30 Mayıs 2007 00:00
UFUK
ÖDPnin kendi içinde Kürt sorununa bakış ve Kürt hareketiyle ittifaklar açısından geçmişte yaşadığı ve ciddi ayrışmalarla sonuçlanan gerilimin, bu seçimlerde yeniden zuhur etmeye başladığı görülüyor.
ÖDPnin kendi içinde Kürt sorununa bakış ve Kürt hareketiyle ittifaklar açısından geçmişte yaşadığı ve ciddi ayrışmalarla sonuçlanan gerilimin, bu seçimlerde yeniden zuhur etmeye başladığı görülüyor. ÖDP, DTP, EMEP, SDP ve aydınlarla yapılan temaslar sonucunda, bölge illerinde DTPli adayların bağımsız aday olmalarının yanı sıra Batıda ve diğer bazı illerde ortak olarak desteklenecek bağımsız adaylar çıkarılması anlayışı, anlaşıldığı kadarıyla ÖDP içinde Kürt sorunuyla ilgili yarayı yeniden kanatmış durumda.
Doğan grubuna ait bazı gazetelerde ÖDP Genel Başkanı Ufuk Urasın bağımsız aday olacağı, ayrıca Baskın Oranın da bağımsız aday olarak seçime gireceği yönünde haberler yer alırken, Melih Pekdemir önceki gün Birgünde yayımlanan köşesinde bu tutumu DTP tabanını kandırmaya yönelik siyasi bir sihirbazlık olarak eleştirdi ve şöyle dedi: DTP şemsiyesi altında seçime girmeyi içine sindiriyorsan, ya kendine bağımsız sosyalist adını vermeyeceksin; ya da sahici bir DTPli ve bağımsız aday olarak diğer DTPlilerle seçimlere katılmış olacaksın. Bu sözlerin muhatabı, resmi temsil sıfatı nedeniyle herhalde ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras.
Pekdemir, kendi tercihini ise, şu sözlerle dile getirmiş: Kendi payıma tercihim mesela, seçimlere teker teker (yani bağımsız) giren one man show iddialarına oy vermek yerine, özgürlük ve dayanışmanın toplu gösterisinde yer almayı sürdürmektir.
Elbette ÖDPnin parti olarak seçimlere nasıl katılacağı öncelikle parti olarak ÖDPyi ve ÖDPlileri ilgilendiren bir durumdur. Peki Pekdemirin yaklaşımı, ÖDPnin şu ya da bu biçimde bir ittifak ya da kısmi bir güç birliği içine girmesine bir itiraz mı, yoksa bunun Kürt hareketinin dahil olduğu bir konseptin içinde olmasına bir tahammülsüzlük mü? Melih Pekdemir yazısında DTP ile ittifak da yapılabileceğini ancak, bu andaki durumun bu olmadığını, DTP şemsiyesi altında seçime girmek olduğunu öne sürüp, itirazını buna bağlasa da, aynı yazıda dile getirdiği şu cümle, tepkisinin duygusal temellerini açığa vurmaya yetiyor: Ama şahsen DTP programını benimsemediğim, farklı bir dünya görüşüne sahip olduğum (ve ayrıca DTPnin geldiği siyasi hat ile yaşanmış önceki ittifak tecrübelerinin acı hatıralarını henüz unutmadığım) için onun adaylarına oy vermeyeceğim.
Ayrıca kısa bir süre önce SHP, ÖDP, 10 Aralık Hareketi ve DSP arasında birlik arayışları içinde yer aldığı gündeme gelmişti.
Oral Çalışların köşesinde yazdığı şu satırları anımsayalım: Soldaki partilerden SHPnin genel sekreteri İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci ile birlik konusunu konuştum. Ketenci, DSPye tepkiliydi: DSP ile iki aydan beri birlik konusunu ele alıyorduk. Genel başkanlar 3 defa, birlikte oluşturulan komiteler ise 4 defa toplandı. Son toplantıda iki partinin de ötesinde 10 Aralık Hareketi, ÖDP ve bağımsız sosyalistlerin de katılacağı bir birlik konusunda anlaşmaya vardık. Bunu ilan edelim dediğimizde, değişik gerekçeler göstererek ertelenmesini sağladılar. Sonra da CHPden gelen çağrı üzerine oraya yöneldiler. Solda birlik nasıl olacak? Önce solun temel değerleri üzerinde birlik gerekiyor. DSP ile CHPnin milletvekili pazarlığı üzerinden yapacakları birlik solun birliği olabilir mi? (Cumhuriyet, 11 Mayıs 2007)
Bu ihtimalin çöktüğü biliniyor. Bu görüşmeler Melih Pekdemiri, DTP-EMEP-SDP ve ÖDP arasında kısmi düzeyde de olsa bir işbirliğine girilmesi kadar rahatsız etmemiş olmalı ki, köşesinde bu görüşmelere bir itiraz okumadık.
Herkesin hatıralarına elbette saygı duyarız, öyle de olmalıdır. Ancak, merkez sağ ve merkez solda güç birliğinin ortaya çıktığı bir dönemde, geçmişteki bazı acı hatıralarımızı güncel ihtiyaçların önüne geçirmek ne kadar anlamlıdır? Bugün, emek, barış, demokrasi ve özgürlükten yana güçlerin halkın önüne bir umut koyması, neden yanlış olsun?
Ancak, Kürt sorununun gerilimlerinden kurtulmuş bir sol sosyal demokrasi seçeneği özlemi içinde iseniz, bu kelimenin gerçek anlamıyla özgürlük ve dayanışmanın toplu gösterisi olarak açıklanabilir mi? Hangi özgürlük, hangi dayanışma?
Fatih Polat