30 Mayıs 2007 00:00
Yazarlar sendikaya sahip çıkmalı.
Türkiye Yazarlar Sendikasının 19-20 Mayısta yapılan 15inci Genel Kurulu, çıkan tartışmalar ve itirazlarla gündeme geldi. Enver Ercan başkanlığındaki yönetim kurulu tek liste halinde gittiği seçimi kazandığı halde, üç ay içinde yeniden genel kurula gitme kararı aldı.
Türkiye Yazarlar Sendikasının 19-20 Mayısta yapılan 15inci Genel Kurulu, çıkan tartışmalar ve itirazlarla gündeme geldi. Enver Ercan başkanlığındaki yönetim kurulu tek liste halinde gittiği seçimi kazandığı halde, üç ay içinde yeniden genel kurula gitme kararı aldı.
Oldukça gergin geçen genel kurulun ardından konuştuğumuz TYS Genel Başkanı Enver Ercan, kongrede yaşananları ayrıntılarıyla değerlendirdi ve yazarları sendikalarına sahip çıkmaya çağırdı.
TYS yönetiminde iki yıl geçirdiniz. 19-20 Mayısta yapılan 15. Genel Kuruldaki seçime yalnızca sizin listeniz girdi ve yeniden yönetime geldiniz. Ama sürpriz yaparak, olağanüstü genel kurul kararı aldınız. Neden?
İlk toplantımızda bir durum değerlendirmesi yaptık ve kararı oy birliğiyle aldık. Bir yazar örgütü, eğer güçlü kalmak istiyorsa, yönetim kurulunu çok daha geniş katılımlı genel kurullarda seçmesi gerekir. Seçimi kazanmak da yetmez; üyelerin katılımcı heyecanı birleşip, yönetim kurulunun çalışmalarına hız vermeli. Çünkü, TYSnin çalışma programı çok yoğundur, bu görevin gereğince yerine getirilebilmesi için, üyelerin yönetim kurulunda güven duygusunu diri tutması gerekir. Biz buna inanıyoruz. Böyle bir ortamın doğmasına zemin hazırlamak için böyle bir karar almamız gerekiyordu.
Seyyit Nezirin de liste hazırladığı biliniyordu. Seçime girmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, yönetimimizi saldırgan bir tutumla haksız bir biçimde eleştiren ve seçime gireceğini basın duyurularıyla hissettiren Seyyit Nezirden artık bu sefer sıkı bir hamle bekliyordum ben kendi adıma.
Ama her zamanki gibi, slogan düzeyinde laflarla konuşmayı sürdürünce, bir liste bile oluşturamayacağını anladım. Bir türlü koynundan çıkaramadığı listesindeki kişilerin, adaylıklarından haberleri olup olmadığını bilmiyorum elbette. Hüseyin Haydarın haberinin olmadığını biliyorum yalnızca.
Bu kararı almanızda, Seyyit Nezirin çekilmesi de etken oldu mu?
Girseydi ne olurdu?
Seyyit Nezir, Yetkin Aröz ve Sadık Albayrakın olduğu bir listenin, rakibi kim olursa olsun, zorlayabileceğini sanmıyorum. Onlar da bunun farkında aslında. Geçen seçimlerde aldıkları oy, neredeyse listelerindeki adayların toplamı kadardı. Bu kez kongreyi en baştan kilitleme yolunu seçtiler. Başaramayınca, geçen seçimde olduğu gibi, İlçe Seçim Kuruluna itiraz ettiler. İtirazları, yine uygun bulunmadı. Ayrıca TYSyi mahkemeye verdikleri gerçeği de var. Ben kendi payıma, örgütümü, arkadaşlarımı ihbar eden birilerine oy değil, selam bile vermem.
Bütün bunları yapmamış olsalardı bile şansları yoktu bence.
Neden?
İnandırıcı değiller. Yetkin Aröz SODEVin kurucularından olmakla övünüyor, Sadık Albayrak TKPli, Seyit Nezir, aslı olmasa da, kendisini Doğu Perinçekin gönderdiğini haykırıyor. Ve Biz siyaset yapıyoruz arkadaş! diye bağırıyor. İyi de, üyeler siyaseten oy kullanacaklarsa, hangi siyasi düşünceye oy vermiş olacaklar? Bu noktada iş karışıyor
Eğer bir yazar örgütünün üyeleri olarak yazınsal bir bakış açısıyla oy vereceklerse, durum daha da vahim zaten
Genel kurulda olup bitenleri siz nasıl yorumluyorsunuz?
