07 Haziran 2007 00:00

Atila Er şiirlerinden bir seçki: Saçlarımın Şımarık Rengi

“Önsöz Yerine” başlığıyla yazdığı giriş yazısında, kitaplarının oluşumunu ve onlara verdiği adları, hayatın dayattığı bir sonuç olarak değerlendiriyor Atila Er. Sonra da bunların öykülerini, hem özlü hem de şiirsel bir dille okuyucuya sunuyor.

Paylaş

Atila Er’in 1995-2003 yılları arasında yayınlanış sırasına göre “Düş Yorgunu, Kurşun Soğukları, Zindan Gülü, Türkülerindeki Eylül Kardeşliği, Sana Dokunduğum Zaman” adlarını taşıyan beş şiir kitabından yapılan seçmelerden oluşturulan “Saçlarımın Şımarık Rengi”, bu yıl Etki Yayınları’ndan çıktı.
Yurtiçi ve yurtdışındaki çeşitli dergi-gazetelerde yazı ve şiirleri yayınlanan, yabancı dillere çevrilen Atila Er, 1956 Salihli (Manisa) doğumlu. O zaman ilçe olan Salihli’de endüstri meslek lisesini bitiren ve birçok edebiyat ödülü alan şair, halen Kıbrıs, Balkanlar, Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu, kısa adı KIBATEK olarak anılan kurumun başkanlığını yapmaktadır. Beş şiir kitabının dışında; iki öykü, üç biyografi, bir deneme ile iki tane de çocuklara ilişkin öykü kitabı bulunmaktadır.
“Önsöz Yerine” başlığıyla yazdığı giriş yazısında, kitaplarının oluşumunu ve onlara verdiği adları, hayatın dayattığı bir sonuç olarak değerlendiriyor Atila Er. Sonra da bunların öykülerini, hem özlü hem de şiirsel bir dille okuyucuya sunuyor. Ne ki “Düş Yorgunu” olduğunu söyleyerek yola çıksa da yine düş kurmadan edemiyor. Çünkü şairi besleyen önemli kaynaklardan birisi de düş. Zaten Atila Er şiirinin zenginliği, biraz da birbirini kışkırtan düş ve duygu yoğunluğundan geliyor. Ne var ki bu oluşumun doğal sonucu olarak “Rıhtım Kuşları” şiirinin;
“dümen suyuna gitti zavallı rıhtım kuşları / aldandılar beyaz köpüklerin anlamsız çırpınışlarına / körfezin derinliklerinde kaldı masum bakışları / ağıt yaktılar binlerce kez
Dalyan balıkçılarına / / şirin bir gökkuşağı çizdiler ufuk çizgisine / maviye sevdaları, sarıya ayrılıkları resimlediler / beyaz bulutlara taç yaptılar yakamozların üstüne / lodosla birlikte kayboldu tatlı ılık esintiler / / …çaresizim rıhtım kuşları hem de çok çaresiz / Ne güvercinleri doyurabildim ne insanları / umut ekmeğim tükenmek üzere, bu çatışmalar yersiz / n’olur siz de terk etmeyin bu şehri, gitmeyin rıhtım kuşları”
dizelerinde görüldüğü gibi, duygusal iniş çıkışlara neden oluyor
1997’de yayınlanan “Kurşun Soğukları” adlı kitaptan, seçkiye on şiir alınmış. Bunlar arasında yer alan üç şiirde, değişik sözcük kullanımlarına tanık oluyoruz. Özellikle “Göçer Olduk” şiirinde; (diğan, gelembe, güzlek, gönç, gövel, hıltar, gömeç, kösemen) gibi öztürkçe oldukları halde;
“…göçer olduk düşlerimizde güzleklere / yerleştik eteklerine gönç dağların / otağ kurup, selam verdik gövellere / hıltarlarını çözdük gizil yalnızlıkların “
örneğindeki gibi fazlaca kullanım alanına sokulmayan sözcüklerle şiirini zenginleştirdiğini görüyoruz. Atila Er, konu edindiği şiirlerin özüne uygun biçim uygulamasını sürdürmenin yanı sıra ağırlıklı olarak, bir soluğu dolduran dizeler kurarak yapılandırıyor şiirlerini:
“Kemeraltı demir alıyor bu akşam, unutup kederleri / içimde silme hüzün, yüzümde martı sesleri / karanlık rutubet ağrısı, serseri güruhu bu gece / şarapçıların koynunda uyurken şarap şişeleri / balık oryantalleri başlıyor havra’da bu gece / kanatlarımda imbat yeri / kestane pazarında uyuyan bir deli / göstermek için en mahrem yerini / gözlerinden çook aşağılara kayıyor eli / asmalı mescit’de ezan sesi…”
Bu dizelerde dile getirdiği gibi İzmir kenti, gerek şairin yaşamında, gerekse şiirlerinde vazgeçilemez bir yer tutuyor.
Yapılan bu seçkide, şirin çok değişik konulara değindiği görülüyor. Örneğin “Sorgu” şiirinde, insanın gözleri, kulakları, burnu, dili, elleri ve sonunda bedeni oluyor. Önce bu bedenin organları olarak konuşmaya başlayıp bedenin ağzından bitiriyor sözlerini. Bu tip alışılmamış söylemlere çokça rastlıyoruz Atila Er’in şiirlerinde. “Ahmet Abi” şiirinin;
“…ah be Ahmet abi / mavi hüzünler var şimdi içimde / yürek dingin / yürek tedirgin / yürek sular içinde / batıyor gemi…”
dizelerinde, bir umutsuzluğun içine düşmüş görünürken “Türkü”nün;
“…sönen bir yıldızın uzantısıdır / sigaramın ucunda sabahlayan uyku / o sabahsız uykuları alıp / zordur taşımak kavgaların eşiğine / sessiz bir inilti gibi yükselirken işkence / ay utanır geceyi teslim ederken güneşe…”
dizelerinde, bir kavgayı geleceğe taşıdığı görülür.
Dağ çiçeklerinin kokusu, hayatın dinamosu olan aşk, emek, günlük yaşam içindeki insanın sevinç, üzüntü ve telaşları birbirinin içinde yer alarak yaşamın türküsünü söyler şairin şiirlerinde. Kitabının adını taşıyan “Saçlarımın Şımarık Rengi”nde;
“saçlarımın Şımarık Rengi / sis grisi duman şimdi zaman / çocuğum henüz / / saçlarımın Şımarık Rengi / kara üzüm siyahı şimdi zaman / gencim henüz / / saçlarımın Şımarık Rengi / kırçıllı bulut yüzü şimdi zaman / yaşlanıyorum henüz / / saçlarımın Şımarık Rengi / papatya beyazı şimdi zaman / mevsim güz / / soruyor Azrail / göç ne zaman? / gülümsüyorum / doğmadım henüz”
diyerek zamanı yorumlayan Er’in şiirlerini, yelkeni hayatla ve insanın halleriyle dolmuş bir tekneye benzetiyorum. İzmir’in ve içinin sokaklarında kendiyle yalnız, kendiyle çoklu olarak dolaşan şairin şiirlerini severek okuyacaksınız.
Güngör Gençay
ÖNCEKİ HABER

Yazar olabilir miyim?

SONRAKİ HABER

Âşık Garip yine aldı sazı eline...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...