05 Haziran 2007 00:00
GÖZLEMEVİ
Geçen haftanın birkaç gününü Orduda geçirdim. Ordu Belediyesi ile TOBAVın (Devlet Tiyatroları Opera ve Bale Çalışanları Vakfı) birlikte düzenledikleri 3. Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivalini
Geçen haftanın birkaç gününü Orduda geçirdim. Ordu Belediyesi ile TOBAVın (Devlet Tiyatroları Opera ve Bale Çalışanları Vakfı) birlikte düzenledikleri 3. Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivalini izledim.
Samsundan Tan Sağtürk Bale Okulları, Tokattan Hayali Kemal Atan Gür, Litvanyadan Aglija Tiyatro Stüdyosu, İngiltereden Hope Street Project, Almanyadan Spielwerk Tiyatrosu, Ankaradan Polis Amca İlköğretim Okulu, İstanbuldan Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, İzmirden Karşıyaka Belediye Tiyatrosunun yanı sıra Cezayirin Konstantin Tiyatrosu da hem de bir Türk yazarının; Hasan Erkekin Yaşasın Barış oyunuyla festivale gelecekti, ama gelirlerken otobüslerinin yağan doludan etkilenerek devrilmesi bütün moralleri bozdu. Üstüne üstlük İngiliz ekibinden bir oyuncu da acilen apandisit ameliyatına alınmaz mı? Aksilik işte!
Üzüntüler, sıkıntılar hiç duyumsatılmadı
Neyse ki başta Belediye Başkanı Seyit Torun ve Yardımcısı Özer Karadağ olmak üzere tüm düzenleme kurulu üyelerinin gerçekten özverili çalışmalarıyla üzüntüler, sıkıntılar ekiplere fazla yansıtılmadı. Diğer taraftan Cezayir ekibinin faciaya dönüşebilecek kazasında can kaybı olmaması da işin teselli yanını oluşturdu. Festival, fevkalade görkemli bir törenle başladı.
Anımsarsanız, daha önceki Gözlemevi yazılarımdan birinde de (16 Şubat 2007) yazmıştım; Ordu, tiyatroya yatkın bir kent. Tiyatro ile çoook eskiden, taaa Birinci Dünya Savaşı yıllarında tanışmışlar. Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosunu (OBKT) 1964 yılında kurmuşlar. Kurmuşlar ve o günden bu güne perde kapatmamış olmalarıyla haklı olarak övünüyorlar. Tiyatroyu seviyorlar, saygı duyuyorlar.
Gelecek yılki festivalde ödül de var
Festival kapsamında, çeyrek yüzyılı aşkın bir zaman diliminde devlet tiyatrosuna hizmet vermiş, şimdilerde yeniden Konya Devlet Tiyatrosu Müdürlüğüne atanan değerli tiyatrocu Tomris Çetinelin yönettiği Çocuk Oyunları Yazarlığı konulu bir de panel yapıldı. Panele kısa bir süre için Belediye Başkanı Seyit Torun da katıldı ve tiyatronun kent yaşamındaki yerini anlattı. Ordu, Türkiyenin Sanat Başkenti Olacak sloganına açıklık getirdi. Gelecek yılki festivalde Çocuk Oyunu Yazarlığı Ödülü koyacaklarının sözünü verdi.
Ayvaz ile Özçelik panele can verdi
Tiyatro oyunları kadar,sade anlatımı ve günlük yaşamın ayrıntılarını işlediği öyküleri ile de dikkat çeken, İstanbul Devlet Tiyatrosu dramaturglarından, Karşıyaka Belediye Tiyatrosunun Ordululara izlettireceği Domates ile Gözlük başlıklı oyunun yazarı Ülkü Ayvaz ile festivalde sahnelenecek İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yapımı Kedi ile Palyaço başlıklı oyunun yazarı Erhan Özçelik, biraz uzun (iki saat) olmakla beraber dinleyenlerin gerçekten yararlandığı panele can veren adlar oldular.
Seyirciler salonlara sığmadı
Festival sırasında, Tokat ilimizde dededen kalma Hacivat Köftecisi dükkânının alt katında bir de Oda Tiyatrosu kuran, diğer taraftan Karagözümüzün ölmemesi için yoğun çaba gösteren ülkemizin kutsalgillerinden Hayali Kemal Atan Gürün dolup taşan gösterisinin öncesinde, kapıdaki görevliye: Nolur taaa Fatsadan geliyorum, bizi içeri alın diye ricada bulunan babalara, analara tanık oldum. Litvanyanın Aglija Gençlik Tiyatroları Stüdyosu, Baltık dillerinde M harfinin önemini dile getiren danslı bir oyunla gelmişti. Laima Adomai Tienonun yazıp yönettiği oyunda iyinin, iyiliğin yeryüzüne yaşam ve sonsuzluk getireceği anlatılırken, yepyeni bir tiyatro dili aranmasını da izledim. Sahnelenişi, oynanışı, oyuncu disiplinini ben de salonu dolduran Ordulularla birlikte ayakta alkışladım.