Bilirsiniz, örgütümde olup bitenleri dışarıda konuşmam ve yorum yapmam. Her şey eksik-fazla basına yansımış durumda olsa da... Biz doğru olanı yaptığımıza inanıyoruz.
Kongreyi, Orhan Pamukun ikiye böldüğü de yazıldı.
Salonda ikiye bölünme yoktu ki; Seyyit Nezir ve arkadaşları, en fazla 7-8 kişi kadardı. Tartışmalar sırasında Orhan Pamuku da konu ettikleri doğru. Ama biz, Pamukla ilgili iki açıklama yaptık; duruşmalar sırasındaki fiziki saldırıları, ifade özgürlüğü adına kınadık. Zaten böylesi davranışları haklı göstermeye çalışanların yanında yer alamaz bir yazar örgütü, ayrıca tavrını net bir biçimde göstermek zorundadır da.
Bir de Nobel aldığında, TYSye yakışan ağırbaşlı bir üslupla kutladık. Bunların üzerinden çok fazla konuşamazlardı ki. Fakat kimi internet siteleri, konunun haber değerini artırmak için başlıklarını Orhan Pamuklu atmayı yeğledi. Doğru değil tabii.
Doğan Kılıçkaya, salonda üye olmayanların da bulunduğunu, en az yirmi kişi olduklarını, bunların Varlıkta şiirlerini yayımladığınız gençler olduğunu söylüyor.
Hayır hayır, cümlesi aynen şöyle: Yanlış algılamadıysam salonda bulunan 70 kişiden en az 20 tanesi üye değildi. Enver Ercanın, Varlıkta şiirlerini yayınladığı gençleri gördüm. Şiirlerini ve söyleşisini yayımlamadığım kendisi oradaydı ama Varlıkta şiirlerini yayımladığım, üye olmayan tek bir kişi bile yoktu. Yuvarlak sözlerle üzerimde kuşku yaratmak istiyor. Yazar, namusuna sahipse isim verir. Çünkü söz ağızdan çıkar ve sözü kişinin haysiyetidir. Sözünü ettiği o 20 kişiden 5inin ismini versin, ben TYSden istifa ederim. Sözleri ağır suçlama içeriyor ama dik duramamış, çok kaypak sözler. Hele o yanlış algılamadıysam sözü, her an ceketini alıp sıvışacak bir kurnazlığı barındırıyor. Kurnaz olansa, dik duramaz.
Bütün bunların basına yansımış olması, TYSyi etkiler mi?
Hoş bir izlenim değil. Israrla bu izlenimin daha da netleşmesini istiyorlar. Edebiyat dünyasında, yazar ya da şair olarak bir karşılıkları olmadığı için de rahatlar, alabildiğine pervasız davranıyorlar. Korumak zorunda oldukları edebi bir kimlikleri yok çünkü. Bu yüzden de TYSnin varlığı veya yokluğunun onlar için herhangi bir anlamı yok. Fakat üstesinden geliriz. Seyyit Nezirin çevresindeki birkaç kişi dışında herkes, neyin ne olduğunu biliyor. Asıl sorun bu değil; üyeler örgütlülük bilinci içinde, sendikalarına daha fazla sahip çıkarlarsa, birkaç kişinin kişisel hırslarının insafına kalmaz hiçbir şey, ağızlarını bile açamazlar çünkü.
Peki olağanüstü genel kurulu neden 3 ay sonraya aldınız? Kuruldan ne bekliyorsunuz?
