03 Haziran 2007 00:00

ÖZGÜRLÜK YOLU

Nasıl oluyor da ülke bir kez ve bir kez daha kendisini, kendi kazdığı kuyuda buluyor?

Paylaş

Nasıl oluyor da ülke bir kez ve bir kez daha kendisini, kendi kazdığı kuyuda buluyor?
20. yüzyıldaki, bir kelimeyle veya kısa bir ifadeyle anımsayabileceğimiz baltayı taşa vurma olaylarını biliyoruz: Domuzlar Körfezi, Pearl Harbor, Watergate, Vietnam... Bu örneklerin her birinde, zeki ve eğitimli insanlar, genellikle alternatif bakış açılarını duymadıkları veya bunları göz önüne almadıkları için işgal kararı aldı, plan hatası yaptı veya yasadışı emirler verdi.
Bu küçük, dar görüşlü ama büyük siyasi güçle donanmış gruplar pencereden dışarı bakmayı, kapıları açmayı veya bakış açılarını geliştirmeyi beceremediklerinde, seçkinlerin karar verme tarzının özelliğini yansıtırlar.
Vietnam, neredeyse gelip geçici bir hevesle başladı; bu, Dien Bien Phu’daki yenilgiyle felç olan beyaz bir sömürgeci güce yardım etme girişimiydi. Beyaz Saray’daki politikacıların ve Pentagon’daki generallerin zihinlerinde bu, sonradan akla gelen emperyal bir düşünce gibi; bir sineğin, bir filin kıçında tuttuğu kadar yer tutuyordu. Ancak Vietnam halkının direnişi sayesinde, açıkça sorunun daha fazlası olduğu anlaşıldı.
Psikolog Irving Janis, grupsal düşünce adını verdiği bu fenomen hakkında bir kitap ve birkaç makale yazdı. George Orwell’in “1984”ünden aldığı fikirle, Domuzlar Körfezi olayındaki Küba’yı işgal fiyaskosunu inceleyerek, hükümetin düşünce tarzındaki altı kusura ulaştı.
Öncelikle; grubun tartışmaları, tüm alternatifler araştırılmaksızın birkaç (genellikle iki) alternatife iniyordu. İkinci olarak; daha önce göz önüne alınmayan belli belirsiz sorunlara takılan grup üyeleri, en başta vermiş oldukları kararı yeniden gözden geçirmekte başarısız oluyordu. Üçüncü olarak; en başta yetersiz olarak değerlendirilen hareketleri yansıtıyorlardı; neredeyse hiçbir zaman, açık olmayan herhangi bir kazanımı görmezden gelip gelmediklerini tartışmıyorlardı. Dördüncü olarak; grup üyeleri, alternatif hareket tarzlarında neler kazanılıp kaybedileceği konusunda akıllıca tahminler yürütebilecek uzmanlardan yardım almaya çok az yelteniyor veya hiç yeltenmiyorlardı. Beşincisi; grup üyelerinin uzmanlardan, medyadan veya dışarıdan gelen eleştirilere verdiği tepkilerde, katı bir önyargılılık görülüyordu. Yalnızca kendilerinin tercih ettiği politikayı destekleyen etkenlerle ve görüşlerle ilgileniyorlardı. Son alarak; politikanın bürokratik atalet tarafından nasıl engellenebileceği, siyasi rakipler tarafından nasıl sabote edilebileceği veya en iyi hazırlanmış planların bile başına gelebileceği gibi, kazaların onu nasıl raydan çıkarabileceğini mütalaa etmek için çok az zaman ayırıyorlardı. Sonuçta, beyinsizce düşünmenin sonucu olarak öngörülebilecek başarısızlıklarla başa çıkabilmek için acil durum planlarını devreye sokamıyorlardı.
30 yıl kadar sonra, rüyadaki “neo-con”lar (yeni muhafazakarlar) Irak için “çantada keklik” dediler. Hiç de değildi! Vietnam’da olduğu gibi pek çok kişi, ABD’li diplomatların, yıllar önce sonuna nokta konulmuş satırların altına imzalarını koyduklarını biliyordu.
Birkaç gün önce bir Amerikan senatörü, boşluğuna gelen bir anda “Irak’ın kaybedildiğini” söyledi. Sağcıların protestoları arasında senatör, yalpalayarak “bu tespitini düzeltti”.
Vietnam Savaşı’nın yükseldiği ve ABD’nin G. Asya üzerine emsali görülmedik biçimde bombalar yağdırdığı sıralarda, Savunma Bakanı Robert McNamara, bir senato komitesine, böylesi bombardımanların etkisiz olduğunu söylemişti. Sinirden kıpkırmızı kesilen Başkan Johnson ise Beyaz Saray’daki kadrosuna, McNamara’nın düşmanın eline koz verdiğini belirtmişti.
Bunlar tanıdık geliyor mu? Bu filmi daha önce görmedik mi? Artık Çılgınlık TV kanalını değiştirmenin vakti gelmedi mi?
Mumia Abu-Jamal
ÖNCEKİ HABER

Sosyal Güvenlik taşınmazları satılacak

SONRAKİ HABER

Meşal, şartlı ateşkes önerdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa