bütün bu yola çoktan girilmemiş olsun. Umalım ki AKP Hükümetiyle bürokrasi arasındaki Temmuz 2007 eksenli bilek güreşi, kontrolden çıkıp ülkeyi sonu karanlık mecralara sürüklemesin.
Mesut Yeğen*