1 ay sonra yapmak istiyorduk aslında. Fakat hem son biçiminin verilmesi gereken önemli projeler var, hem de üyelerimizi zorlamak istemedik. Biz, iki yıl sıkı çalıştık; hem ulusal, hem de uluslararası planda iyi işler çıkardık. Çalışma raporumuzda bunlar yazılı zaten. İki ay önceden çalışmaya başlayıp kongreye de iyi hazırlandık. Bütün raporlar, tüzükte belirtilen tarihten önce üyelere gönderildi. Hem de iddia ettikleri gibi, yandaşlarımıza değil; yurtdışında olan ve adresi belli olmayan toplam 100 kadar kişi dışında herkese. Elimizde belgesi var. Biz bütün bu çalışmaları 3 aylık sürede tekrarlayacağımız için yüksünmüyoruz elbette. Artık gerisi üyelere kalmış... (İstanbul/EVRENSEL)
TYSnin kapatılmasını istiyorlar
Basına epeyce yansıdı ama. İleri sürülen iddialar da var. S. Nezire selam vermeyerek gerginliği siz başlatmışsınız, salondan dışarı çıkmalarını istemişsiniz
Anlaşıldı, konuşturmak istiyorsunuz beni! Seyyit Nezir, kendince bir kurguyla kaleme aldığı metni internet ortamında yayımladı, birçok site de bu metni birbirlerinden kopya çekerek çoğalttı. Neredeyse sanal bir gerçekliğe büründü her şey. Madem sordunuz, önce buna bir açıklık getirelim: Ben hiç kimseye Hey gelsene sen buraya diye hitap etmem, kendime yakıştıramam bunu. Ayrıca böyle bir söz dizimini hiç kullanmam. Kendisine selam vermediğim doğrudur. Birkaç ay boyunca yönetim kuruluna, neredeyse vatan haini diyerek saldıran; üstelik örgütünü, nedeni ne olursa olsun, mahkemeye vermiş birine selam vermem komik olurdu zaten. Kaldı ki eğer sorun selam vermekte düğümleniyorsa, kendisi kongreye 1-1.5 saat kadar geç geldiği için onun gelip selam vermesi gerekirdi.
Kongreye kendisinden önce gelen Yetkin Arözle selamlaştım, tokalaştım. Konuşurken belirli bir düzeyi korumasını biliyordu ve kendi imzası da olmasına karşın, mahkeme sürecinden rahatsız olduğunu hissettirmişti çünkü. Kongre öncesinde taraf olduğunu ilan eden Seyyit Neziri sordum. Bir ön görüşme yapmamızın uygun olacağını belirttim. Aröz, Nezir biraz gecikecek dedi. Kongreye katılan üyeler, zamanında başlayamadığımız için rahatsız oldular. Bir süre sonra tekrar sordum. Geldiğini, kapıda olduğunu söyledi. Yanına gittim, önce Seyyit Bey diye hitap etmek geçti aklımdan, bu hitabın kapıdaki diğer üyelerce tuhaf karşılanacağını düşündüm ve Seyyit Nezir dedim, epeyce geciktik, yönetim odasına gelirsen, bir ön görüşme yaparız. O da Önce selam ver dedi. Oysa bizim geleneğimiz, adabımız, sonradan gelenin selam vermesini, hatta geciktiği için özür dilemesini gerektirir. Ben de ona Sen beni neredeyse vatan hainliğiyle suçluyorsun. Bu ayıptır. Sana selam vermem. Ne ben, ne de buradaki üyeler vatan hainidir dedim. Bana Kendin söylüyorsun bak, vatan hainisin, söylediysem sen bunu hak etmişsindir dedi. Burası bir yazar örgütü, tartışmalarımız daha düzeyli olmalı sözüme, bağırarak Biz siyaset yapıyoruz arkadaş! yanıtını verince içeri girdim.
Sonra kendisi de içeri girdi, sinirleneceğini ileri sürerek ön görüşme için Yetkin Arözü gönderdi. Ben, kıdemli üyeler Nail Güreli, Lütfi Kaleli, Adnan Özyalçınerle birlikte Sadık Albayrakı da davet ettim odaya. Konuştuk. Yetkin Aröz, kongreyi başlatamayacağımızı söyledi. Odada bulunanlar, düşeceğimiz durumu anlattılar ama kararları kesindi.
O zaman bu arkadaşların, TYSnin 2. toplantıyı yapamayıp kayyuma düşmesini ve kapatılma sürecine girmesini istediklerini anladım. Zaten Aröz, Kapatılırsa kapatılsın demekten de çekinmedi. Sadık Albayrak ise ısrar etmeme karşın ağzını açmadı. Meğer onun görevi, salonun fotoğraflarını çekmek, sonra da İlçe Seçim Kuruluna itiraz dilekçesi verecekler arasında yer almakmış.
Ben kongreyi açtım. Salonda da gerilim yarattılar. Hak hukuk üzerinden laflar sıraladılar. Ben de Burası TYS kongresi; hakkın, hukukun yanı sıra yazarlık onuru diye de bir şey vardır. Siyasi davranabilirsiniz ama bu, ahlaki de olmalıdır dedim. Tartışmayı sürdürmeleri üzerine, önce divan başkanı, sonra ben salondan çıkmalarını istedik. Üyeler de gerilmişti çünkü. Daha kötü şeyler olabilirdi.
Olay budur
Çağdaş Günerbüyük