06 Haziran 2007 00:00
Çiğlide Nâzım Hikmet günleri
Çiğli galiba İzmirin üvey evladı. Birçok konuda öylesine güzel şeyler oluyor ki bu emekçi beldesinde, ama bizim asil ve necip medyamız, özellikle basınımız ya hiç sözünü etmiyor ya da gazetenin en görünmeyen bir köşesinde yayınlanıyor, minicik bir biçimde.
Çiğli galiba İzmirin üvey evladı. Birçok konuda öylesine güzel şeyler oluyor ki bu emekçi beldesinde, ama bizim asil ve necip medyamız, özellikle basınımız ya hiç sözünü etmiyor ya da gazetenin en görünmeyen bir köşesinde yayınlanıyor, minicik bir biçimde.
Anlamadığım bir biçimde, garip bir ilgisizlik var, Çiğlideki kültürel ve sosyal etkinlikler üzerine. Belki biraz bizlerin, Çiğlide yaşayanların, görevlilerin ve de görevsizlerin de suçu var, ne bileyim
Geçenlerde, Çiğli Kültür Müdürlüğü Salonunda bir sergi açıldı. Sağ olsun basınımız, hiç olmazsa yerel basınımız insanlarımıza duyurmadı bu açılışı. Eskişehirli sanatçı Yusuf Uyganın, Nâzım Hikmeti Anma Etkinlikleri kapsamında düzenlediği, Memleketimi Seviyorum başlıklı bir fotografi sergisiydi.
Çiğlide, senarist dostum Taylan Özgürün söylediğine göre 30dan fazla şair, yazar, ressam ve diğer sanatçılar yaşıyormuş. Bana göre, görkemli bir biçimde yapılan açılış töreninde, Yazar Fehmi Salıkın dışında hiçbir sanatçı yoktu. Oysa, Eskişehirli bir sanatçıya, İzmirin Çiğlisinde de yazarların, şairlerin, ressamların ve diğer sanatçıların olduğunu, sanatla, hele hele Nâzım Hikmetle ilgili bir olayda yer aldıklarını gösterebilirdik.
52 fotoğraf ya da tablo vardı, Yusuf Uyganın sergisinde. 52 Nâzım Hikmet... Şöyle diyordu Yusuf Uygan: Nâzım Ustanın bu hallerini çoğumuz siyah beyaz fotoğraflardan biliyoruz. Bilinen hallerin renklerini yaratmak için yola çıktım. Siyah beyaz yaşamın karelerini, Bursa cezaevini, Memedini, aşklarını, yoldaşlarını, edebiyat dostlarını, deneysel fotografi tekniğiyle gökkuşağına düşürmeye çalıştım... Fotoğrafın sınırlarının zorlandığı, yaratma eylemi içinde fotoğrafiği araç olarak kullandım; ancak tüm manipülasyonlara karşın yine de ışığa duyarlı malzemenin sunduğu çerçeve içinde çalışmalarım serginin büyük bir bölümünü kapsamaktadır...
Hepimizin bildiği 52 Nâzım fotoğrafı, ama çok farklı bir çalışmayla sunulmuş. Bildiğimiz, klasik Nâzım fotoğrafları değil... Şöyle diyor Yusuf Uygan bu konu üzerine: Görsel deney yapmak fikrinden yola çıkarak, fotogram, optik bozmalar, solarizasyon, hareketli görüntüler, çoklu pazarlama gibi kamera teknolojisinin sağladığı olanakları yaratıcı bir biçimde kullanmaya çalıştım...
Çoğunluğu Balatçıktan, Egekentten, Evka-2den, Güzeltepeden gelen kadınların doldurduğu salonda serginin açılış konuşmasını Çiğli Kültür Müdürü Alime Mitap yaptı. Daha sonra Yusuf Uygan sergisini ve Türkiyedeki 100 bin kmlik Memleketimi Seviyorumun öyküsünü anlattı, anılarıyla destekleyerek.
Kadıköyden Dikiliye, Eskişehirden Şişliye, Bakırköyden İzmire dek...
İzmirde ilk kez Karşıyakada açılmış bu sergi. İkinci durak Çiğliydi. 2007 sonuna dek tüm İzmiri dolaşacak. Bornovasıyla, Konakıyla, Narlıderesiyle ve diğerleriyle birlikte...
12 Eylül 1980in Darbecibaşı Kenan Evrenin Rahle-i tedrisatından geçmiş olmak, bence, gerçekten çok önemli. Bir çeşit diploma bu, Saygınlık Diploması Övünmek gibi olmasın, benim iki tane kapı gibi diplomam var. Biri 12 Mart Diploması, öteki de 12 Eylül Diploması... Yusuf Uyganın da, eminim onurla sakladığı 12 Eylül Diploması var. Çünkü Sağlık Emekçilerinin Sesi Gazetesinde yazdığı yazılardan dolayı darbecilerin kültürlerini çokça artırmış.
Ama en gırgır Darbe tipi Sansürle Konyada karşılaşmış. 1989da, Konyadaki kitabevinde, herhalde kapağı kırmızı renkte olduğu için Fena halde komünist bir kitap bulmuşlar. 141-142. maddelerden dava açmışlar.. Sonra bu maddeler kaldırılınca dava düşmüş. Kitabın adı mı? Nutuk. Hani bizim Mustafa Kemalin yazdığı kitap... Benim T.C. tipi Düşünce Özgürlüğü dosyama bir ek daha geldi, böylece... Nâzım Şarkıları başlıklı bir sinevizyon gösterimi yapıldı, daha sonra.
Etkinlikler sürecek, Çiğlide. Örneğin 12 Haziran günü, Evka-2deki Aydınlıkevler Parkında yine Nâzım Hikmet anılacak... Geçen yıl, aynı yerde yapılan bir etkinliği anımsıyorum. Saygın iki şairimiz Veysel Gültaşla Asım Gönen etkinliği yürütmüşlerdi. İki şairimiz daha vardı. Ama biri, söz verdiği halde sözünü tutmamıştı. Öteki de, bu etkinliği bildiği halde, hazırlıksız gelmişti. Adlarını yazmaya gerek duymuyorum, onların. Halkın değil, yüksek sosyetenin şairleri oldukları için Nâzım, bunlara karşın, yine de yaşayacak...
Bülent Habora