Şebnem Köstemi bu kere izleyemedim
Almanyanın Münih yakınlarındaki küçük bir kentinden gelen Spielwerk Theatre ise Sen ve Ben başlıklı, kendini bulma ve iletişimle ilgili bir oyun sahneledi. İki oyunculu performans niteliği de taşıyan oyunda, Benlerden biri gitti, diğer Beni buldu. Karşılaştılar, çatıştılar ve sonunda aralarında iletişim kurmayı başardılar. Ben ve Seni buldular; Biz oldular. Bir anlamda Sen-ben yok, biz varız gerçeğinin altını çizdiler. Ankara Polis Amca İlköğretim Okulunun Yağmurla Geleniniyse kimse alınmaz, darılmazsa pek kuru bulduğumu söyleyeceğim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yapımı Kedi ile Palyaçoyu geçmişte izlemiştim. Oyunun yazarı Erhan Özçelikin ve yönetmeni Bahtiyar Enginin Ordulu olmaları ve OBKTdan yetişmeleri, Kedi ile Palyaçoya ayrı bir özellik, ayrı bir önem getiriyordu. Özçelikin oyununda Cengiz Tangör ve Şebnem Köstem rol alıyordu. Zamansızlıktan Kedi ile Palyaçoya gidemedim. Yoksa ne yalan söyleyeyim, bir kez daha izlerdim. Neden itiraf etmeyeyim ki! Hangi oyunda oynarsa oynasın, Şebnem Köstemin oyunculuğunun hastası olduğumu bilmeyen mi var Allah aşkınıza?
Cezayirliler seke seke dans etti
Orduya bu gelişimde, OBKTdan ayrılıp Ordu Sanat Evini kuran Coşkun Çetinalp ve Mustafa Gencer ile tanışmam da iyi oldu. Grupların tanışma yemeğindeyse, Belediye Başkanı Seyit Torun ve yardımcıları Özer Karadağ, Cengiz Okur, Birol Yılmaz ile, Hasan Erkek ile, Tomris Çetinel ile, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarının başarılı oyuncusu Süeda Çil ile, OBKTnın müdürü Mehmet Kefeli ile aynı masayı paylaştım. Hazır belediye yöneticilerini toplu halde bulmuşken, tiyatro salonu fuayesinin pek ruhsuz, estetikten de hayli uzak olduğunu söyleyebilirdim ama söylemedim. Duvarlara eski afişleri kronolojik sırayla çerçeveletip assalar, yangında yanan afişleri siyah boş bir çerçevede simgeletseler; oyunlardan fotoğrafları, castları daha ciddi biçimde sergileseler fena mı olur diye kendi kendime sordum. Önümüzdeki yıl yapılacak festivalin program kitapçıklarında, afişlerinde oyunların hangi yaş grubuna hitap ettiğinin belirtilmesindeki yararları da ardı ardına sıralamadım.
Neyse! Ekipler çok kısa bir süreç içinde ve özellikle OBKT Genel Sanat Yönetmeni Ali Kemal Tandoğanın başı çekmesi, tiyatronun sanatçıları Hakan Altanın, Ferda Turgutun, Rıfat Çolun, Cemil Gündüzün, İsa Küçükün olağanüstü çabalarıyla birbirleriyle şıpınişi kaynaşıverdiler. Kaynaşma dostluğu, sevgiyi, birlikteliği getirdi. Tangodan halaya, horondan oryantale danslar Belki inanmayacaksınız ama kafaları sarılı, bacağı kırık, kolu bandajlı Cezayirliler bile iyiden iyiye ısınan havada başlarından geçeni unuttu, seke seke danslar bile etti.
Bir Kızıltepeye bak bir de Orduya
Bütün bir gece birbirlerinin dilini anlamasalar da aralarında iletişim kurabilen insanları gözlemledim ben. Sonra Teatra Jiyana Nûnün (Yeni Yaşam Tiyatrosu) Kızıltepe Festivali kapsamında sahneleyeceği Mirina Anarşistekî (Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü) adlı tiyatro oyununun Mardinin Kızıltepe Kaymakamlığı tarafından Toplantı ve Gösteri Kanununa muhalefet ve Halkın huzur ve güvenliğinin tehdit altında olduğu . gerekçesiyle yasaklanmış olmasını düşündüm. Dario Fonun oyunu, Toplantı ve Gösteri Kanununa muhalifmiş! Bakın hele siz!.. Sanata uygulanan keyfiliğe, hukuksuzluğa köpük köpük köpürdüm. Bir ara oyunun dilini ve anarşist sözcüğünü bir arada yakalayınca(!) öcü görmüş devlet erkinin travmatik korkusuna sövdüm. Bir yanda Kızıltepe Kaymakamı, diğer yanda Ordu Belediye Başkanı Tiyatromuza taze bahar dallarından en güzel kostümü giydiren Ordu Belediyesi yöneticilerini içime süzdüm. Bir ara İsa Küçük ile dans eden Cezayirli kadınla göz göze geldiğimizi anımsıyorum... Ona da el salladım, tüm içtenliğimle güldüm
Üstün Akmen